Annemin Yarası

Beşiktaş Kültür Merkezi (BKM); 1990’larda Bir Demet Tiyatro ile televizyon mecrasında kaydadeğer bir başarı kazandıktan sonra o dönemde ülkemizde yeni yeni canlanmaya başlayan sinemaya da el atmaya girişmiş ve Eşkiya’nın (1996) rekorunu kırarak üç milyondan fazla izleyiciye ulaşan ilk film olan Vizontele (2001) ile çok büyük bir çıkış yapmıştı. Vizontele’den bu yana BKM Türkiye’de popüler sinemanın gişede tartışmasız lideri konumunu sürdürüyor, örneğin geçen yıl bir buçuk milyondan fazla izleyici çeken altı yerli filmin üçü BKM yapımıydı. BKM’nin filmlerinin çoğu güldürü türünde ancak hem güldürülerine sık sık dram öğeleri yerleştirilmiş oluyor, hem de Kelebeğin Rüyası (2013) gibi doğrudan dram denemeleri de BKM’nin repertuarında mevcut. BKM’nin bu hafta vizyona giren yeni filmi Annemin Yarası da adından anlaşılacağı üzere bir dram, her ne kadar yan roldeki Ozan Güven’in performansı, canlandırdığı karakterin ‘neşeli görünümlü bir tip’ oluşunu vurgulama adına mizahi bir filmden çıkmış izlenimi vererek filmi –besbelli bilinçli bir tercihle- hafifletse de.

Annemin Yarası, Yugoslavya’nın dağılma sürecinin son döneminde veya hemen akabinde geçen bir öyküyü perdeye getiriyor ve Türkiyeli bir karakter içermemesi açısından sinemamız adına ilginç bir tercihi yansıtıyor; malum, Batı sinemasının başka ülkelerde geçen filmleri genellikle hep Batılı bir karakterin yeraldığı anlatılar içerir. Annemin Yarası’nda ise başkarakterin Salih isimli bir Boşnak oluşu, Türk seyircilerin filme yabancılık çekmemeleri ve başkarakterle kolay özdeşleşebilmeleri için yeterli görülmüş anlaşılan. Bu arada filmin başrolünü üstlenen -ve de bu rolün altından hakkıyla kalkmayı başaran- Bora Akkaş’ın adının, herhalde nispeten az tanınmış genç bir oyuncu olduğu gerekçesiyle filmin tanıtım materyallerinde ancak 5’nci sırada yazılmış olmasına söyleyecek söz bulamadığımı kaydetmeliyim.

Salih 18’inci yaşını doldurup büyüdüğü yetimhaneyi terkettiğinde ilk iş olarak ailesini bulmaya girişir ve yetimhane yetkilisinden aldığı adrese gittiğinde kendisinin iç savaş sırasındaki bir tecavüz sonucu gerçekleşmiş bir hamilelikten doğmuş olduğunu öğrenir, genç yaşlardaki annesi ise bu travmatik vakayı belleğinden silmiş ama psikolojik sorunlar içinde yaşamını sürdürmektedir. Salih, bu durum karşısında tecavüzcü babasının izini sürmeye yönelir ve bu kişi olabileceğinden kuşkulandığı Borislav adlı bir çiftçinin yanında çalışmaya başlar, onun bu tecavüzcü olup olmadığını öğrenebilmek uğruna. Ancak Borislav, yukarıda da değindiğim üzere canayakın bir kişi gibi görünmektedir. Heyhat, Borislav’ın bir av partisinde yaralı bir yaban domuzunu eti daha fazla zedelenmesin diye soğukkanlılığıkla boğarak öldürmesi Halil’in kuşkularını tekrar canlandıracaktır.

Silsile (2014) adlı ilginç ve Türkiye sineması açısından dikkate değer bir türler karması film ile zamanında dikkatleri çekmiş Ozan Açıktan’ın yönettiği ve kalabalık bir ekiple beraber senaryosunu yazdığı Annemin Yarası, ‘bu sevecen görünümlü adam aslında bir tecavüzcü olabilir mi?’ eksenine yoğunlaşmak istese de dramatik açıdan bunun hakkını veremiyor. Öte yandan filmin başlığına taşınmış görünse de ikinci plana düşürülmüş annenin trajedisi ise, filmde yer bulabildiği ölçüde, Belçim Bilgin’in çok başarılı performansının da katkısıyla çok daha sahici ve etkileyici anların perdeye gelmesini sağlıyor ama o anlar ne yazık ki adeta bir pentimento hissiyatı yaratıyor: sanatçının tuvale çizmeye başlayıp vazgeçtiği ve üzerine başka bir tablo çizdiği ilk versiyonun belli belirsiz izlerinin uyandırdığı merak ve hüzün duygusu... Türkiye sinemasının, ‘erkeklik hallerinden’ ziyade ‘kadın’ odaklı olmaya yöneldikçe daha iyi işler çıkaracağına olan inancım Annemin Yarası’nın bu kaçırılmış fırsat özelliği ile iyice pekişti.