Belirsizlikler nereden kaynaklanıyor?

Dünyada bugün yaşanan kaotik süreçlerden, geleceğe ilişkin belirsizliklerden söz edildiğinde haklı bir soru geliyor: O kadar mı? Herhangi bir ana eğilim çıkarmak hiç mi mümkün değil? Yoksa günceli çözümlemede yetersiz kalanlar “kaos” vb. diyerek topu taca mı atıyor?

Gerçekten de bir temel neden göstermeden, kaynağına hiç değinmeden ha bire belirsizliklerden söz etmek işin kolayına kaçmak olur.

***

Dünyanın bugün içinde bulunduğu genel durumu belirleyen temel olgu, birkaç on yılın başat eğilimi küreselleşmenin kendi içinden “başka bir uç” çıkarmasıdır.

Büyük vaatlerle, dünyanın her yerine ve her toplum kesimine sağlayacağı söylenen yararlarla cilalanan küreselleşme, sonuçta uluslararası ve ulusal ölçekte eşitsizlikleri daha da derinleştirmiş, ciddi bir “kaybedenler” kesimi yaratmıştır. Üstelik kaybedenlerin tepkileri son dönemde önceden pek hesapta olmayan siyasal, ideolojik ve kültürel eğilimler sergilemektedir.

Bu arayışa verilen karşılık, egemen siyasetin araç kutusunda duran sağ popülizmdir.

Aslında pek de şaşılacak bir durum sayılmamalıdır. Kapitalizmin ve sorunlarının dayattığı bir olgu olarak küreselleşmenin, iddialarıyla örtüşen bir uluslararası ideolojik-kültürel şekillenmeyi de beraberinde getirmesi esasen mümkün değildi. Kaçınılmaz olan gerçekleşmiş, küreselleşmenin kaybedenleri tepkilerini kozmopolitizm karşıtı, gelenekçi, muhafazakâr, giderek milliyetçi ve yabancı düşmanı ideolojik tercihlerle ortaya koymuştur.

“Kaçınılmaz” olan elbette tepkinin kendisidir; yoksa tepkinin “sağ-popülist” mecralara yönelmesi, solun güç yitirmiş durumunun, önerdiklerinin henüz geniş kesimlere ulaşamamasının sonucudur. 

Küreselleşmenin kendisiyle ortadaki bu ideolojik yönelim bir çelişki oluşturur mu? 

Eğer her çelişkiyi çelişik öğelerden birinin diğerini mutlaka ortadan kaldırmasını gerektiren durumlarla sınırlı saymayacaksak, evet oluşturur. Ama “öğeleri bir arada tutulabilen” bir çelişki… Nitekim en yerlici ve millici görünenler bile sermayenin olabildiğince serbest dolaşımına laf edememekte, eder gibi göründüklerinde ise hemen “düzeltme” yoluna gitmektedir.  

Demek ki “altta” küreselleşmenin gereklerini gözeten, “üstte” ise milliyetçi, sağ-popülist yönelim ve hissiyatı gıdıklayan politikalar görünür gelecekte de devam edecektir.

Nereye kadar?

İşte bunu bilemiyoruz; küreselleşmenin “kendine tam uyan”, üstelik geniş kesimleri de kucaklayabilen bir ideolojik yapılanmayla taçlanması ne kadar fantezi ise gelinen noktadan dönülmesi, yani kapitalizmin ulus-devleti yeniden ön plana çıkaran, bu arada bir tür neo-Keynesciliğe can veren politikalara dönmesi de o kadar güç görünmektedir.

***

Peki, “kaos”, “belirsizlik” gibi durumların bununla ne ilgisi var?

İlgisi şurada: Ortadaki bağdaşmazlık, bir yandan küreselleşmenin gereklerini yerine getirirken diğer yandan hoşnutsuz kesimleri okşama zorunluluğu, ulusal ve özellikle uluslararası planda siyaset manevralarına, oynak diplomasiye, jeopolitiğe ve askeriyeye aşırı yüklenilmesini gerektirmektedir.

Bu, yalnızca “cambaza bak” kandırmacasından ibaret bir durum değildir. Hoşnutsuz kitlelere dönüp, “işleri bozan”, “tehdit oluşturan”, “haksız rekabet yapan”, “üste çıkmak isteyen”, “nimetlerden hak ettiğinden fazla pay alan” ülkelere, iktidarlara, coğrafyalara ve insanlara (başta göçmenler) işaret edilmesini, yer yer de “icabına bakılmasını” gerektirmektedir.

Gelgelelim, bugün mevcut dünya sistemini oluşturan hemen her ülke açısından, gerek “baş düşman” tanımının gerekse ona karşı ittifak yapılacak başkalarının duruma göre sürekli değişebildiği koşullar söz konusudur.

Reel/potansiyel düşmanlar da reel/potansiyel müttefikler de yeni bir soğuk savaşı özleten, ama onu geri getirmesi mümkün olmayan bir değişkenlik sergilemektedir.

ABD için de Türkiye için de başka ülkeler için de durum budur.

Belirsizlikler, bu değişkenlikten kaynaklanmaktadır; siyasete/diplomasiye, jeopolitiğe ve askeriyeye aşırı yüklenilmesi de belirsizliklerin sonucu değil onu ortaya çıkaran nedenlerden başlıcasıdır.  

Not: Sondaki çıkarsamalar kişisel olmak üzere yararlanılan kaynak: Wolfgang Streeck, “The Return of the Repressed”, New Left Review no. 104, Mart-Nisan 2017,     https://newleftreview.org/II/104/wolfgang-streeck-the-return-of-the-repressed