“Annelere çocuklarının heykelini sevdiren ülke”

16 Haziran 2013 çoğumuz için sıradan bir Pazar günüydü ve Okmeydanı'ndaki evinden çıktıktan kısa süre sonra polislerin başından vurduğu Berkin o sırada henüz 14 yaşındaydı.

Uçurtma uçuran, top oynarken Beşiktaş A Takımı’ndaymış gibi ciddiye alan, her zeki yaşıtı gibi haylazlık yapan bir çocuktu polisin hedef alarak vurduğu... Vurulduktan sonra 269 gün süren büyük bir direnişle yaşama tutunan Berkin’in gücü tükendi sonunda. Henüz 15 yaşındayken 11 Mart 2014 günü "Umudun Çocuğu" oldu kod adı. Kara talihli ülkenin en kocaman çocuklarından birisi olarak yüreklerdeki yerini aldı.

O artık hep 15 yaşında.

Güneşin etrafında bir tur döndü Dünya...

Berkin'siz geçirdik 1 yılı...

Katilleri ellerini kollarını sallayarak sokaklarda geziniyor. Henüz göstermelik bir davası bile başlamayan, failleri belli bir cinayetle ayrıldığımız Berkin gideli tam 1 yıl oldu.

11 Mart günü siyaset, örgüt, taktik veya strateji üzerine yazamayacağım.

Aslına bakarsanız, bunlar üzerine düşünmek, tartışmak, kavga etmek hele bundan keyif almak insana hiç yakışmıyor. İnsanın insan gibi yaşayabileceği bir dünya kurma mücadelesi için zorunlu uğraşılar olmanın ötesinde bir anlamı olmamalı siyasetin de örgütün de, taktiklerin veya stratejinin de...

Başlıktaki sözcükleri sevgili Barış Atay’ın sosyal medya paylaşımından aldım. İki de fotoğraf karesi vardı yanında bu satırın, birisi Ali İsmail’in heykelinin yanında Emel Ana, diğeri Berkin’in heykelinin yanında Gülsüm Elvan....

İşte böyle bir ülkede yaşamayı kabullenmediğimiz için devrimciyiz diyerek noktayı koyabiliriz aslında.

Üzülerek yazıyorum, ülkemizde devrimciliğin yerini ağırlıkla siyasetçiliğin, politikacılığın aldığı bir evreden geçiyoruz. Bu Türkiye solunun yaşadığı bir erozyonun sonucudur ve böylesi bir zeminde debelenmenin anlamı yoktur. Bu zemini değişmez kabul edenlerle, oyunu bu sahada ve belirlenmiş kurallara göre oynayanlarla varacağımız bir yer olduğuna hiç inanmıyorum.

Onlar kendi yoluna gitmeli, biz de bildiğimiz inandığımız yolda yürümeye çalışmalıyız.

Bir kez de Berkin için soralım: Neden devrimciyiz?

Devrimciliği seçen insanların çok büyük bir bölümü bir süre sonra, politika denilen o pislik çukuruna çekilmek isteniyor, hatta bazen neden devrimci olduklarını unutarak yaşamak ve dövüşmek zorunda kalıyorlar. Buna izin vermemekle, teslim olmamakla başlayabiliriz. Esas amacın insan olduğunu unutan bir sosyalist siyaset olamaz. Devrimcilik, insan için, insanlığı ileri taşımak, mutlu etmek icin yapılır.

Berkin’in ölüm yıldönümünde hepimiz bunun üzerine bir kez daha düşünmeliyiz.

Bizim kavgamız bir yıl önce aramızdan ayrılan, artık hepimizin evladı, kardeşi olan Berkin’ler özgürce uçurtmalarını uçursunlar, tüm yaşıtlarıyla eşit haklara sahip olarak barış içinde kardeşçe yaşayacakları bir ülkede büyüsünler, yaşasınlar ve mutlu olsunlar diye verilen bir kavgadır.

Bakmayın ara sıra soğuk soğuk analizler yaptığımıza, taktik-strateji tartışmasıyla birbirimizi yediğimize, esas meselemiz bu kadar basittir aslında. Ara ara kızıyor, öfkeleniyorsak bir an önce o günler gelsin, tek bir canımızın tırnağına bir zarar gelmesin diyedir.

Gerisi de hikayedir...

Berkin’le dertleşelim bugün...

O kapkara ama ışıl ışıl gözleri hep üzerimizde olması gereken, küçücük bedeniyle hepimize öğretmenlik yaparak aramızdan ayrılan Berkin aramızdan ayrılalı tam bir yıl olmuş.

Bu ülkenin tüm devrimcileri, bugün her şeyi boş vermeliyiz.

Hepimizin kişisel veya toplumsal, siyasal veya örgütsel bir dünya derdimiz olabilir, hepsini atalım bir kenara...

Kendimize, sevdiklerimize, ülkemize, insanlığa faydalı olmak için bugün sadece ama sadece Berkin’i düşünelim.

Berkin’siz geçen bir yılı, bu bir yıl boyunca Berkin’ler için yaptıklarımızı ve yapamadıklarınızı düşündüğümüzde hem hayatlarımızın akışını, hem de ülkemizin, hatta Dünya’nın gidişatını değiştirebiliriz.

Berkin’le dertleşelim bugün...

Hiç olmazsa 10-15 saatimizi onu anlamaya ve geride kalan bir yıl içinde yaptıklarımızı, yapamadıklarınızı, sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi ona anlatmaya çalışalım.

Berkin’in yüzüne bakarak, sen yoktun ama biz senin yokluğunda geçen zamanı, gittiğin gün verdiğimiz sözleri hayata geçirmek için, kardeşlerin özgür bir ülkede yaşasın diye kavga ederek geçirdik diyebilecek miyiz?

Bugün Berkin ile baş başa kalıp, bunu soralım kendimize.

Bunu yapalım ki, yarın öbür gün tekrar göz göze geldiğimizde, Berkin ile tekrar konuştuğumuzda yüzümüz kızarmasın, başımızı öne eğip yere bakmak zorunda kalmayalım.

O güzel kara gözlere bakacak cesaretimiz olsun.

Gittiğimiz bir toplantıda, eylemde veya sokakta yürürken anasını-babasını gördüğümüzde yerin dibine girmeyelim, kollarına girip beraber yürüyecek gücümüz olsun.

Katilleri de unutmayalım!

Bu yazıyı yazdığım masanın karşısına bir Kaç-AK Saray fotoğrafı yerleştirdik, bakış yönümüze göre sağ tarafa. Solda ise 15 yıl önce bir faşistin kahpe kurşunlarıyla aramızdan ayrılan Hüseyin Duman’ın fotoğrafının yanına kardeşiymiş gibi görünsün diye özenle yerleştirdiğimiz Berkin’imizin küçük bir fotoğrafı var.

Duvardaki iki taraftan sadece birisi kazanabilir.

Lafı dolandırmanın, eveleyip gevelemenin anlamı yok, bu ülkede Kaç-AK Saraylar yükseldikçe Berkin’ler ölecek.

Berkinleri yaşatmak istiyorsak Kaç-AK Saray’ı yıkarak yeni bir yaşamı kurmaya başlayacağız.

Türkiye ya Bilallerin ülkesi olur ya Berkinlerin, arası yoktur bunun.

Annesinin onu anlatırken kurduğu minicik bir cümle var aklımda; “Berkin ekmeğini de misketini de paylaşırdı.” Bana sorarsanız bu bile katillerin Berkin’i öldürmesi için yeterliymiş, bizim içinse onu sonsuza kadar yaşatmak için…

Sakın unutmayın kardeşler, Recep Tayyip Erdoğan öldürdü onu…

Emri ben verdim diyen, polisin destan yazdığını söyleyen, onlara ikramiye dağıtan Recep Tayyip Erdoğan.

Bu bezirgan saltanatı, bu zulüm sürsün diye öldürüldü Berkin ve biz o gün unuttuk artık bağışlamayı...

Hüzünle, aşkla ama daha çok her geçen gün artan öfkemizle anıyoruz güzel kardeşimizi….

Henüz doğmamış oğullarımızın, kızlarımızın, gelecekteki torunlarımızın gurur duyacağı Berkin isimli bir kardeşleri var artık.

Anısı önünde saygıyla eğiliyor, hesabını soracağımıza söz veriyoruz.