Bir Numaralı Sorun



28-08-2018 00:17


Metin Çulhaoğlu

1990’lı yıllardan baÅŸlayarak çeÅŸitli platformlarda pek çok kez söylendi ve yazıldı: Türkiye’nin bir numaralı sorunu Kürt sorunuydu ve bu sorun çözülmeden ülkenin baÅŸka hiçbir sorunu çözülemezdi…

KuÅŸkusuz, bu saptamanın geri planında farklı gerekçeler ve kurgular da vardı. Kimileri için küreselleÅŸmiÅŸ bir dünyada Türkiye’nin elinin güçlenmesi, hatta “bir yıldız gibi parlaması”, “bölgede lafı sözü dinlenir bir güç konumuna gelmesi” vb. hep Kürt sorununun çözümüyle mümkün olabilecekti. ÖrneÄŸin Mesut Yılmaz’ın bir dönemki “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü, merkez siyasetin bu yaklaşımının bir örneÄŸi sayılmalıdır.

5 yıl kadar önce “çözüm masasıyla” birlikte benzer saptamalar kimi Kürt siyasetçilerden de geldi; bu saptamalar genellikle Kürt sorununu çözen bir Türkiye’nin bölgedeki “liderliÄŸine” odaklanıyordu.

Daha fazla uzatmadan bu kesimle ilgili bir toparlama yapalım: Kürt sorununun “bir numaralı sorun” olduÄŸunu kabul edenler, en azından bir dönem için, solculardan, sosyalistlerden ve ulusal soruna duyarlı kesimlerden ibaret deÄŸildi. İşi gücü Türkiye’nin bölgedeki ve küresel rekabetteki yeri, “baÅŸkalarına satacağı bir hikâyesi olması” gibi baÅŸlıklarda döktürmek olan liberal, hatta “devletçi” çevreler bile “bir numaralı sorunun”
hangisi olduğunu teslim ediyorlardı.

***

Yukarıdakine benzeyen gündemleri olmayanların, solcuların bir bölümü de sorunun “bir numaralı sorun” olduÄŸunu vurguluyorlardı. Kimileri için ülkenin eÄŸitim, saÄŸlık, sosyal güvenlik, konut gibi alanlardaki pek çok sorunu “kirli savaÅŸa” giden kaynaklar yüzünden çözülemiyordu.

BaÅŸkaları içinse sorun, “bir numaralı sorunun” çözümsüz kalması sonucunda yükselen milliyetçi, ÅŸoven dalganın geniÅŸ emekçi kesimleri de etkilemesi, sosyalist mesaj ve çaÄŸrıların bu nedenle söz konusu kesimlerde karşılık bulmamasıydı.  

“Bir numara” statüsü bir yana, söylenenler arasında ciddi sayılabilecek olan, bu sonuncusudur.

Sosyalistlerin, Türkiye’nin bölgede ve küresel rekabette baÅŸat güçlerden biri konumuna gelmesi gibi bir derdi olamaz…

Ülkenin köklü ve birikmiÅŸ sorunlarının “kirli savaşın” son bulmasıyla kullanılabilecek kaynaklarla çözülmesi de mümkün deÄŸildir.

***

Günümüze gelirsek…

Bizce Türkiye’de yaÅŸanan rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi sonucunda ortaya çıkan durum, genel olarak “ulusal sorunu” özel olarak da Kürt sorununu kendi karmaşık bütünselliÄŸi içine soÄŸuran yeni bir ortam yaratmıştır. BaÅŸka bir deyiÅŸle bugün Kürt sorunun, çözümü halinde baÅŸka çözümlerin de çorap söküÄŸü gibi peÅŸ peÅŸe geleceÄŸi bir anahtar olarak nitelenmesi her zamankinden daha güçtür. Dahası, ülkedeki bugünkü rejimin ortaya koyduÄŸu durum, Kürt sorununun da bir tür “üst belirleyeni” olmuÅŸtur.

Bu söylenenler umarız Kürt sorununa “boÅŸ verilmesi”, öneminin “idrak edilememesi” ÅŸeklinde anlaşılmaz. Esasen, Kürt siyasetinin önderlerinin son dönemde söyledikleri, Türkiye’ye ve rejime iliÅŸkin saptamaları, zaman zaman önerdikleri mücadele çizgisi de 1990’lara ve bu yüzyılın ilk on yılına göre ülkede gerçekleÅŸen köklü deÄŸiÅŸimin ayırdında olunduÄŸunu göstermektedir. 

***

Sonuçta, eÄŸer baÅŸka çözümlere kapı aralama anlamında “bir numaralı” sorundan söz edilecekse, bugün bu sorun mevcut rejimdir.

Kürt sorununun bugünkü rejimde ve onunla birlikte çözülmesi hiç mi hiç mümkün görünmediÄŸine göre çözüm yollarının bugünkü “bir numaralı sorunun” çözümünde aranması herhalde en doÄŸrusu olacaktır.