Alo akademi: Dıııt

Geçtiğimiz hafta partilerin milletvekili adayları açıklanınca, rektörlükten AKP adayı olmak için istifa eden Yunus Söylet’in listelere alınmadığını gördük. Hakkında çeşitli dedikodular vardı, birçok öğretim üyesi açısından sürpriz bir durum olmadı. Fakat öncesinde dile getirilen “rektörlüğü olsa olsa Sağlık Bakanlığı sözü aldığı için bırakmış olabilir” öngörüsü hiç de yabana atılır değildi. Bırakılan İstanbul Üniversitesi rektörlüğüydü ve milletvekili olmak için bırakılacak bir makam değildi. Ayrıca daha önce hiçbir İstanbul Üniversitesi rektörünün seçimlerde aday olmak için istifa etmediği biliniyor.

Listelerin açıklanmasının hemen ardından akademi ve bilim camiasını ilgilendiren bir başka önemli gelişme TÜBİTAK’ta yaşandı. Dört yıldır Başkanlık görevini yürüten Yücel Altunbaşak görevinden ayrıldı. Bu istifanın genel seçimlerle bir ilgisi yoktu. Şu aşamaya kadar internete düşen açıklayıcı bir bilgi de yok. Geriye TÜBİTAK’tan sorumlu bakanın işaret ettiği “çeşitli operasyon tartışmalarının odağında olması” gibi bir yorum kalıyor.

Böylece YÖK’te Çetinsaya yerine Yekta Saraç getirilerek geçtiğimiz Kasım ayında başlayan sürecin akademi-bilim alanında önemli oranda tamamlanmış olduğunu söyleyebiliriz.

Dikkatinizi çekerim, artık “kırmızı kitaba” kadar girdiği iddia edilen F tipi cemaate karşı atılan adımlar değil bunlar. Öyle olsaydı, hem daha önce yapılması mümkündü, hem de açık açık cemaati işaret ederek yapmak AKP açısından daha tercih edilir olurdu.

Mesele cemaat olmasa da bu kadronun tamamının Abdullah Gül tarafından atanan yüksek bürokratlar olduğu biliniyor. Kısaca Gül devri bitti ve Erdoğan medyada kurduğu düzeni, akademi-bilim camiasında yerleştirme sürecinde. Yekta Saraç YÖK başkanlığına atandığında söylendiği gibi, hedeflenen akademide “alo akademi” döneminin yerleşiklik kazanması.

Fakat medyanın işleyişiyle akademinin işleyişi çok farklı. Medya özel sektör, akademide ise parayı veren her zaman düdüğü çalamıyor.

Konuyu AKP’nin yönelimi, genel seçimler ve fiili başkanlık girişimi açısından tartışmayı sonraya bırakarak akademi camiası açısından gelinen duruma İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan rektörlük seçimleri ve sonrasındaki gelişmeler penceresinden bakalım.

Yunus Söylet ve Yücel Altunbaşak, AKP’nin akademi ve bilim alanını dönüştürmesinde çok önemli işlevler gördüler. Söylet türbanın üniversiteye tekrar girmesinin, Altunbaşak ise TÜBİTAK’ta öncelikle piyasacı dönüşümün mimarı oldular. Uyguladıkları politikaların tereddütsüz karşısında yer aldık, çok farklı kesimlerden muhalefet geliştirildi fakat her ikisinin de bilimci yanları tartışma konusu olmadı. Gerici ve piyasacı dönüşümleri yapmak üzere bu tip kadroların seçilmesinin artık önemsiz hale gelmesi, Erdoğan’ın nasıl bir gelecek kurgusu içinde olduğunu bir defa daha apaçık ortaya koyuyor. Mesela şimdi TÜBİTAK’a “cirit federasyonu”ndan birisinin atanması kimseyi şaşırtmayacaktır. Aslolan liyakat değil, sadakattir. Önemli olan meşruiyet değil, itaattir ve en kısmi meşruiyet arayışı bile gereksizdir (İlgilisine söyleyeyim, hakikaten “Geleneksel Spor Dalları Federasyonu” adında bir federasyonumuz da varmış).

İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimi sonrasında beklendiği gibi siyasi iktidarın işaret ettiği sadık adayın atanmış olması bu sürecin bir parçası. En başta bilimsel kimliği açısından tartışmalı olan bir kadronun tercih edilmiş olması artık zamanımızın ruhuna işaret ediyor. Erdoğan’ın hedeflediği Türkiye’de tek ve mutlak bir irade, her tarafı saran ve nefessiz bırakan kollarıyla yekvücut olacak.

Fakat RTE bile olsa, nefes almayı yasaklayamaz.

İşinin hiç de o kadar da kolay olmayacağını önce öğretim üyeleri siyasi iktidara rağmen yaptıkları tercihlerle gösterdiler. Bir paravanın arkasında kullandıkları oylarla bile olsa “hayır” deme cüreti gösterilmiş olması çok değerlidir.

Ardından öğrenciler meşru olmayan rektörü üniversitenin huzuru için istifaya davet ettiler ve üniversiteye nasıl sahip çıkacaklarını gösterdiler. Öğrencilerimizin henüz küçük bir kısmı olsa da geleceğin işaret fişeğidir.

Şimdi bu işaretlerin ardından gitmek gerekiyor. Öğretim üyeleri, üniversite çalışanları ve öğrenciler üniversiteye hep beraber sahip çıkarak…

alper.dizdar@gmail.com