Yakın zamanda HAZİRAN’a dönük eleştirilerin sayısında belirgin bir artış oldu.
Karşı taraftan söylenenler bir yana “sol” içinden söylenenler belli birkaç noktada toparlanabiliyor. En sık tekrar edilen üç tanesini bir kez daha kısa kısa ele almaya, derdimizi anlatmaya çalışalım.
“Haziran Kürt hareketine karşı konumlanıyor”
En sık tekrar edilen sözde eleştirilerden birisi bu. İlginç olan, bu değerlendirmenin doğrudan Kürt hareketi temsilcileri tarafından hiç dillendirilmemesine rağmen, tüm siyasal varlığını Kürt hareketine bağlamış Türkiyeli solcular arasında yaygın olması.
HAZİRAN aynı anda hem bir direniş hareketi olarak hem de bir kurucu iddia ile yola çıktı. Dolayısıyla herhangi bir şeye karşıtlık üzerinden tanımlamak eksikli olur. Ancak ille bir karşıtlıkla tanımlanması gerekiyorsa hedefimizde emperyalist-kapitalist düzen ve onun etkin bir siyasal gücü olarak örgütlenmiş, sivri ucu olarak görülebilecek AKP var diyebiliriz. Bunlar varken başka bir karşıtlık üzerinden tanımlamaya gerek duyulmamalı.
HAZİRAN’ın sözü bellidir. Daha inandırıcı olması için doğrudan kuruluş çağrısından aktaracağım. 7 maddede sıralan ilkeleri ve kuruluş gerekçelerinden birisi doğrudan Kürt sorunuyla ilgilidir ve HAZİRAN’ın durduğu yeri ve kendine biçtiği görevi tanımlamaktadır: “Kürt sorununda kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini güçlendirerek demokratik, adil, onurlu ve eşit yurttaşlığa dayanan bir çözüm”mücadelemizin temel amaçlarından birisidir.
Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt hareketi, farklılıkları da olan iki farklı siyasal çizgi. Geniş anlamıyla sosyalist hareket içindeki kimi güçlerin, kendilerini HDK içinde ifade ediyor olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.
Politik eleştirilerimiz-farklarımız bir yana, HDP, Türkiyeli emekçilerin, sosyalistlerin sesinin daha güçlü çıkması ve Türkiye’nin batısında yaşayan milyonların örgütlenmesi noktasında objektif sınırlara sahip. HAZİRAN içinse, Türkiye’de işçi sınıfının, emekçilerin kendi bağımsız seslerini çıkarması en önemli görev. Bu sesin içinde güçlü bir barış ve kardeşlik iradesi de mutlaka olacaktır.
Özetle, HAZİRAN’ın Türkiye siyasetinde etkin bir güç olarak ortaya çıkması, başka önemli kazanımların yanı sıra Kürt sorununun eşit, adil, barışçı çözümüne de çok büyük bir katkısı olacaktır. HAZİRAN’a dair değerlendirmelerde bu mutlaka akılda tutulmalıdır.
“Haziran AKP karşıtlığı ile sınırlı”
Açık söylemek gerekirse, bu konuda eleştiri yazanların Türkiye’de yaşamadıklarını düşünüyorum.
Yukarıda söylemiştik, tekrar edelim; HAZİRAN sadece bir karşıtlık üzerinden tanımlanamaz. HAZİRAN aynı zamanda bir “yeniden kuruluş”u hedefleyen bütünlüklü bir perspektifle kurulmuştur. Bununla beraber, güncel olarak AKP’nin karşısında güçlü ve kararlı bir duruşun örgütlenmesini yaşamsal bir görev olarak görüyoruz.
12 yıldır girdiği her seçimden zaferle çıkan, Türkiye tarihinin en köklü dönüşümlerinin altında imzası olan, hayatın her alanına dönük müdahalelerde bulunan, neredeyse nasıl nefes alınıp verileceğine dair kanun hükmünde kararname yayınlayacak bir iktidar partisinden söz ediyoruz. Tüm bu düzenlemelerin emekçilerin, halkın yaşamından çalan bir yan taşıdığı da açık olsa gerek.
Türkiye’de herhangi bir düzen partisinin sermaye sınıfının iktidarını sağlamlaştırma açısından bu kadar büyük hizmetler yaptığı tek bir örnek daha sayılamazken, HAZİRAN sadece, AKP’ye karşı yeterince etkili kavga vermezse eleştirilebilir.
Son bir not daha eklemek istiyorum; Bugün sermaye düzeninin siyasal temsilciliği konusunda AKP’nin tekleşmesine paralel olarak AKP karşıtı mücadele ile kapitalizm karşıtı mücadele konjonktürel olarak yakınsamıştır. AKP'nin halk tarafından devrildiği bir ülkede sermaye egemenliği ağır bir darbe almış olacaktır.
HAZİRAN buna odaklanmıştır.
“Haziran seçimlere dönük bir ittifak girişimi”
HAZİRAN, bir seçim ittifakı olmadığını, seçimlerle sınırlı bir yaklaşım taşımadığını farklı biçimlerde defalarca ortaya koymuştur. HAZİRAN, esas olarak, bütünlüklü bir siyasal hattı halkın en geniş kesimlerinin örgütlü katılımıyla güçlendirmeyi amaçlıyor.
Bununla beraber eğer bir tartışma yapılmak isteniyorsa, şunları söylemekten de geri durmayalım. Türkiye genel olarak seçimlere ilginin yoğun olduğu bir ülke. Bizim ne düşündüğümüzden bağımsız olarak seçim dönemleri en fazla siyaset konuşulan dönemlerden birisi ve sosyalistlerin bu süreçlerde aktif bir tutum takınamaması bir eksikliktir.
Dolayısıyla önemli olan HAZİRAN’ın seçimleri hangi ilke ve programatik yaklaşımla ele alacağı olmalıdır. Eğer HAZİRAN ilkeleri doğrultusunda bir seçim politikası da geliştirebilirse bu başarı olur. Önemli olan bunun doğru bir zemine basması ve seçimlerle sınırlı olmamasıdır.
Örgütlülüğün yerini “süperman”lerin, siyasal programın-ilkelerin yerini projelerin aldığı bir sürecin emekçi halkın hanesine yazılması mümkün değildir. HAZİRAN bunu da değiştirme iddiasına sahipse bu sevindiricidir.
Kısa bir süre sonra Türkiye bir bütün olarak seçim atmosferine girdiğinde süreci dışarıdan izlemek yerine, aktif bir tutum alan ve seçim sonrasına da sol adına bir enerji aktarmayı başaran HAZİRAN hareketi bir görevi daha yerine getirmiş olur.
Devrimciler; ilkeler, program ve örgütle mücadele yürütür, seçimler de bu mücadelenin önemli ama geçici bir uğrağıdır. HAZİRAN seçim sonrasına daha güçlü girerse bu eleştiri anlamını yitirir, ama çok daha önemlisi emekçi halkımız güç kazanır.