"Gülümse, sakın vazgeçme, başaracağız!"

Robert Darnton  "Büyük Kedi Katliamı" adlı kitabında matbaa işçisi Nicolas Contat'ın anılarından yola çıkıp 18. yüzyıl Paris'inde bir grup matbaa çırağının  içlerinde patronlarının gözdesi de bulunan kedileri yargıladıktan sonra öldürürken neden kendilerini bu derece kaybedip kahkahalara boğulduklarını anlamaya çalışır. Darnton'un çok yönlü ve çok katmanlı anlatısına göre kendilerinden daha iyi beslenen ve sesleriyle uykularını zehir eden kedileri cezalandırmaya çalışan işçiler aslında patronu cezalandırır.

" Contat olayları işçilerin ve burjuvaların yazgıları arasındaki uçuruma - hayattaki bir dizi temel unsura, iş, gıda ve uykuya - yerleştirir. Adaletsizlik özellikle çıraklara gelindiğinde iyice barizdir. Onlara hayvan gibi davranılırken, hayvanlar ustanın masasında çırakların oturması gereken yeri işgal ediyordu. En kötü muameleye maruz kalanlar çıraklardı. Nitekim metin, kedilerin öldürülmesinin bütün işçiler arasında yaygın olan bir burjuva nefretinin ifadesi olduğunu açıkça göstermektedir; ustalar kedileri sever, bu nedenle de işçiler kedilerden nefret eder." (Darnton 2015: 91) Çünkü "Jerome ve Lévillé pis, buz gibi bir odada uyuyor, güneş doğmadan kalkıyor, ustanın suiistimali ve kalfaların küfürleri arasında bütün gün oraya buraya koşturuyorlardı ve yiyecek olarak yemek artıklarından yapılan çorba dışında bir şey almıyorlardı. Yiyeceği özellikle rencide edici buluyorlardı. Ustanın masasında yemek yerine, mutfakta onun artıklarıyla idare etmek zorundaydılar. Daha da beteri, aşçı artıkları gizlice satıyor ve çocuklara kedi yemeği, yani yenmeyen çürümüş et parçalarını veriyordu; onlar da bunları kedilere veriyor, ancak kediler bile geri çeviriyordu." (Darnton 2015: 87)

Charlie Chaplin'in 'Modern Zamanlar' filmi de Fordizm, modernizm ve kapitalizmin yükselişine karşı unutulmaz bir eleştiri olarak endüstriyel diktatörlüğü ele alır. Modern sanayinin insanı ve çalışma hayatını tekdüzeleştirip sıradanlaştırması, yabancılaştırıp dişlilerin bir parçası haline getirmesi vurgulanır ve filmin kahramanı buna karşı var olma mücadelesi verir. Filmin hemen başında yer alan saat ve sonrasında fabrikaya koşan işçilere dönüşen koyun sürüsü endüstriyel diktatörlüğün yarattığı modern köleliği anlatır.

İlerleyen sahnelerde kahramanımız hiç durmayan bir makinenin başında montaj hatlarını kontrol eden bir usta başının gözetiminde hızla çalışırken bir arı onu rahatsız eder ve sıkması gereken vidaları es geçmesine neden olur. Arıdan kurtulduktan sonra es geçtiği vidalar için koştururken bu kez arkadaşlarının düzenli çalışmasına engel olur. Fordizmin parodisi olan bu sahnelerde işin / makinenin insanları robotlaştırdığını, durmaksızın ilerleyen bandın monotonlaşmış, us dışı çalışmaya yol açtığını görürüz. Çalışırken su içmeye, konuşmaya ve hatta tuvalete gitmelerine bile izin verilmeyen işçiler mutsuzluğa mahkum edilir. Bu süreçten sonra kahramanımız iyice gerilir, bir akıl tutulması yaşar, fabrika içerisindeki üst düzey yöneticilere yağ fışkırtmaya, elindeki anahtarla önüne geleni sıkıştırmaya başlar, sonunda da hastanelik olur. Doktor ona stresten uzak durmasını tembihler ve parodi devam edip gider.

Geçmişe bir kitabın sayfalarından, bir filmin penceresinden şöyle bir baktık ve döndük günümüze. Evet, zaman değişti. Çalışma düzeni de. Sanayi işçiliğinin yanı sıra dev bir hizmet işçiliği yükseldi. Güvenceli - tam zamanlı istihdamın yerini güvencesiz taşeron istihdam aldı, sendikalı işçiden kaçış başladı. Özel sektörde başlayan taşeronlaşma artık kamu sektörünün her alanına sızmış durumda. Hastane, okul, belediye,  vb. gibi yerlerde taşeron kanser gibi yayıldı.

Kamu hizmetinin taşeron vasıtasıyla gördürülmesi esasen Anayasa'nın 128. maddesine aykırı. Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmek zorundadır, lakin devlet de hukuka karşı hile yapmaktadır. Üstelik bizzat Çalışma Bakanı'nın beyanına göre 2002'de 350 bin civarında olan taşeron işçi sayısı günümüzde 2 milyonu aştı. Güvencesizlik ve sömürüyle eş anlamlı olan taşeron uygulamanın amacı ucuz ve örgütsüz işçi çalıştırmaktan ibaret.

Evet, güvencesiz çalışmanın giderek yaygınlaşması sonucunda sendikalar örgütlenme çabalarını artırdığı için taşeronlaşmaya karşı mücadele yaygınlaşıyor, ülkemizde de bu alandaki mücadele örnekleri artıyor. Charlie Chaplin 'Modern Zamanlar' filmini "Gülümse, sakın vazgeçme, başaracağız!" repliğiyle bitirir. Direnç ve kararlılık hep heybemizde.

* Büyük Kedi Katliamı, Robert Darnton, Çev: Mustafa Yılmazer, Koç Üniversitesi Yayınları, Aralık 2015.

* Modern Zamanlar, Charlie Chaplin, ABD, 1936