Belirlenmişlik ve olumsallık

İçinden geçtiğimiz süreçte siyasetin akışını, yakın gelecekte olabilecekleri kestirmeye, değerlendirmeye çalışıyoruz.

Kabaca bakıldığında bu değerlendirmelere iki temel yaklaşımın damga vurduğu söylenebilir. Biri belirlemeci/belirlenmecidir (determinizm). Diğerine de “olumsalcı” yaklaşım diyebiliriz.

“Belirlenmeci” yaklaşımdan neyin kastedildiği az çok bilinse de kısaca özetleyelim: Bu yaklaşıma göre, genel olarak siyasetin akışı, özel olarak da bu süreçte yer alan öznelerin yapabilecekleri hayli dar bir alana sıkışmış, sıkıştırılmıştır. Çünkü belirlenmişlikler sonucu önsel olarak geliştirilen kurgular, planlar, projeler vb. siyasetin akışını daraltılmış bir yatağa sürükler; siyasetin özneleri de ancak o daraltılmış yatak içinde hareket edebilirler.  

“Olumsallık” (contingency) ise fazla kullanılan bir kavram değildir. Anlatmaya çalışalım: Olumsalcı yaklaşımda, belirlenmişliklerden çok sürecin kendisine ve koşullarına bağlı belirsizlikler, değişkenlikler ve olasılıklar söz konusudur. Gerçi bu sayılanlar hiçbir belirlenmenin olmadığı boş bir kâğıt üzerinde ilk kez ortaya çıkacak değildir; ancak hem öznelerin hareket alanı daha geniştir hem de sürecin belirli bir uğrağında “bu iş şuraya gidiyor” kesinliğinde konuşmak güçleşir.

***

Şimdi, okur “Marksist yaklaşım kesinlikle belirlenmecidir” derse buna hiç tereddütsüz bir “Hayır, öyle değildir” yanıtı vermek gerekir.

Marksizm’de, üretici güçler ile üretim ilişkilerinin oluşturduğu yapı, siyaset dâhil üstyapıyı elbette belirler. Ancak bu belirleme, üstyapıdaki öğelerin ne olup ne olamayacağına, nereye evrilip nereye evrilemeyeceğine ilişkin sınırların çizilmesi anlamında mutlaklık taşır.  Gelgelelim, sınır çizimi mutlaklık taşısa da çizilen sınırlar dâhilinde olabileceklere, yani olumsallıklara tanınan alan sanıldığından daha geniştir. Daha açık konuşalım: Siyaset söz konusu olduğunda, egemen sınıflar tarafından kotarılan hiçbir plan, proje vb. akan siyasetin yatağını, hızını ve yönünü belirleme anlamında mutlaklık taşımaz.

Çünkü belirlenmişliğin üzerinde yükselen olumsallıklar alanında sınıf mücadeleleri denilen olgu vardır…  Belirli bir plana karşıt güçlerin o planı bozma şansları vardır… Söz konusu planın bir parçası olduğu varsayılan siyasal öznelerin, süreçte kendi iç dinamikleri sonucunda tereddüde düşme, ayrışma olasılıkları vardır…  Hatta ve hatta verili planın gerçekleşmesi için görevlendirilen, yani tam “içeriden” olan siyasal öznelerin kendi aralarındaki dalaşmalarla sonuçta planı akim bırakmaları olasılığı da vardır…   

Vardır oğlu vardır…

Örneğin, siyaset alanında belirli bir planı geliştirenlerin, sürecin akışını yakından izleyip ilk planlarını duruma göre radikal biçimde değiştirmeleri olasılığı vardır…

Sonra, örneğin, belirli bir plana olumsallığı pek hesaba katmadan fazlaca belirlenmişlik ve mutlaklık tanıyanların, az önce sözü edilen rota değiştirme durumlarında fenersiz yakalanmaları da ihtimal dâhilindedir… 

Evet, bunlar da olumsallıklar kapsamındaki durumlardır.

***

Meraklısı için soru: “Belirlenmişlik” denilen durum, sadece, genel anlamda yapının üstyapıdaki süreçlerin sınırlarını çizmesiyle mi ilgilidir?

Bunun ötesinde bir “belirlenme” durumu söz konusu değil midir?

Burada, “belirle(n)me” bağlamında soyut-tarihselden somut-tarihsel olana inmek ve soruyu öyle yanıtlamak gerekiyor: Evet, az önce söylenenin “ötesinde” bir belirleme/belirlenme durumu vardır. 

Belirleme, yapının, üstyapı dinamiklerine getirdiği genel ve teorik sınırlamaların ötesinde, egemen sınıfların kendi somut tarihsel kazanımlarını her halükarda koruyacaklarını öngörür ve buna ilişkin sınırları da çizer.

Türkiye’nin son 30-35 yılını düşünelim:

Belirli bir sermaye birikim modeli…

Dünya kapitalist sistemiyle ileri düzeyde eklemlenme…

Özelleştirmeler, taşeronluk sistemi…

Dinci gericiliğin devlet bürokrasisi, eğitim-sağlık vb. ötesinde topluma ve gündelik yaşama nüfuz etme anlamında aldığı mesafe…

Bunlar, Türkiye’deki egemen sınıfların 12 Eylül’ünden ANAP’ına, oradan AKP’sine kadar siyasal iktidarları eliyle gerçekleştirdiği kazanımlardır. Özünde, sermaye sınıfının kendi kazanımlarıdır.    

Bunlardan geri adım atmayacağı kesindir ve “belirleme” bu anlamda da geçerlidir.

Dolayısıyla, ille de “restorasyon” diyenler, bunun da belirlenmiş, kesin sınırları olacağını unutmamalıdırlar.