Bir Cumhuriyet Gazetesi yazısı

Ercan Kanar'ın da bir yazısı Cumhuriyet Gazetesi’nde, "Olaylar ve Görüşler" sayfasında yer aldı. Benim bildiğim, Ercan Kanar asla "ulusalcı" Cumhuriyet'e yazı göndermez. Bu cümleyi rahatlıkla tersten de kurabilirsiniz. Daha doğrusu kurabilirdiniz. Gazetenin “Olaylar ve Görüşler” sayfası yaşanan dönüşümü en iyi izleyebileceğiniz bölümü. Sayfanın hem konu hem yazar çeşitliliği artırıldı, yaşanan dönüşüm çerçevesinde farklılaştırıldı. Gazetenin “yeni” karakteristik özelliklerini buradan rahatça takip edebilirsiniz. Ercan Kanar’ın yazısına yer verilmesi yalnızca dikkat çeken bir örnek. Yoksa Gazete’nin düzenli takipçileri son zamanlarda başka birçok örneği okuma şansına sahip oldu.

Son yazılarımda kısa kısa değindiğim Cumhuriyet Gazetesi’nde yaşanan liberal dönüşüme ilişkin sanırım bir yazıyı tamamen ayırmak gerekiyor. Bu yazı ile bunu yapmaya çalışacağım. 

Cumhuriyet’e değinmelerim sonrasında çeşitli tepkiler aldım. Benimle benzer düşünenleri ayırayım. Eleştirenlerin ortak noktası yaşananları anla(ya)madığım yönünde idi. Örneğin önemli bir toplam, dönüşümün tek nedeninin mali koşullar olduğunu, yapılmak istenenin uzunca bir süredir devam eden mali krizden çıkmak, satışı artırmak olduğunu dillendiriyor. Kuşkusuz içlerinde samimi olanlar var. Ancak (gerçek olan) bu gerekçenin dönüşümü okura kabul ettirmek için kullanıldığını düşünüyorum. 

Diğer bir toplam ise, gazetenin çizgisinde bir değişiklik olmadığını, bunu nereden çıkardığımı soruyor. Onların dayanağı ise (şimdilik yazmaya devam eden) Kemalist ve solcu köşe yazarları. (Bu gerekçelerin Utku Çakırözer, Mustafa Kemal Erdemol ve Işık Kansu vakalarından sonra dillendirildiğini ise duymadım.)

Bir de yaşananlardan endişe duyan ancak Cumhuriyet okurunun bu gidişatı engelleyeceğini düşünen bir toplam bulunmakta. CUMOK bunun örgütlü yapısı. Bu başlıkta bir araya gelen bir dizi aydın ise gazete yönetimin son zamanlarda aldığı kararları gözden geçirmesi taleple bir metni kamuoyuna açıkladılar. Herkes 90'lı yıllarda Cumhuriyet’e yapılan operasyonla (Hasan Cemal) benzerlik kuruyor ve Cumhuriyet’in bu badireyi de atlatacağını düşünüyor. Ben o kadar iyimser değilim. Zaten İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay tüm kararların kurulca oybirliği ile alındığını sıklıkla dile getiriyor. İşaret etmek istediğinin, bu sefer daha geniş bir toplamın “ikna” edildiği olduğunu düşünüyorum. 

Aslında Cumhuriyet Gazetesi’nde yeni bir şey yaşanmıyor. Her şey bir sabah birden bire ortaya çıkmadı. Olan yaşananların görünür hale gelmesinden, daha açıkçası, işin sahipleri tarafından görünür hale getirilmesinden ibaret. Uzunca bir süredir devam eden gazete sayfalarındaki “denge” hali artık sonlandırılıyor. Demek ki, yeteri olgunlaşmanın sağlandığı düşünülüyor. Ya da zamanı geldi. 

Yaşananların bir sabah birden bire ortaya çıkmadığına ilişkin çokça örnek verilebilir. Benim aklıma ilk gelen, İlhan Selçuk hakkında “Ergenekon Terör Örgütü” şüphelisi olarak soruşturulma yürütülürken, Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi olan Cumhuriyet Vakfı’nın Gazeteye atılan bombaları gerekçe göstererek davaya müdahil olmasıdır. Cumhuriyet’teki bir toplam da Ergenekon soruşturmalarında kontrgerillanın tasfiyesini(!) görmüş, “demokrasi mücadelesi”nin bu evresinde yerini almıştı. Bu siyasi çözümlemenin bugüne evrilmiş hali “demokrasi mücadelesi”ni sürdürmeye devam ediyor. Şimdi de buna uygun konumlanış alıyor. Buna aşağıda değinmeye çalışacağım.

“Denge” halinin sonlandırılması operasyonu ise yaz aylarında bir dizi servis şefinin işten çıkarılması ile başladı. Ardından “Taraf”, “Radikal”, “T24” kökenli yazarlar Cumhuriyet’te yazmaya, sorumluluk yüklenmeye başladı. İlginç olan, içlerinde eski Cumhuriyetçilerin de olması. Zamanında “doku uyuşmazlığı” nedeniyle Gazeteden ayrılanlar “yuvaya” döndüler. (Tan Oral döner mi, bilemiyorum.) Özellikle Aydın Engin’in Gazetede yazmaya başlaması, peşi sıra künyenin değişmesi, Genel Yayın Yönetmenliğine Utku Çakırözer’in getirilmesi, İcra Kurulu Başkanı’nın künyede kendine yer açması görünür olma halinin somut adımları idi. Ardından haberlerin seçilişinde ve sunuluşunda açık bir değişiklik göze çarpmaya başladı. (Hrant Dink’in katledilişinin 8. yılı nedeni ile yapılan haber/röportajda anılarının sorulduğu “dört yakın arkadaş” Ümit Kıvanç, Baskın Oran, Ali Bayramoğlu ve Aydın Engin’di. Syriza’yı irdeleyen bir haber/analiz yazısında görüşlerine başvurulan akademisyenler ise Birikim Dergisi çevresindendi. Gazeteyi biraz karıştıran biri bu örnekleri rahatça artırabilir.)

Aslında herkes Utku Çakırözer’in geçici olduğunu biliyordu. Geçişin yumuşak olması için seçilmişti. Ancak kimse görevin bu kadar hızlı sona ereceğini de düşünmüyordu. Yaşananların içyüzü taraflarca anlatılmadığı sürece bizim bilmemiz olanaklı değil. Ancak Charlie Hebdo seçkisinin basılması aşamasında bir tartışma yaşandığı söyleniyor. Gazetede yaşanan bu tartışma da okur ile şeffaf bir şekilde paylaşılmadı. Aksine herkesin hem fikir olduğu yönünde bir algı yaratılmaya çalışıldı. Yapılan yayın nedeni ile Gazetenin tehdit altında olması da rahatça tartışmayı engelledi.

Şimdi yeni Genel Yayın Yönetmeni kim olacak sorusuna cevap aranıyor. Bir anda (!) Cumhuriyet Gazetesini yere göğe koyamayan bir hale dönüşen “T24" internet gazetesi doğrudan içeriden aldığı bilgiler ile “rahat olun” mesajı veriyor. Sitede yer alan bir yazıda Umur Talu ve Can Dündar’ın isimleri telaffuz edildi. Bu isimlerin yanı sıra Murat Sabuncu ve Aydın Engin isimleri de dillendiriliyor. Bu isimlerden birinin veya benzer nitelikte bir ismin Genel Yayın Yönetmeni olması durumunda “ulusalcı” Cumhuriyet’in kapandığı rahatça söylenebilecektir. Bu tercih edilir mi yoksa tepkileri soğutmak için yumuşak geçişe devam mı edilir, bilemiyorum. 

Bu arada, iki önceki yazımda yer alan bir tespitimi düzeltmem gerekiyor. Gazete şu anda, etkileyebilme güçleri farklı olsa da liberalleri, ulusalcıları ve solcuları bir arada barındırıyor diye yazmıştım. Görünen o ki, etkileme gücü yalnız liberallerde. Ulusalcılardan kısık sesle itirazlar çıkıyor. Yüksek sesli itirazlar ise Işık Kansu örneğinde olduğu gibi hemen susturuluyor. Solcuların etkileme gücü olduğunu ise hiç sanmıyorum. 

Yazının başlarında Cumhuriyet’e değinmelerim sonrasında çeşitli tepkiler aldım diye yazmıştım. Bunlar içerisinde önemli bir ağırlığı da, “Cumhuriyet’i neden bu kadar önemsiyorsun?” sorusu ile birlikte gelen itirazlar taşıyor. Bu yaklaşım, Cumhuriyet’in zaten “ulusalcı” olduğunu söyleyip (tanımlamaları hep beraber istediğimiz kadar çoğaltabiliriz); bu nedenle de yaşanan dönüşümün bizi ilgilendirmemesi gerektiğinden hareket ediyor. Bildik, tanıdık bir yaklaşım. Memleket AKP eli ile baştan aşağı dönüştürülürken de aynı yaklaşıma sahiplerdi: “Yesinler birbirlerini.” Bu yazıda bu tartışmaya girmem olanaklı değil. Belki başka bir zaman.

Ancak, bu yaklaşımdan hareketle Cumhuriyet’te yaşanan dönüşümü neden önemsediğimi, neden itiraz ettiğime geleyim. Daha önce de yazmıştım. Cumhuriyet Gazetesi’nin AKP’ye karşı liberallerce yürütülen/yürütülecek “demokrasi mücadelesi”nin bir parçası, önemli bir aracı olarak kurgulandığını düşünüyorum. Bu, örneğin, artık Taraf Gazetesi ile yapılamaz. Bunun zerre kadar inandırıcılığı olmazdı. Geçmişte açıkça AKP’nin yanında yer almamış, süreci “ortada” geçirmiş, gerektiğinde (o da demokrasi için) AKP’yi desteklemiş ama eleştirmekten de “çekinmemiş” isimlerin bugünlerde daha rahat hareket ettiği açık. Hepsi birden AKP karşıtı oldular. 

Cumhuriyet Gazetesi’nin okur kitlesinin bir toplam olarak AKP karşıtı olması, ancak AKP’den sonra ne olmalı konusunda farklı görüşlere sahip olması da Gazete'ye yapılan operasyonun önemini artırıyor. 

AKP’ye karşı yürütülecek mücadelenin karakteri oldukça önemli. Cumhuriyet Gazetesi’nin tam boy içine yerleştirilmek istendiği (liberal) “demokrasi mücadelesi”ni yürütenleri de tek bir siyasi yapıda somutlamakta mümkün değil. Zaten varlık sebepleri de bunu dışlıyor. Örgütlerden, kitlelerden çok, güç odaklarına dayanıyorlar. Aynı anlama gelmek üzere, Cumhuriyet Gazetesi’nin de böyle bir güç odağı olması önemseniyor. Ekmeleddin İhsanoğlu denemesi de buna bir örnek olarak gösterilebilir. 

Bu toplamın Türkiye’ye dair bütünlük bir projeden çok döneme göre değişen projeleri olabiliyor. Tabi bu temel noktaları olmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin liberallerin bir bütün olarak başkanlık sistemini isteyip istemediklerini şu anda göremiyorsunuz. Bu konjonktürel olarak değişebiliyor. Ancak bir bütün olarak adem-i merkeziyetçi olduklarını rahatça söyleyebiliriz.

Görüldüğü üzere, aslında tartışma Cumhuriyet Gazetesi değil. Onun üzerinden tartışıyoruz ama oldukça aşıyor. Tartışmamız 1923 Cumhuriyetinin yerine konulan ancak kuruluşu tamamlanamayan İkinci Cumhuriyet’in (AKP’siz) restorasyonu mu yoksa yeni bir cumhuriyet mi tartışması. Tartışmamız ülkede değişimin hangi renkte olacağı ile ilgili. Bu nedenle, daha çok tartışacağız, yazacağız. 

Daha önce de sormuştum: Hangi renk devrim istersiniz?