Bir 8 Mart öyküsü...

Minibüse binip cüzdanından parayı çıkarttı ve bi Kadıköy uzatır mısınız dedi. Mart ayazı iliklerine kadar işlemişti. Minibüs’ün kalkmasına yakın biraz ısındı. Ön koltuğa oturan kadının kucağındaki küçük çocuk da belki içinin ısınmasına yardımcı olmuştu. Annesinin kucağında oturmak bilmiyor, koltuktan atlamaya, annesinin omzuna tırmanmaya çalışıyordu. Şu çocuğa bir sahip çık be kadın diye fısıldar bir sesle azarlayan yan koltuktakinin sesi ile irkildi. Durmuyor işte kolaysa sen sahip çık diye çıkıştı kadın. Yorgunluk ve bezginlik ikisinin de sesinden akıyordu. Ama kadına yakın hissetti kendini. Her fırsatta bütün hayatın öcünü alırcasına karısına yüklenen kocaları düşündü. O kocalarla bir ömrü tüketen, aynı çarkların yeni kuşaklar için yeniden dönmesinde büyük emeği olan kadınları bir de... Reklam panolarındaki reklamlar, gazetelerdeki boy boy ilanlar hep onlar içindi. Bu çarkları döndürecek ey kadınlar, size bu özel gününüzde bir güzellik de bizden... 

Eskiden solcuların önemli günlerinden sadece bir tanesi idi onun için. Her önemli günde olduğu gibi o günde insanlara propaganda yapılmalı, o gün üzerinden dolayımlar kurulmalıydı bir de. Eylemler de unutulmamalıydı, çok önemliydi. Kaç kişinin geldiği, yani kaç kişinin propagandaya alıcı olduğu... Siyaset miydi bu? Belki o günün koşullarında evet. Gençlik başında duman mıydı o çok sevdiği ama çok da yakınlaşmak istemediği arkadaşlarının? Ayakları yere basmıyor muydu acaba? Muhtemelen evet... Gençliğinin getirdiği bir uçarılık mıydı yoksa o günün koşulları mı şartlandırıyordu onları? Galiba...

Bugün ise minibüsteki kadının, çocuğun ve hatta erkeğin hayatla kurduğu bağları belki başka bir paralelde ama benzer şekillerde o da yaşıyordu işte. Okumuş olmak, bilinçlenmek; ev, iş, hayat dertlerinden muaf tutmuyordu onu. Pek çok arkadaşı gibi bu dertlerin arasından kendine küçük hava delikleri açmaya çalışıp mutlu olabilirdi ama olmuyordu işte. 

Denememiş miydi? Çook denemişti aslında. Örneğin o sabah da denemişti. Yatağından kalkıp evde güzel bir kahvaltı yapmayı aklına koymuştu. Bu gün onun günü değil miydi, istediği gibi geçirirdi. Evde bütün gün tembellik yapmak da fena fikir değildi. Kahvaltı kısmı gayet keyifli bir şekilde geçti. Sonra kahvesini içerken gazetelere göz gezdirmeye karar verdi. Göz gezdirmeye başlamasıyla büyünün bozulması arasında saniyeler vardı sadece. Berkin’in annesine takıldı gözleri, oğlunun ölümünün birinci yıldönümünde mezarına “annem” diye kapaklanan o acılı kadında takılı kaldı. Ve diğer sayfada diğerleri, Abdocan’ın, Ahmet’in anneleri... Boğazına bir yumruk takılıp yerleşmişti bile.

İstemsizce diğer sayfaları çevirirken soğuk rakamlara gözleri ilişti. Bu yıl şu kadar kadın öldürüldü. Çalışma hayatında kadınların erkeklere oranı.. Yapılan araştırmalara göre kadınların şu kadarı... diye başlayan o korkunç eşitsizliği sergilemekten başkaca bir anlamı olmayan soğuk rakamlar... Bir iki köşe yazısına göz gezdirdi, bu kadar da olur mu canım kadınlar canımız ciğerimizdir, onlar çiçektir, kıymayalım teraneleri...

Hiç bu kadar zoruna gideceğini düşünmemişti. O soğuk rakamlardan daha da soğuk kahvesinden bir yudum almaya çalıştı. Ondan mıdır bilinmez ağzı, boğazı kavruk bir tadla buruldu, midesi bulandı.

Bak bu sefer güzel şeyler yapıyoruz diyerek ısrarla her eyleme, etkinliğe çağıran arkadaşını aradı. Tünel’de miydi bugün? Kaçtaydı buluşma? Merak ettim de belki uğrarım... Garipsedi kendi sesini ve ağzından çıkan kelimeleri. Uğramak neydi ki? Misafirliğe mi gidiyordu? 

Hazırlanıp kapıdan çıkarken ise artık misafirliğe gitmediğinden emindi. O kadar emindi ki arkadaşının hediye ettiği yumruğunu kaldırmış kırmızı kadın simgeli rozeti göğsüne iliştirdi.

Kadınların sıcak yuvası olmaktan çıkıp cendereye dönüşen “ev”den adımını atıp, bazen gündüzleri ama çokça geceleri tacizin kol gezdiği “sokak”ları geçip, kadınlara mezar olan “minibüs”e binip, kadınların özgürce haykırdıkları “eylem alanı”na doğru yola çıktı. Evleri, sokakları, işyerlerini, minibüsleri ve hayatın aktığı her yeri özgürleştirmek, insanca kılmak için küçük bir adımdı belki ama o bu adımı atmıştı ya gerisi de gelecekti...