"Bit bittir, bomba da bomba!"

 

Öznur Özkaya

Savaş, insanlar avcılık ve toplayıcılığı terk edip çiftçilik ve tarımsal üretime, yerleşik düzene geçtiği zaman medeniyetle (?) birlikte doğmuştur. Tarım ve hayvancılık için gerekli olan örgütlenme ilkel savaşları sürdürebilmenin yolu olarak benimsenmiştir. İlk Çağ’da kabileler arası çatışmalardan ibaret olan, Orta Çağ’da milisler ile paralı askerlerin oluşturduğu özel ordular tarafından küçük lakin yoğun alanlarda cereyan eden, Yeni Çağ’dan itibaren ise ulus devletlerin bünyesindeki ordularca yürütülen savaşın kitlesel boyutlara ulaştığını görürüz. Tarihsel süreçte ölmemek için öldürmek (?) düsturuyla başlayan eylem günümüzde kendi adına birilerinin savaşacağından emin olan koltuk sahiplerinin hırslarıyla biçimlenmektedir.

'Büyük balık küçük balığı yer,' nidalarıyla en güçlüler; en iyi yiyeceğe ve en iyi barınağa sahip olmak ister. İhtiyaçlar sonsuz, kaynaklar sınırlı olduğu için en iyi olanı elde etmek adına verilen mücadele insanları mutlak çatışmaya götürür. İki taraf arasında verilen bu mücadele eninde sonunda kazananın yaşayacağı, kaybedenin öleceği veya köleleşeceği bir dünya yaratır. Kimine göre savaş insan doğasından kaynaklanan ve “yok edilmesi mümkün olmayan” bir “kusur”,  kimine göre ise modern dünyanın açgözlülüğü ve ahlaksızlığıdır.  Nihayetinde savaşlar kolonizasyon sürecinin ve kapitalizmin ölümcül sonucudur ama sivillerin kurban edildiği savaşa kim haklı diyebilir?

George Orwell'in "Dali'den Karakurbağasına Bazı Düşünceler" başlığı altında toplanmış denemelerinde belki de en dikkat çekenler İspanya İç Savaşı üzerine yazdıkları. İlkbaharın güzelliklerinden Dali'nin hayatına, dedektiflik romanlarından ideal pub'ın nasıl olması gerektiğine, şömine başında yaşanan aile saadetinden Arthur Koestler'ın eserlerinin eleştirisine kadar pek çok konuya değinse de Orwell'ın savaş üzerine yazdıkları ne acı ki hem güncelliğini koruyor hem de bu hususta tekrar tekrar düşünmemizi sağlıyor.

"Katıldığınız savaşın niteliği, ordu hayatının temel dehşetini ( askerlik yapan herkes ordu hayatının dehşeti derken neyi kast ettiğimi anlayacaktır) hemen hiç etkilemez. Örneğin disiplin bütün ordularda aynıdır. (...) Kurşunlar can yakar, cesetler kokar, ateş altındaki askerler sık sık altlarını ıslatacak kadar korkar. (...) Haklı bir dava uğruna savaşıyor olsanız bile bit bittir, bomba da bomba," (Orwell 2016: 8) diyerek savaşın acımasızlığını gözler önüne sererken "Kitlelerin bugünkü olağandışı ve ani fikir değişimlerinin, musluk gibi açılıp kapanabilen duygularının temelinde gazete ve radyoların hipnozu yatıyor. Entelijansiyanın fikir değişimleriyse paradan ve fiziksel güven ihtiyacından kaynaklanıyor. Her an 'savaş yanlısı' veya 'savaş karşıtı' konum alabilirler ama iki durumda da zihinlerinde gerçekçi bir savaş tasviri yoktur," (Orwell 2016: 9) yahut "Gazetelerde hiçbir haberin tam olarak doğru şekilde verilmediğini erkenden fark etmiştim ama İspanya'da ilk kez gerçeklerle en ufak ilgisi olmayan gazete haberleriyle karşılaştım, yalan bile denemeyecek kadar büyük saçmalıklara şahit oldum. Savaş olmayan yerlerde büyük çarpışmalar olduğu yazılıyor, yüzlerce adam öldüğünde gazetelerde tek satır haber çıkmıyordu. Yiğitçe mücadele eden birlikler korkaklıkla veya hainlikle suçlanırken tek bir kurşun atmayan başkaları hayali zaferlerin kahramanı ilan ediliyordu," (Orwell 2016: 17) sözleriyle havuz medyası, yandaş medya, vb. diye tabir ettiğimiz pervanelerin kalemini düzen insanları veya sermayedarlar adına kullandığını anımsatıyor.

Politikacılar birleşmeyi değil bölünmeyi destekledikleri, bir grup insanı bir diğer grup insana karşı olması için teşvik ettikleri  sürece savaş tüm unsurlarıyla sürekli kendini besleyen bir hal alır. Savaş, siyasetin şiddet araçlarıyla devam ettirilmesinden ibarettir. Ve evet, Orwell geçmişten seslenerek hatırlatıyor: Olan biteni eli kolu bağlıymış gibi seyretmek; kayıtsız, duyarsız, nemelazımcı bir tavır sergilemek, halkın haber alma özgürlüğünü elinden alarak toplumun sağlığını, mutluluğunu, zenginliğini engelleyenlere yaranıp yükselme hevesiyle hareket etmek ülkenin hukuk devleti olması önündeki en büyük engeldir.

 

* Dali'den Karakurbağasına Bazı Düşünceler, George Orwell, Çev: Begüm Kovulmaz, Sel Yayıncılık, Kasım 2016.