Bıyıklı erkekler ve sosyalist kadınlar

“Ve artık Türkiye’nin ilk kadın genel başkanının, Behice Boran’ın partisinin meclis grubunu, ikisi bıyıklı üç erkeğe terk etmeye gönlüm razı gelmiyor”

İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil Sütlü’nün, Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ederek Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) katıldığını duyurduğu muhteşem konuşmasından bu kesit, epeyce yankı uyandırdı. Bu sözlerdeki tam yerine denk gelen eleştiriyi yürekten sahipleniyor ve kutluyorum. Zira bu sözler düşünülenin de ötesinde tarihsel bir iddiaya işaret etmektedir.

Kestirmeden söyleyelim: Sosyalizm mücadelesinin her hat ve katmanı sosyalist ve feminist kadınların öznelikleri ile belirlenmek zorundadır. Sera “azılı feminist” demişti kendine, evet sosyalizm davasının “azılı feminist militanlara” hayati düzeyde ihtiyacı vardır.

Peki neden “tarihsel iddia” diyorum?

Emin olun böyle dememin nedeni kutlama sevincine karışmış abartılı bir ifade değildir. Tarihseldir, zira son iki yüzyılın büyük toplumsal kalkışmalarında, devrimlerinde sosyalist kadınların varlıkları önemli ölçüde görünmezlikle kuşatılmıştır. Adını koyarak “sosyalist kadınlar vardır” demek tarihsel bir iddiadır.

Sosyalist kadınların görünmezlik zırhı iki boyutludur. Kabaca ifade etmek gerekirse, sosyalist kadınlar, işçi partileri için sınıf savaşını bölmekle ve diğer yandan kadın örgütleri için ise kadın davasını aparatlaştırmakla suçlanmışlardır. (1)

İronik olan şudur ki “kadınların tarihte görünmezliklerinden” bahseden feminist tarihçiler bile anlı şanlı sosyal demokrat partilerin (19.yy sonu) büyük kadın örgütlerini ya da reel sosyalizm örneklerindeki muazzam komünist kadın dinamiğini görmezden gelmiştir.

Oysaki kadının kurtuluşu denilecekse, geçmişten bugüne sosyalist kadınlar “boş küme” değildir.

Sosyalist tarih yazınının daha duyarlı olduğunu söylemek ise mümkün görünmemektedir. Katıldığım toplantılarda edindiğim izlenime göre sosyalist hareketin kadroları bile tarihte ilk kez boşanma hakkını savunan, İşçi Birliği’nin kurucusu sosyalist feminist Flora Tristan’ı tanımamaktadır. Hatta A. Kollontai’ın erkek olduğunu sananlarla bile karşılaştım.

Geniş planda feministlerin cephesinden bakıldığında, karma örgütler zaten erkeklerin at koşturduğu alanlardır, kadınlar erkek yoldaşlarına uslu uslu boyun eğmektedir.

Oysaki biz sosyalist ve feminist kadınlar, erkek yoldaşlarımızla, bizi toplantıya almak istemedikleri 1. Enternasyonalden beri kavga ediyoruz.(2)  

Biz erkek yoldaşlarımızla, kadın örgütümüze (Jenotdel) “feminist sapma” dedikleri kongrelerden (1923) beri kavga ediyoruz.(3)

Nitekim pek de feminist devrim olarak anılamayacak Ekim Devrimi gibi örneklerde bile “kadın kotası” uygulamaları tam da bu kavgaların sonucu olarak ortaya çıkmadı mı? 1970’ler gibi geç bir dönemde bile uygar dünyanın gelişmiş kapitalist ülkelerinde, yüzde onu geçmeyen kadın tıp öğrencisi sayısı, reel sosyalizm örneklerinde yüzde altmış-yetmişlerde olabildiyse bu, “feminist sapmalar” sayesinde olmadı mı?

Biz erkek yoldaşlarımızla, hiçbir zaman sırası gelmeyeceği belli konular için “şimdi sırası mı?” dediklerinde kavga ediyoruz.

Biz erkek yoldaşlarımızın hala cinsiyet körlüğüyle, “bunun cinsiyetçilikle ne ilgisi var” serzenişleriyle kavga ediyoruz.

Örnekler çoğaltılabilir…

Kavga ettik, çok yol aldık, daha da alacağız...

Velhasıl Sera’nın sözleri çok kıymetli, en başta biz sosyalist ve feminist kadınlar için. Kibarca “gönlüm razı gelmiyor” dedi Sera. Evet, ne gönlümüz, ne kadın olarak politik özneliğimiz ne de tarih bilincimiz razı gelmiyor. Sosyalizm davasının kadın kurtuluşuna teğellenmesi ve kadının politik özneliğinin en öne yerleşmesi gerekiyor…

Kaynakça ve notlar:

1- June Hannam, Karen Hunt (2002); Socialist Women Britain 1880s to 1920s, Routledge, s.25-27

2-1. Enternasyonal, şaşırtıcı olmayan biçimde erkek ağırlıklı bir organizasyondur. Organizasyona kadın katılımcıların alınmaması gerektiği öne sürülmüş, Marx ve Engels’in de içinde yer olduğu grup buna karşı çıkmıştır. Proudhoncu Fransız delegasyonu kesin biçimde kadın katılımına karşı çıkmıştır. Velhasıl “kadının yeri ocak başıdır, forum değil, emek ve toplum sorunlarını incelemek erkeğin, işçinin evini süslemek ve çocuğuna bakmak kadının görevidir” diyen büyük çoğunluk karşı oy kullanmıştır. Nihayet her grup toplantıya, kendi kararı doğrultusunda kadınlı üyeleriyle ya da kadın üyeleri dışlayarak katılmıştır.

Bu toplantıya katılan 4 kadın üye Paris Komünü’nün öncü kadınları olmuştur. Bu konuda bakınız, Antje Schrupp, “Bringing Together Feminism and Socialism in the First International Four Examples”, “Arise Ye Wretched of the Earth": The First International in a Global Perspective, içinde chapter 22,  Brill. (2018)

3-Burcu Özdemir, “Jenotdel (Komünist Parti Kadın Birimi) ve Türkistan’daki Çalışmaları”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi (2019); s. 161-185.

“Bolşevik Partisi’nin önemli isimlerinden Zinovyev ve Rikov da ayrı bir kadın teşkilatına karşı olan isimler arasındaydı. Parti içerisinde Jenotdel’e karşı var olan bu yaklaşımın bir sonucu olarak, teşkilata gereken önem verilmemiş ve yeterli bir bütçe ayrılmamıştır.  1921 yılında da bazı bölgelerdeki parti yetkilileri Jenotdel’in çalışmalarını başka birimlere transfer etmiş, hatta kimi bölgelerde Jenotdel birimleri doğrudan tasfiye edilmiş ve bütün bunlar, Moskova’yı bilgilendirmeksizin yapılmıştır.

(…) Eubanks, bu kez anlaşmazlığın nedeninin, Jenotdel müdür yardımcısı Vera Golubeva’nın Pravda’daki bir yazısı olduğunu ifade etmiştir. Golubeva bu yazısında, partinin Jenotdel’in çalışmalarına gerekli önemi vermediğini ve Jenotdel’in kötü teşkilatlandırıldığını kaleme almıştı. Nisan 1923’teki XII. parti kongresinde bu yazı gündeme geldi ve Golubeva, bilindik ‘feminist sapma’ suçlamalarına maruz kaldı.  Kongre, bu feminist eğilimlerin, genel işçi sınıfı mücadelesinde bölünme yaratabileceği endişesini dile getirdi.”