Yeni sezon hazırlıkları yoğunlaşıyor. “Boğaziçi Caz Korosu”nun seçmelerine katkı olması, koronun parçası olarak şarkı söylemek isteyen genç koristlere de ilham olması için yazdım. İsimlerini paylaşmadığım farklı şehirlerde çalışmalarını sürdüren, aydınlanmacı ve özgürlükçü müziğe emek veren tüm korolara katılmaya davettir bu yazı aynı zamanda. Koro müziği’nin bol ilhamlı şef Masis Aram Gözbek ve Boğaziçi Caz Korosu gibi nice sessiz “kahraman”ları da var.
Geçtiğimiz sezon en son, değerli koromuzun 17. Uluslararası Ankara Caz Festivali konserinde bulunmuştuk. Salon alkıştan ve sloganlardan yıkılıyordu. Koro, müzikleriyle, duruşuyla, dünyayı ve ülkemizi daha yaşanabilir kılıyordu. Geniş ilgi gören konseri Bilkent’te izledik. Geçtiğimiz Mayıs ayındaki konser hakkında, hafızalarda iz bırakan, müthiş bir gece olduğunu söyleyebilirim...
Mayıs ayında Bulgaristan'ın Varna kentinde, Bilkent konserinden birkaç gün önce katıldıkları “35. International May Choir Competition” yarışmasında “Karma Korolar Birinciliği” ve “Genç Şef Özel Ödülü” kazanarak yurda dönen koromuz, Ankara'daki konsere ayağının tozuyla çıktı. Festival direktörü Pınar Gürer, bir hoş geldiniz konuşması yaptı. TEMA Vakfı’nın kurduğu “Caz Ormanı”nda, festivalden alınan her bilet adına bir fidan dikileceğini açıklayan Gürer, genç caz müzikçilerine de yurtdışı bursu sağladıklarını belirttikten sonra, sahneyi gecenin konuk sanatçılarına bıraktı.
Başlangıçta koronun geçmiş çalışmalarından görüntülerin ve müziklerin olduğu bir video gösterimi yapıldıktan sonra, dinleyicilerin beklediği an geldi ve program, yanık sesli bir soprano solo ile başladı: “Sabahın Seherinde Ötüyor Kuşlar” adındaki acıklı Tokat türküsünün seslendirildiği solo boyunca, koro üyeleri de ağır ağır sahneye çıktı. Koromuz, konserine şef Masis Aram Gözbek'in yaptığı düzenlemedeki makamsal yapı, armoniler ve ağır ses efektleri ile mistik bir başlangıç yapmış oldu. Ardından gelen “Atmacayı Vurdular”la Giresun yöresine geçildi. Bu türkü, cumhuriyetin çağdaş müzik anlayışını yaşama geçiren birinci ve ikinci kuşak bestecilerin geliştirdiği dörtlü ve beşliler armoni kavrayışını zengin bir dinamik örgü içerisinde sergiliyordu.
Sırada, “Kızılcıklar Oldu mu?” türküsü vardı. Bu sevilen Keşan türküsünde koro, sahne pozisyonunu da değiştirdi. Artık, kendi kendilerine söylüyormuş gibi, keyifli ve rahattı koro bu parçada. Hasan Önsöz'ün bu düzenlemesi, kesik söylenen hafif pasajlardan, kuvvetli söylenen bağlı pasajlara kadar çok renkliydi ve eserin girişindeki “Tina nina” pasajı, koro için sürpriz buluşlar da içeriyordu.
Ardından, çağdaş bestecilerimizden Hasan Uçarsu’nun “Güzelleme”si vardı. Bu eserde tekrarlardan oluşan dokular, taklitler aracılığıyla genişliyor, sözcükler ise dokuların içerisinde anlamından bağımsızlaşıyor ve yeni anlamlar yükleniyordu. Minimalist akımın da etkilerinin hissedildiği çağdaş bir eserdi “Güzelleme”.
Erdal Tuğcular’dan, Denizli yöresinin “Kara Üzüm Salkımı”, mutlaka canlı dinlenmesi gereken bir eserdi. “Aksak ritim”deki bu kıpır kıpır türkü, koristleri ve hatta dinleyicileri dansa davet eder gibiydi.
İlk yarıdaki son iki türkü düzenlemesi, Muammer Sun hocamızındı. Özellikle “Gezi Direnişi” için yazılmış yeni sözleri ile seslendirilen ve çoksesli koro dağarına uygun olan klasikleşmiş “Bir Dalda İki Elma” ve “Entarisi Ala Benziyor” adlı türküler, geniş kitlelerin direniş şarkıları klasikleri arasında da yerini almış oldu. Koro bu şarkıları orijinal sözleri ile yorumladıktan sonra, “Çapulcu musun vay” diyerek bitirdiğinde, salon onlara coşkulu bir şekilde teşekkür etti. Ankara dinleyicisi, şimdi Haziran ve direniş ruhunu yaşıyordu.
Konserin ikinci yarısına da duygusal olarak hızlı bir başlangıç yapıldı. Koro, ilk yarıdaki folklorik kostümleri yerine, modern kostümlerle sahneye çıktı. Büyük usta Nazım Hikmet'in “Kız Çocuğu” şiiri üzerine Ahmet Ozan Baysal'ın bestelediği eser, önce bir solistle başlayan, ama giderek koronun katılımıyla yankılanarak genişleyen “Kapıları çalan benim / Kapıları birer birer / Gözünüze görünemem / göze görünmez ölüler” dizeleriyle koromuz, sahnede tamamlanarak müthiş bir “konuşma korosu”na dönüştü. Duygulu anlar yaşadık. Ayrıca, perdeye yansıtılan sarı baget ve etrafına dizilmiş mumların büyük fotoğrafı, Soma’daki işçi faciasını vurgulayarak eseri daha dramatik hale getiriyordu. Nazım'ın en güzel savaş karşıtı şiirlerinden biri olan “Kız Çocuğu”, dinleyenlerin coşkulu alkışlarıyla “Soma'lılar yanınızdayız!” mesajını da verdi.
Sıradaki, “Hold On” (Dayan, Diren) adlı şarkı, programdaki ilk caz parçasıydı. Çeşitli efektler, jestler ve mimiklerle koronun bu müziğe ses ustalığı açısından da egemen olduğunu ve yetkinlikle seslendirdiğini gösterdi. Sonra yine Hasan Uçarsu’nun bestelediği bir esere geldi sıra: “Yeniden” adlı şarkı, “Hava, Su, Toprak, Ateş” diyerek başlıyordu. Hece tekrarlarına ve oluşan müzikal dokuların özgürleşmesine dayanan teknik sayesinde, bu zorlu eserin bitişiyle salonda büyük bir alkış koptu.
Sıradaki “Words”, “With a Lily in your Hand” adındaki caz eserleri, geniş caz akorlarıyla başarıya ulaştı. Bu eserlerden sonra, Şef Masis Aram Gözbek, Varna’daki yarışmanın hazırlık sürecinde gerçekleştirilen 10 günlük koro kampından ve bu süreçte yaşadıklarından bahsetti, buna ilişkin bir video izledik. Ardından gelen “Svetliyat Dazhd”, hareketli bir caz parçasıydı ve başarı ile yorumlandı. Ayrıca, bu eserin koreografisi de göz dolduruyordu.
Son eser, uluslararası koro repertuvarında yerini haklı olarak almış güzel bir final eseriydi: “Journey to Brasil”. Etkinliğin sonunda halkın arasına karışarak konserin bitmesi düşünülmüştü bu parçayla. Ancak, Ankara dinleyicisi buna izin vermedi. Koro, Ankara'lı müzikseverlerin yoğun ilgisine teşekkür etmek için, iki eser daha seslendirdi ve Muammer Sun’un düzenlemesini yaptığı “Entarisi ala benziyor”u, bu defa ilk yarıdaki gibi o türkünün sözleriyle değil, Haziran direnişi için yazılan sözlerle seslendirdi. “Karanlık günlerden bir an önce sıyrılıp aydınlık günlere çıkacağımız umuduyla hep beraber söyleyelim ve analım diyordu” şef konuşmasında. “Çapulcu musun vay vay, eylemci misin vay...” dizesi ile sona gelindiğinde, salon alkıştan ve sloganlardan yıkılıyordu.
Olağan bir Ankara gecesini müzikle böyle güzelleştirmişti Boğaziçi Caz Korosu. Daha nice ödüller kazanacağına inandığımız, güzel yürekli insanların birlikte müzik yaptığı koro, Türkiye’de çağdaş koro müziğini geleceğe taşırken, bu müziğin toplumsallaşması yolunda önemli adımlar atıyor. Kötülüklere ve kötülere inat, müzikleriyle dünyayı ve ülkemizi daha yaşanabilir kılıyor.
Genç korist adaylarına, hayatın içinden gelen, aydınlanmacı, özgürlükçü, dayanışmacı ve dönüştürücü bir koro kültürünün parçası olabileceklerini hatırlatalım. İstekliler, 15 Eylül’e kadar seçmelere başvurabilecekler.
Korist olarak katılamayacaklar üzülebilir ancak, yeni sezon konserlerine giderek de, yaratılan bu yeni koro müziği geleneğinin parçası, tanığı ve destekçisi olabiliriz.