Gericiliğin bugün AKP iktidarı eliyle yaratılmak istenen yeni rejimde önemli köşe taşlarını tuttuğunu biliyoruz. Gericilik dediğimizde siyasal ve ideolojik olarak bir rengi ifade ediyoruz. Ama biliyoruz ki bu kara renk aynı zamanda başka tonlarda karalarla beraber hayat bulabilir. İşte bu karanlık tablonun bütününü görebilmek için resmin bütününe bakabilmek, karanın bütün tonlarını seçebilmek gerekir. Gericiliği emperyalizmden bağımsız düşünebilir misiniz örneğin? Bu ülkede gerici her hareketi, simgeyi, kimliği kazıdığınızda altından öyle bir şekilde sırıtır ki emperyalizm, görmemek için kör olmak gerekir. Veya sömürü mekanizmalarını düşünelim. Türkiye’nin “yeni” düzeninde burjuvazinin emekçi sınıflar üzerinde kurduğu tahakkümün gericilik eksenindeki sürdürülebilirliği bugün hiç olmadığı kadar ortada. Sermaye gruplarında hala Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi ailelerden bahsedebiliyoruz belki ama bütün sektörlere yayılmış farklı gerici odakların sermaye gruplarından artık daha fazla söz ediyoruz. Hele hele köprülerle, havaalanlarıyla, AVM’lerle baştan örülen anayurdumuzun türedi beton sermayesi olarak neredeyse sadece islami sermayeden bahsediyoruz. Gericilik dolayımıyla sık sık gündeme gelen eğitim alanında gerçekleştirilmeye çalışılan dönüşüm, sadece gericileşmeye değil aynı zamanda özelleştirmeye de hizmet ediyor. Bu noktada saldırının ne kadar ideolojik ne kadar ekonomik olduğu anlamsızlaşıyor.
Gericilik deyip geçmeyelim yani, öyle sadece türbanla, imam hatiple, zorunlu din dersiyle, kadın, bilim, kültür sanat düşmanlığıyla açıklanamayacak çok daha çetrefilli bir tablo var karşımızda.
Çetrefilli evet ama bakışımızın sadeleşmesini sağlayacak şekilde de iç içe...
O yüzden bugün verilecek mücadele açısından gericilik karşıtlığı çok önemli bir yere oturuyor. Gerilimin de zaten bu mücadele başlığında birikmesine şaşmamak gerekiyor.
AKP’nin gerici politikalarına karşı Alevi kurumları, eğitim emekçileri ve Birleşik Haziran Hareketi tarafından 8 Şubat’ta gerçekleştirilecek miting ve 13 Şubat’ta gerçekleştirilecek boykot bu nedenle büyük önem taşıyor.
Zorunlu din dersine karşı çıkmak, çocuklarımızın çok yönlü olarak hayata hazırlanmalarını sağlayacak sosyal aktivitelerden uzakta tutulmalarına, bunlara dair yönetmeliklerle yasaklamalar getirilmesine karşı çıkmakla aynı zemini ifade etmektedir. Din dersini ilkokulun erken dönemlerine kadar indirmeye çalışan AKP hükümeti aynı anda çocukların değişik branşlarda ders almalarını engelleyecek kararlara da imza atmaktadır.
İmam Hatipleştirmeye karşı çıkmak; aynı zamanda devlet okullarının giderek daha da olanaktan yoksun hale getirilmesine ve bir eğitim kurumu olma vasfından uzaklaştırılmasına, özel okulların ise teşviklerle palazlandırılmasına da dur demektir.
Küçücük kız çocuklarının türban takmasının yolunu açan yönetmeliklere karşı çıkmak, eşit, bilimsel ve nitelikli eğitim talep etmek demektir.
İşte bu yüzden 8 Şubat Miting’inde ve 13 Şubat boykotunda “Laik ve bilimsel eğitim için ayaktayız” demek bu ülkenin geleceğini dert edenler için çok önemli bir görevdir.