Tarihte hemen bütün önemli toplumsal kalkışmalarda, büyük toplumsal alt üst oluşlarda kadınların özel bir rolü olmuştur.
Fransız Devriminde Versailles yürüyüşü kadınlar tarafından, “ekmek ayaklanmaları” olarak başlatılmıştı. Paris Komününde fişek yapımından barikatta savaşmaya, “devrimci tencerelerden” hastaneler kurmaya kadınlar yaşamsal pozisyondaydı. Ekim Devrimine giden savaş günlerinin yine “ekmek ayaklanmaları” kadınların eseriydi.
Örnekler çoğaltılabilir.
İlginç olan, dünya-tarihsel bir perspektiften bakıldığında, kadınların özellikle devrim ve ayaklanmalardaki bu özel rolü, devrim stratejileri için yeterince değerlendirilememiştir.
Neden kadınlar devrimci dönemeçlerde böylesine önemli olmuştur?
Neden siyasette, toplumsal yaşamda, tarihte “yoklukları”, görünmezlikleri dillere destan olmuş kadınlar, böylesi kırılma dönemlerinde özel rollerin taşıyıcıları haline gelmiştir?
Elbette bunun nedeni kadınların özel olarak daha devrimci olması değildir. Özcü değiliz, materyalistiz...
Kestirmeden ifade edersek, büyük toplumsal kalkışmalar, patlamalar nerede başlarsa başlasın hızla soluğunu kadınların yoğunlaştığı alana, Marksist ifadesiyle “emeğin yeniden üretim sürecine” taşımaktadır. Yukarıda örneklerini de verdiğimiz pek çok devrimin adıyla “ekmek ayaklanmaları” içinden geçmesi tesadüf değildir.
“Ekmeğin derdi” şaşmaz biçimde kadınların izini sürmüştür.
“Ekmek” şaşmaz biçimde pişirenin, doyuranın, temizleyenin ardından gitmiştir.
“Ekmek” sektirmeden, iyileştireni, “hayat vereni”, eğleyeni, bakanı, tatmin edeni, büyüteni, kol kanat gereni kovalamıştır.
İşte bugün, pandemi kriziyle karşımıza çıkan dünya tablosu, çok daha katmanlaşmış biçimde yeniden üretim sürecinin (Marksist feminist ifadesiyle “toplumsal yeniden üretimin”) sınıfsal ve ataerkil hatlarını ortaya koymaktadır. Kriz tüm cüssesiyle “yeniden üretime” çöreklenmiştir.
'Bakım siyaseti'
Yeniden üretimin denebilirse temel direği “bakım emeğidir”.
Üretim süreci dışındaki tüm bir yaşam; “özel hayatın” türlü türlü katmanları, ona eşlik eden sosyal varoluş ciddi bir bakım emeği ile yaratılmakta. Pandemi krizi en başta bu “bakım emeğinin” yıllar yılı nasıl değersizleştirildiğini ortaya çıkardı.
Tithi Bhattacharya’nın tespiti oldukça anlamlıdır: “Tam da tecrit koşullarında olduğumuz şu günlerde, kimse ‘borsa simsarlarına ve yatırım bankacılarına ihtiyacımız var! Bu hizmetler devam etsin!’ demiyor. ‘Hemşireler, temizlik işçileri, çöp toplama işçileri çalışmaya devam etsin, gıda üretimi devam etsin,’ diyorlar.” (1)
Üretim süreciyle iç içe geçen “bakım emeğinin” türlü kollardaki emekçiler, toplum denilen “dev bedeni” doyurmaya, iyileştirmeye, temizlemeye çalışanlar; üniformalarının arkasında görünmeyenler tüm ehemmiyetiyle artık karşımızdadır.
Kapitalizmin şımarık çocuğu neoliberalizm, yıllar yılı “yeniden üretimin” maliyetlerini kıstıkça, yeniden üretimi değersizleştirmeye, görünmez kılmaya, onları özel sorunlar alemine defetmeye çalıştıkça bugünün krizi kaçınılmaz olmuştur.
Evin idaresinden, kışlık erzak hazırlamaya, çocuk ve yaşlı bakımından geçimlik işler tutturmaya, hastayla ilgilenmekten konfor ve hijyen sağlamaya “özel alemde” yürüdüğü sanılan şeyler, tüm yükümlülüğü ile tekil olarak emekçi ailelere ve kadınlara yıkılan şeyler olmuş, “hayatta kalmak” azami ölçülerde bireyselleştirilmiştir.
Sözgelimi çok değil 20-30 yıl önce bir Türkiyeli kentli işçi sınıfı örüntüsü olan “köyden gelen erzakla idare etme” bugün hemen hemen tümüyle ortadan kalkmıştır. Tarımın tükenmesi, bahçe tarımının sınırlılığı, köyün yok olması hatta ötesi “bir toplum olma fikrinin” yok olması bugünün gerçeğidir. Geçmişin mahalle bağları ortadan kalkmıştır. Çocuğun, yaşlının ortaklaşa bakımı imkansızlaşmıştır.
Sonuç…
Bu krizin ortaya çıkardıklarının belli bir iktidar perspektifi bakımından iyi okunması gerekmektedir.
Adıyla yukarıda anlattıklarımız “bakım siyasetinin” konularıdır.
Bakım siyaseti, yalnızca cinsiyetli bir alan değildir, boylu boyunca sınıf siyasetinin konusudur.
Geçmişte olan, bugün daha büyük şiddetiyle krizi bu alana taşımaktadır. Kriz hem tarihsel olarak hem de güncel görünümleriyle daha çok bu alana tortu bırakıyorsa, devrimci strateji bunu odağına katmalıdır.
Güncel ayakları, dayanışma ağlarından erzak temini komiteleri kurmaya, “bakım toplulukları” oluşturmaktan, sosyal politika talepleri geliştirmeye, meclisleşmeye uzanan araçlar serisi olmak durumundadır.
Bakım siyaseti, sosyalist devrimle bütünleşen ikili iktidar stratejilerinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Kaynak:
1- https://terrabayt.com/dusunce/toplumsal-yeniden-uretim-ve-salgin/