Bir leylek daha yuvadan atıldı

“Leyleklerin yuvada besleyebileceğinden çok yavrusu olunca, yetiştirebileceği kadar yavruyu yuvada bırakıp fazla olanları yuvadan atar.”

Böyle başlıyor Bingöl’ün Karlıovası’ndan bir silikozis hastasının yazısı…

Ve şöyle bitiyor yazı. “Şimdi merak ediyorum yazımı okuyup bize sahip çıkacaklar mı? Yoksa bu leylek hikayesine gerçekten inanacağım… Acaba atılmış yavrular biz miyiz?”

Silikozis, akciğerin tozla dolması, silikozis, Yozgat’tan, Bingöl’den, Siirt’ten, Sinop’tan gurbete çıkmış  genç bedenlerin  çalıştığı yerde yatması, silikozis, solunum cihazına bağlı ölümü beklemek, silikozis, bir köyde on dört  ölüm…

Ama yok, hiçbir cümle anlatamayacak bu silikozisi…

Biz o yazıya dönelim…

Karlıova’nın Taşlıçay köyüne yani...

“Gurbete gelenlerden biri de bendim. Maddi imkânsızlıklar yüzünden okulu bırakıp İstanbul’a geldim. Çocuk yaşta olduğum için iş bulmakta zorlandım epey. Önceleri bulduğum işyerlerinde yatma yeri vermedikleri için çalışamadım. Sonra İstanbul’a daha önce gelmiş arkadaşlarımızın çalıştığı kumlama atölyelerinde çalışmaya başladım. Bu atölyelerde yatma yeri veriyorlardı. Diğer işyerlerinde çalışan kişilerle maaşlarımız aynıydı. Bize cazip gelişi sadece yatacak yer vermeleriydi. Kumlama, Türkiye’ye yeni geldiği için fazla gelişmemişti. Karanlık bir odada deniz kumuyla kot beyazlatılıyordu. Kum fazla harcanmasın diye de odalara ufak fan takılıyordu. Bu işlerde çalışanlar ya bizim gibi yatma yeri sıkıntısı çekenler ya da yabancı uyruklu işçilerdi. 1999 yılında rodeo (kumlama) çok aşırı parladı. Neredeyse piyasaya sürülen bütün kotlara beyazlatma yapılıyordu. Bir anda aldığımız maaşlar piyasanın iki-üç katına çıktı. Herkes köydeki veya çevredeki eşine dostuna bu işi tavsiye etti. Burada başka işlerde çalışan arkadaşlar dahi işlerini bırakıp kumlama işine girdiler.”

Şimdi o köyde her evde bir silikosiz hastası ölümü bekliyor…

Leylekler yuvadan atılmadan önce yuvalar yurtlardan kovuldu bir bir…

“Bizler Bingöl’ün Karlıova ilçesi, Taşlıçay Köyü’nde doğduk. 1990’lı yıllara kadar hayvancılıkla olan geçimimiz iyi durumdaydı. Köyümüzün toplam 32 bin küçükbaş hayvanı vardı. Herkesin hayatı güllük gülistan iken köyümüze koruculuk getirildi. Köyümüz için pek de hayırlı olmayan günler de böylece başlamış oldu.

Köyden 86 kişi korucu seçildi. 2.100 nüfuslu bir köyde 86 kişinin, bu kişilerin ailelerini de 10 kişiden sayarsak, yalnızca 860 kişinin istihdamı sağlandı. Herkes yaylaya çıkamadığı için hayvanlarını satmak zorunda kaldı. Geri kalanların göç etmekten, gençlerin gurbete çıkıp çalışmaktan başka çareleri kalmadı.”

Daha otuz yaşında olan Halit Karabulak, iki gün önce hayatını kaybetti. Ölüm nedeni silikozis…

Doksanlı yıllar mı dediniz? Yuvadan atılan işçiler için aynen devam ediyor…