Yine bir vukuatlı Onur Yürüyüşü eylemini geride bıraktık. Vukuat, günler öncesinden tehditler, göz korkutmalarla başlayıp, basın açıklamasının yasaklanmasına, keyfi gözaltı ve işkenceye türlü boyutlarıyla gündemimize geldi.
Gezinin barikatlarında 'velev ki ibneyiz' diye boy gösteren LGBTİ bireyler, AKP'nin 'kitle korkusunun' en canlı unsurlarından biri durumunda. Korkunun boyutları bu yıl da gördüğümüz gibi trajikomik noktalardadır. Trajikomik olan, meydandaki insanların polis tarafından tiplerine göre seçilmeye ve engellenmeye çalışılması...
Peki eşcinsel nasıl bir tiptir?
Polisin tutumuna bakılırsa yan çanta, rozet, renkli gömlek, küpe, bandana, yer yer tişört, zaman zaman şortla ayırt edilebilen bir tiptir eşcinsel. Giyiminiz, saçınız, gözünüz kaşınız herşeyde 'eşcinsellik' olabilir.
İşin ilginç yanı eşcinselin ve onun 'türevleri' olarak görülen cinsel azınlıkların, bir tip olarak belirişi yüksek entellektüel kapasitesinden kuşku duymadığımız(!) kolluk güçleri tarafından keşfedilmiş bir şey değildir. Eşcinsel bir tiptir ve onun bir tip/şahsiyet olarak belirişi kapitalizmle yakından bağlantılıdır.
Giddens'tan dinleyelim:
“(…) modem-öncesi yasada livata, yasaklanan bir eylem olarak tanımlanıyordu, bir bireyin niteliği veya davranış modeli değildi. 19. yüzyıl homoseksüeli ise hem 'bir şahsiyet, bir geçmiş, bir örnek olay", hem de "bir yaşam türü, bir yaşam biçimi, bir biçimbilim' oldu.”(1)
Geçmişte üstelik kiminde ağır cezaların olduğu dönemlerde bile bir kimlik olarak ayrıştırılmış eşcinsellik yoktur; eşcinsel edim vardır. Eşcinselliğin bir kimlik olarak doğuşu, kapitalizme özgü dinamiklerle doğrudan ilişkilidir. Kapitalizme gelmeden öncesinde ne vardır?
Öncesi, sözgelimi Eski Yunan’da ‘eşcinsel edim’ oldukça saygın ve ayrıcalıklıdır. Öyle ki alaycı şiirlerinden birinde Aristofanes anüsten ‘nefis tomurcuk’ olarak bahsederken, Platon ise Şölen’de ancak eşcinsel(erkek) aşka adananların devlet adamı olabileceğini anlatmaktaydı.(2)
Yine de Eski Yunan'a dair tüm o ‘oğlancılık’ söylencelerinin eşcinsellik için büyük bir özgürlük olarak addedilmesi yanlış olacaktır.
“(klasik dönem Atina’da) cinsel ilişki, iki ya da daha fazla kimsenin müşterek biçimde dahil olduğu bir girişim değil, toplumsal olarak üst seviyede olanın aşağıda olana uyguladığı bir eylem gibi resmediliyordu. Asimetrik bir harekette olması gerektiği gibi, cinsel ilişki- bir kimsenin bir diğeri tarafından penetre edilişi- iştirakçilerini belirgin biçimde ayrıştırıyordu ve kökten farklı ve kıyaslanamaz kategorilere (penetre eden ve edilen); üst ve alt toplumsal kategorilerle ayırıyordu” (3)
Bu nedenle klasik dönem Atina’da, 'duhul', erkek yurttaşların ‘ayrıcalığı’ ‘sınıfsal üstünlüğü’ ve hükmetme biçimi, belirgin olarak erkek egemen, sınıfsal ve hiyerarşikti.
Kapitalizm ise pek çok tarihçinin de ifade ettiği gibi ‘çekirdek aile’yi ve heteroseksüelliği zorunlu varsayar. Kapitalizmin arzuladığı emek, aile içinde çoğalacak, disipline olacak bu sayede ölmeyip ayakta kalacaktı. Eşcinsellik burada bir sapmaya yol açmaktaydı.
Yine de baskı ve kimlik verme tarihsel olarak kapitalizmin tek özelliği değil. Diyalektik biçimde baskı ve ezme ilişkisi, bunları anlamlı kılacak bir özgürleşme/özgürleştirme dinamiği içinde varoluyor.
Kapitalizm, üretici güçleri devasa ölçülerde geliştirerek, küçük- kapalı geleneksel/cemaat yapılarını çözerek, kentleşme ve işçileşmeyle, büyük kitlelerin, yığınların kapitalist kar etrafında kümelenmelerini sağlayarak, kapalı cemaatin ufkunun çok dışında büyük ölçeklerde homososyal ortamlar/mekanlar yaratarak ‘çekirdek aile dışında yaşama’ olasılıklarını gündeme getirmiştir.
Böylesine büyük bir alt üst oluş, Komünist Manifesto'da Marx’ın da anlattığı gibi ‘aile’ gibi geçmişin duygusal peçelerini acımasızca yok etmeye mecburdu. Ne ki aynı sebeple baskılama ve ezme kaçınılmazdı.
Materyalist açıklama, moda olduğu üzere indirgemecilik diye küçümsense de eşcinselin bir tip olarak doğuşu, kapitalizmin sömürü ve ezme ilişkileri içinde yer alışı tarihsel bir zemine yaslanmaktadır.
Son iki yazımızda çerçevesini çizmeye çalıştığımız Queer teori ve eleştirisi de en çok bu bağlamda yani kimliğin içeriden bir sorgulaması olarak ve kaçınılmaz biçimde 'sınıf' nosyonunu davet etmesi bakımından önemlidir. Bu anlamda tek yönlü bir ezme-ezilme ilişkisi tanımının, buraya doğacak salt liberal bir 'sana ne, kime ne' yaklaşımının yetmeyeceği, politik olarak kendini 'nefret söylemi' karşıtlığı hudutları içine yerleştirmenin kurtarmayacağı tespit edilmeli.
Eşcinsel bir tiptir ama bir o kadar sınıflı bir karakterdir. Yoksul bir 'ibne' mi yoksa çeşitli tüketim olanakları içinde anlamlanabilecek bir Guppie (kentli mesleki uzmanlık sahibi geyler) misiniz?
Çokça ifade edildiği üzere 'citibanklı' ya da 'millerlı' dev kapitalist şirketlerin gökkuşağı renklerine bezendiği Onur Haftaları, tiksinilen azınlığın piyasa nişine dönüşmesi, DINK'leri (double income no kids) hedef alan kapitalist piyasa, emperyalist ülkelerin şovmen başkanlarının ayağındaki çorapla temsil olunmak vb. pek çok şey sıralanabilir.
İdeolojik planda bir taraftan eşcinsellerin 'tuzu kuru', eğlence delisi, para saçan tipler olarak resmedilmesi, zengin 'ibneler' söylemiyle homofobik-muhafazakar tonlar ama diğer tarafta 'düzeltilmiş'; yoksulluğundan, çıkışsızlığından arındırılmış piyasa nesnesi olarak eşcinsellik vardır.
Bugünün örneklerine dönersek, tipine bakılarak yoldan çevirilen, gözaltına alınıp kuran dinletilen, taciz edilen LGBTİ'ler kapitalizmin iyi bir icracısı olarak AKP Rejimi'nin muhim bir meselesi haline gelmiştir.
Notlar:
1-A.Giddens, Mahremiyetin Dönüşümü, Ayrıntı Yayınları(2010); s.24
2-Hasan Aydın, "Eski Yunan'da aşk, cinsellik ve üreme", Bilim ve Gelecek sayı:100, s.11
3-David M. Halperin, Queer Tahayyül, Kollektif, s.91