Biraz 'İslamofobi' yapsak?

Bu ülkenin solcuları olarak belirli kavramları gelişigüzel kullanıp içini boşaltmada üstümüze yoktur...

“Uzak” denebilecek bir geçmişte “oportünizm”, “revizyonizm”, “sol sapma”, “goşizm” vb. bu kavramlar arasındaydı. Ama gene de geçmişteki bu özel kavram merakının solun görece güçlü ve etkili olduğu dönemlerin tezahürü sayıp bir ölçüde teselli bulmak mümkün.

Ya bugün?

Bugün sol, daha doğrusu sosyalist akım, “uzak” geçmişe göre güçsüz ve etkisiz olsa bile kavram dağarcığı açısından kendi söylemlerinde neredeyse bir devrim yapmıştır! Geçmişin o yavan polemik kavramlarının yerini entelektüel derinliği çok daha fazla yeni kavramlar almıştır; örneğin “oryantalizm” ve “İslamofobi” gibi…

Bunların içi boş kavramlar olduğunu söylemiyoruz. Daha öncekiler gibi bunların da gerçek hayatta karşılıkları vardır. Gelgelelim, vur deyince öldürme merakımız yüzünden olsa gerek bu “yeni” kavramlar da gelişigüzel, içi boşalacak şekilde kullanılmakta, istismar edilmektedir.

Örneğin, kendi toplumumuzda “ilkel”, “çağ dışı” ya da “geri” bulduğunuz olguları eleştirdiğinizde belirli çevreler tarafından “oryantalist” bakış açısına sahip bir “beyaz Türk” olarak nitelenmeniz kaçınılmazdır.

Ciddiye alıp “Peki, oryantalist bakış açısına sahip beyaz Türk olmamak için olgulara nasıl yaklaşmam gerekir?” diye sorsanız, sonuçta “Sen de anlayıver işte birader” mesajının dışında başka hiçbir şey söylemeyen postmodernist laf kalabalığına maruz kalırsınız.

Orası öyle diyelim; ya “İslamofobik” damgası yememek için ne yapmak gerekir?

***

Günümüzün eleştirel kavramlarının, ayrım çizgilerini net çizememe (belki de bilerek çizmeme) gibi bir zaafı vardır. Önceki örneğe dönersek, “oryantalizm” kavramının, batıdakinden farklı bir tarihsel geçmişe sahip toplumlara Marksist bir bakışla ve sınıf analizleriyle yaklaşmaya çalışanlara karşı eleştirinin de ötesinde “suçlama” amaçlı kullanımının önünde hemen hemen hiçbir engel yoktur.

“İslamofobi” de böyledir…

Ama burada size biraz daha geniş bir “serbesti” tanırlar. Örneğin Orta Doğu’da El Kaide’nin, El-Nusra’nın ve IŞİD’ın; Afganistan’da Taliban’ın ya da Nijerya’da Boko Haram’ın insanlık dışı eylemlerini rahatlıkla kınayıp lanetleyebilirsiniz. Ancak, bu tür örgütlerin ve eylemlerinin İslam diniyle bağlantılarını, bu dinin ne tür yorumlarının bu tür eylemlere cevaz verdiğini irdelemeye kalkarsanız, aman dikkat:

“Bu işi İslamofobiye vardırmamak gerekir…”

“Oraya vardırmadan siz yapın bari” dense, onu da yapamazlar (ya da yapmazlar).

***

İnsan hakları, engelleri olan kişilerin hakları, çocuk hakları, cinsel yönelimleri farklı olanların hakları, kadın hakları, kadınlara yönelik her tür ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesi…

Söyleyeceğimiz çok açık olarak şu: Bu alanlarda, bir kısmına Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler vardır; bu sözleşmeler nelerin “hak ihlali” sayılacağını belirtir; kimi sözleşmeler hak ihlallerinin bildirilip şikâyette bulunulabileceği mekanizmalar da getirmiştir.

Bunları yetersiz bulabilirsiniz; ama herhangi bir hakkın tanımında, hangi fiillerin bu hakların ihlali anlamına geldiğini belirlemede başvurulabilecek belgeler bunlardır. Bu belgelerde belirtilenlerin yerine “dinimizin vazettiklerini” koyarsanız, bu bir yana “dinimizin vazettiklerine” söz konusu belgeleri “destekleyici” kaynaklar olarak onlarla eşit statü tanırsanız bunun adı gericiliktir.

Ne dersiniz, şimdi “İslamofobi” mi yapmış oluyoruz?

***

Sözü fazla uzatmadan bağlamaya çalışalım.

Marx ve Engels’in ardından Lenin’le birlikte “ideolojik mücadele” sosyalizm mücadelesinin belli başlı alanlarından biri haline gelmiştir.

İdeolojik mücadele, belirli noktalarda politik mücadeleden daha farklı özellikler taşır. Bu farklılığı “din” örneğinden hareketle açmamız mümkün.

Hangisi olursa olsun “din” söz konusu olduğunda verilecek ideolojik mücadele temelde bir dünya görüşüne karşı mücadeledir. Bu mücadelede, dinler arasında ayrım yapmadan, farklı ve karşı bir dünya görüşünün eleştirisi esastır. Buna karşılık, din esasına dayalı girişimlere ve pratiklere karşı verilecek mücadele ağırlıklı olarak politik bir mücadeledir.

İlkinde (ideolojik) tarihsel boyutuyla birlikte genel ya da evrensel olan, ikincisinde (politik) ise güncel, mekânsal belirlenimi olan, yani “özel” daha ağır basar.

Hangisinde “İslamofobinin” daha ağır basabileceğine ise bırakalım postmodernist ulema karar versin…