Ayıp oluyor beyler!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün katıldığı bir toplantıda erkeklere seslendi, belki okumuşsunuzdur: “Nereden çıktı bu kadın dövmek, nereden çıktı bu kadın cinayeti? Erkeklere sesleniyorum; kendinize gelin, neyi tatmin ediyorsun, hangi duygunu yüceltiyorsun, ayıptır!” 

Bu içerden seslenmeler (erkeklere sesleniyorum); bu özünüze dönün çağrıları (kendinize gelin); bu hayretlere düşmeler (nereden çıktı acaba); tüm bunlar neyse de “ayıptır” ifadesinin sakilliği karşısında ne desek boş.

Düşünsenize bir herif tuzluğu uzatmadı diye karısını doğruyor ve “ayıp etmiş” oluyor. Başka birisi kızını erkek arkadaşı var diye vuruyor ve “ayıp oluyor”. Sevgilisinin evine bomba düzeneği yerleştirenler, yahut iş görüşmesine gelen genç kadını bir çöp gibi plazanın camından fırlatanlar da “ayıp etmişler” bu durumda…

Ayıp oluyor beyler! Lütfen partnerinizi öldürüp varile gömmeyiniz!!!

İşin ilginç yanı bu “ayıp oluyor” yaklaşımı böyle çok afedersiniz kabak gibi örneklerin dışında da belli bir zihin dünyasını yansıtıyor.

Şiddetin adını koyarken mutlaka bir yerlerde “ayıp oluyor” diyenler var örneğin. Erkek şiddeti mi, ama kadınlar da şiddet uyguluyor?

Erkeklik diyerek “ayıp ediyoruz” yine. Tüm erkekler kötü değilse erkeklik niye kötü olsun…

Ataerki deniliyor ama peki ya kadınların rızası ya da “kadına kurtluk yapan kadınlar”…Ayıp oluyor yani böyle genellemeyelim.

Erkek şiddeti, ataerki, cinsiyetçi dil, cinsiyetçi roller, cinsiyetçi işbölümü denildikçe “ayıp oluyor” sesleri artıyor. Velhasıl gele gele artık konu bir “ayıp oluyor hanımlar”a dönüşüyor. Mutlaka bir yerdelerde hakkı yenen erkekler var ve sizin 38 kere bıçaklanıp öldürülmüş olmanız bundan daha önemli değil.

***

İşin aslı tüm bunlar, tüm bu geri bilinçler ve erkek egemen coşup taşmalar, belli bir tarihsel ilerleme durumu ve fikri ile bağlantılı. Örneğin modern dünya, eşit yurttaşlığı ikiyüz küsur yıl önce keşfetti ama aynı modern dünya 30-40 yıldır “karınızı dövemeyeceğinizi” söylüyor! Uluslarası düzlemde daha 1980’lerden beri “aile içi şiddet” kavramı kabul ediliyor. İngiltere gibi kadın hareketinin ana karası sayılabilecek bir ülkede bile 1940’tan beri evlilikte erkek şiddeti boşanma gerekçesi kabul ediliyor. Türkiye gibi “devlet feminizminden” nemalandığı düşünülen ülkelerde bile henüz 1980’den beri “koca dayağı” yasaya konu olabiliyor. 

Çuvaldızı kendimize batıracaksak…Kadının kurtuluşunu anayasalarına yazan reel sosyalizm örnekleri bile kadına yönelik şiddeti görmezden gelebiliyor, onu sadece “holiganlık” olarak niteleyebiliyor yahut şiddet istatistiği bile tutmayabiliyor.(1)

Erkek şiddetinin politik tüm boyutlarıyla kavranması son iki yüzyılda devrimlerle çalkalanan dünyamızda uzun süre “fısıltı” olarak kalmıştır. Nitekim K. Marx’ın İntihar Üzerine’de belirttiği gibi “devrimlerin bile yıkamadığı aile tiranlığı” aslında erkek şiddetinden başka bir şey değildir.(2) Kadınların mücadelelerine rağmen fısıltının sese ve güce dönüşmesi uzun sürmüştür.

Fikir ve zihniyet dedik, peki ya durum?

Tarihi yapan, en çok acı çeken ve en çok ezilenler değilse “fısıltının” güce dönüşmesindeki keramet maddi-sınıfsal-cinsel dinamiklerdeki global dönüşüm olmalıdır. Nitekim dünyanın her yerinde kadınlar ezilirken modern kadın hareketinin Cakarta’da değil de Paris’te Londra’da başlamasının bir anlamı olmalı…

Bugünün dünyasına bakıldığında Yemen’den Mozambik’e Seattle’dan Berlin’e kadınlar hiç olmadığı kadar emek pazarının içindedir, cinsiyetli çatışmaların yangını hiç olmadığı kadar sistemin merkezine doğru yığılmaktadır. 

Kadına yönelik şiddet, kapitalizm için yalnızca uluslararası toplantılarda farkına varılan, anlaşmalara vesile olan “giderilmiş bir yanlış bilinç” değildir. Kapitalizm için erkek şiddeti, olanak ve sorunlarıyla gayrı-nizami bir toplum demektir. 

“Ayıp oluyor” demenin prestiji düşünmediği ortada. Ayıp oluyor biraz nizam beyler!


 

Kaynaklar:

(1) Bytovukha Family Violence in Soviet Russia Marianna Muravyeva aspasia Volume 8, 2014: 90–124 doi:10.3167/asp.2014.080106

(2) Karl Marx , İntihar Uzerine, Yeni Hayat(2006);  S.14