Bir talan hikayesi: Ahlatlı

Bu hafta bölgeden bir yazı olmayacak bu köşenin konusu. Aslında hepimizin bildiği, hepimizin yaşadığı son 19 yılın hikayesini anlatan bir romandan bahsedeceğim. Ben okurken bugün kendi bölgemde yaşadığım çevre sorunlarını, çayımın, fındığımın nasıl yok edildiğini, sessiz bir şekilde insanımızın nasıl aç bırakıldığını bir kez daha gördüm bu romanda. Ülkemin fotoğrafıydı yazılan hikaye...

Uzun yıllar önce tanıdığım sevgili dostum Haldun Açıksözlü’nün son romanından bahsediyorum. Kırmızı Çatı yayınlarından çıkan “Ahlatlı; Bir Talan Hikayesi” adlı eserini onun engin hoşgörüsüne sığınarak kendimce yazmaya çalışacağım.

Ben edebiyatçı değilim. Asla böyle bir yoruma girmeyeceğim. O iş çok değerli bulduğum kendini sisteme kanalize etmemiş, sistemden geçinmeyen edebiyatçı değerlerimizin işidir. Ben sadece okuduğum romandan ne anladığımı yazmaya, anlatmaya çalışacağım.

Roman Anadolu’da Çorum ilimizde geçiyor. Bu il tesadüfen seçilmiş bir mekan değil. Tarihi geçmişi ile önemli bir yer, Hitit İmparatorluğu'na merkez olmuş, kadim bir tarihe sahip, çeşitli kültürlerin, kimliklerin merkezi aynı zamanda. Anadolu’nun tarihi kadim halklarından olan Ermenilerin, Rumların yaşadığı bir bölge. Dinsel olarak da İslam dininin Sünni anlayışının katı olduğu ve Alevi inanışının da yoğun yaşandığı bir coğrafya. Yani tam bir Anadolu mozaiği.

Kahramanlar da bu kimliklerden seçilmiş. 2002'de AKP ile iktidar bulan anlayışı ve onun getirdiği yandaş zenginler yaratma politikasını Ahlatlı ailesinde görüyoruz. Bu aile ile AKP iktidarının ortaya çıkardığı bugün İkizdere’de doğa katliamı yapan, ülkeyi parsel parsel talan alanına çeviren Cengiz Holding'i ve o meşhur beşli çeteyi görüyoruz.

Romanın ilk bölümlerinde AKP’nin ilk yıllarının geleceği kurma adına oluşturduğu iki yüzlü politikalarına şahit oluyoruz. Burjuva Kemalist cumhuriyetin oluşturduğu değerlerin nasıl sinsi bir şekilde altının oyulduğunu ve siyasal İslam'ın adım adım nasıl iktidara taşındığını okuyoruz.

İktidarı ele geçiren bu güçlerin kendi yandaşlarını da nasıl kontrol ettiklerini ve yarattıkları korku imparatorluğunun izlerini taşıyor roman.

AKP iktidarı ile üretim ekonomisinden uzaklaşılıp inşaat ve doğa üzerinden rant ekonomisine geçişin sürecini AVM'ler üzerinden anlatmaya çalışmış yazar. Bu sistemin küçük esnafı nasıl yok edip intihara sürüklediğini, esnafın yok oluşunu Rasim Efendi ismindeki karakter bize harika anlatıyor.

AKP’nin son 10 yılının nasıl bir yıkım yılı olduğunu ve artık iktidar biziz diyerek yarattığı güveni ise AVM’nin ikinci açılış törenindeki cumhuriyetin kuruluş değerlerinin nasıl yok edildiğini asılmayan kurucu önder Atatürk’ün portresinde görüyoruz.

Kültürel değerlerin ve etnik kimliklerin bu coğrafyadan nasıl planlı bir şekilde izinin silindiğini inşaatın yapıldığı mezarlık üzerinden ve leblebici Ali Usta'nın tarihi dükkanında kendi aile kimliğini ve kökenini nasıl gizlediğini üzülerek okuyarak anlatıyor yazar.

Bu coğrafyanın yaşadığı acıların, sürgünlerin anlatımıdır o yok edilen mezarlık ve leblebici Ali Usta. O toprakların bir başka gerçekliği ise Aleviliktir. Alevilik Anadolu’da yaşanan acılardan payını fazlasıyla almış bir kesimdir.

Yaşadığı acıları ile Anadolu’nun vicdanı olmuşlardır. Bu romanda da bu durum gayet net bir şekilde ortaya koyulmuş. Bu inanca da gerekli değer eserde yeterince verilmiştir. 10 Ekim 2015 Ankara Katliamından bahsetmesini ise sevgili dostum Haldun’un bu topraklarda yaşanan katliamların bir imgesi olarak kitaba yerleştirdiğini düşünüyorum.

Sevgili Haldun Açıksözlü eserlerine yeni bir değer daha katarak edebiyat dünyamıza katkılarına devam etmektedir. Ben okuduklarımdan çıkarttığım fotoğrafı buraya yazmaya çalıştım. Sizlerin de okumasını tavsiye ediyorum.

Sevgili Haldun, başka eserlerinde buluşmak dileğiyle. Okuru bol olsun.