Böyle bir devlete ihtiyacımız var mı?

Geçtiğimiz iki hafta boyunca özellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde olmak üzere çıkan yangınlar ve ortaya çıkan rezilliklere şahit olduk.  Ama şahit olduğumuz tek şey bu değildi elbette; ülkenin tümünde anında bir refleks gibi gelişen dayanışmaya da şahit olduk. Daha önce de defalarca gördüğümüz gibi halk bu tip durumlarda hemen organize olup müthiş bir dayanışma duygusu ve özveriyle olaya müdahale ediyor. Bir kısım sivil toplum örgütleri hemen dayanışmayı ve yardımlaşmayı örgütlüyor, insanları seferber ediyor, insanlar mağdurlara evlerinin kapılarını ve kalplerini açıyor hem de hiçbir çıkar gözetmeden.

Diğer taraftan 1999’da yaşanan Gölcük ve Düzce depremleri dahil son iki haftadır yaşanan yangınlar ve birkaç gündür devam eden sel felaketlerine kadar ve en önemlisi de 2020 Mart ayından beri devam eden Pandemi belası sürerken devlet ne yapmaktadır? Halka zaten işçinin fonlarında birikmiş olandan (o da bir kısmını) vermek, bankadan kredi çekmeyi öğütlemek, bir de kimlere ve hangi ölçüte göre verildiği pek de belli olmayan bin liradan başka ne yapmıştır. Aylarca bilmem kaç kuruş olan maske meselesini bile çözemeyen, uçak ve helikopteri olmadığı (?) için yangına müdahale edemeyen, şimdi sel felaketiyle boğuşan halka ulaşamayan bir devlet ne işe yarar.

Belki de ne işe yaradığını sıralamak gerekir: Halktan aldığı vergilerle saraylar kurar, hangarlarına uçaklar dizer, ama yangında kullanacak uçak bulamaz ve halkın yanan evi için de bilmem kaç sene vadeli krediyle TOKİ evi önerir. İşsizlik fonunda biriken milyarlarca lirayı sanki kendi parasıymış gibi istediği şekilde dağıtır, mağduriyet giderecek yerde yeni mağduriyetlerin kapısını açar. Her şeyi ama her şeyi kâra endekslediği için aşıyı bile parayla satmanın yollarını arar ama şimdilik bulamaz. Halkın yaşadığı acılara o kadar duyarsızken felaketlerin ardından ortaya çıkacak imkânlara pür dikkat kesilir.

Daha yüzlerce örnek sayılabilir ama burada herkesin bildiklerini daha fazla saymanın pek de anlamı yok herhalde.

Aslında bu ülkenin devrimcileri çoktandır devletin ne anlama geldiğini bilir. Her fırsatta da bunu dile getirirler ancak yaratılan dezenformasyonun ortasında söylenenler halkın kulağına ulaşamadan havaya karışır gider. Artık öyle olmuyor, neredeyse her gün yaşanan bir olay devletin ne menem bir şey olduğunu halkın düşüncesine yavaş yavaş kazıyor. İkizdere’yi savunanların karşısındaki jandarma evlatlarımız değil devletin halkın karşısına diktiği militarist güçtür artık. Haklarını arayan işçileri coplayan polis de öyle. Dere yataklarına konutlar kurduran devlet sel geldiğinde hiç sorumluluğu yokmuş gibi davrandığında, allahın hikmeti deyip geçtiğinde de öyledir. Yanan yok edilen ormanların açtığı onarılmaz çevreyle ilgili problemleri hiç önemsemeden şimdiden bir kısım müteahhidin iştahının kabarmasına yol açarken de öyle. Artık kendi gözleriyle görür kulaklarıyla duyar sırtlarında paralanan coplarla iliklerine kadar hissederken devleti; mahallelerindeki devrimci abilerini ablalarını hatırlıyorlar mıdır?  Bence artık hatırlamalarının zamanıdır.

En çok da ünlü “ama devlet olmazsa kargaşa çıkar, anarşi olur, düzen bozulur” diyen abilere ve ablalara sormak isterim. Düzeni bozan kim? Yardım etmek için tüm imkanlarını seferber eden halka ormanlara giriş yasağı verenler mi, yardım etmek isteyenler mi? Gencecik çocuklarımızı sokak ortasında öldürürcesine coplarken fotoğrafları çekilmesin diye yasa çıkartanlar mı, yoksa fotoğrafları çekenler mi? Soma’da hiçbir tedbir almadıkları halde maden işletme ruhsatı verilen ve ardından 301 madencinin ölümüne yol açanlar mı, bunu protesto edenler mi? İlk fırsatta hiçbir kural ya da teşkilata dayanmadığı halde organize olup yardıma koşan halk mı, yüzlerce yıllık organizasyon ve devlet geleneğine sahip olup da günlerce felaketi seyredenler mi?

Öyleyse ilk başta sorduğumuz soruyu tekrar sormanın zamanıdır. Böyle bir devlete ihtiyacımız var mı?

Devlet, zenginlerin değil halkın ihtiyaçlarına göre örgütlenmedikçe, özel mülkiyetin değil kamunun hizmetinde olmadıkça, böyle manzaraları her geçen gün daha fazla görmeye devam edeceğiz. Bazı şeylerin hiç olmaması olmasından daha hayırlı olabilir.

Böyle bir devlete ihtiyacımız yok!