Çok önemsediğim bir soruyu, bir uyarı niteliğinde olmak üzere, bugüne kadar yazılarımda birkaç kez yineledim: “Yaklaşmakta olan genel seçim, elbette çok önemli; ama bu önemi sonunda seçime bir sihirli değnek gözüyle bakmamıza yol açacak kadar abarttığımız takdirde sonuç ne olur?”
Biraz daha açık konuşmakta sanırım yarar var.
AKP’nin tek başına iktidar olabilme şansını ortadan kaldıracak bir seçim sonucu, on iki yıllık bir yıkımın tüm sonuçlarını ortadan kaldırmaya yetecek midir? Gerçekleşmesi için artık gün saydığımız bir genel seçim üzerinde odaklaşırken, sözünü ettiğim on iki yılın öncesine ve nedenlerine de gereken bilgiyle ve titizlikle eğilebiliyor muyuz? Çünkü bunu yapamıyorsak eğer, o zaman istediğimiz gibi sonuçlanacak bir seçimin sonraki yazgısı da Gezi Direnişi sonrasının yazgısından farklı olmayacaktır.
Bu yazgının adı, 'ORTADA BIRAKILMIŞLIK’tır.
Bu ülkenin tarihindeki ilk halk hareketi olan Gezi Direnişi, barındırdığı olası yanlışlar yüzünden ortada kalmadı. Dahası, bir direniş eylemi olarak Gezi Direnişi, misyonunu varabileceği en son noktaya kadar taşıyabilmiş bir şahlanmaydı. Bir direniş eylemi olarak gidebileceği son sınırlara kadar uzanabilmiş bir sivil direniş örneğiydi.
Bütün iş, bayrağı onun bıraktığı yerden alıp sonraki aşamalara taşıyabilmekti.
Zaten özürlü yanımız da kendini o noktada açığa vurdu.
Tarihte sonradan kitlesiz bırakılmış herhangi bir hareketin bir Halk Hareketi niteliğiyle başarıya dönüşebildiği hiç görülmedi.
Zaten biz de görmedik.
Göremezdik.
Politik bilinç bağlamındaki bakar-körlüğümüz bir kez daha galip geldi.
Herhalde belleklerden henüz silinmemiştir: Gezi Direnişi’nin hemen ardından tanık olduğumuz ilk somut ‘politik’ eylem, TKP’nin ikiye bölünmesi oldu.
Gezi Direnişi gibi, ilk gününden son gününe kadar her türlü bölünmüşlüğe, ayrımcılığa karşı çıkışın en onurlu ve en görkemli simgesi olma niteliğini koruyabilmiş bir halk hareketinin ardından bir KP’nin ikiye bölünmesi, ancak o ülkede sol muhalefetin o güne kadar ne denli sağlam bilgi temellerinden yoksun bir zeminde ayakta kalmaya çalıştığının göstergesidir. Daha da açık söyleyelim: Gezi Direnişi gibi bir halk hareketinin hemen ardından bir KP’nin ikiye bölünmesi, o iklimde solun kendi iflasını ilan etmesinden başka bir şey değildir.
Bu zaaflar son buldu mu ?
Hayır.
Ülkemizde şimdi ‘kaçıncı Cumhuriyeti’ yaşamakta olduğumuza ilişkin soruların arkasının kesildiği söylenebildi mi? Aslında sahip olduğumuz tek Cumhuriyet’in hemen bütün DNA’ları tek tek yok edilirken, bu gaflete son verilebildi mi?
Hayır.
Peki ama, o zaman elde edebileceğimiz en ideal seçim sonuçlarının ardından bunu başarabileceğimizin sağlam güvencelerini nerede aramamız gerekir?