Alışamayanlar

Marangozlar, ürettikleri parçaları bazen “işkence” denen bir tür sıkıştırma aracına bağlarlar. Bu işleme “alıştırmak” derler. Metal işlerinde de “alıştırmak” uygulaması vardır. Biraz zorlayarak ve çok kez tekrarlayarak ürünün hareketli parçasının işlerlik kazanması sağlanır.

Her türlü ürüne istenen şekli ve işlevi tam olarak verebilmek için, çalışmanın son aşamasında alıştırma yoluna gidilir.

İnsanlar için de geçerli değil mi bu durum? Anne babaların, eğitim sistemlerinin, devletlerin çoğu böyle yapar. Bir kişiyi veya toplumu biçimlendirmeye çalışanların hepsi insanları alıştırmak için çeşitli yöntemler uygular. Kendi uygun gördükleri ve değişmez kabul edilmesini bekledikleri hayata uyum sağlayacak insanlar üretmeye çalışırlar.

Bunların her biri, sonuçta birer eğitim uygulaması. Bazıları adını koyarak okullarda, iş yerlerinde, askerlikte yürütülen eğitim programları, bazılarıysa adına “reklamcılık” diyerek, “yazarlık”, “akrabalık”, “komşuluk” diyerek gerçekleştiriliyor. Nasıl romanların sevileceğinden, hangi giysilerin güzel bulunacağına kadar birçok konuda tercihleri belirlenmiş insanlar yetiştirmek için.

Eğitimdeki “pekiştirme” aşaması bunun için uygulanıyor. Sadece ilkokulda yeni bir konu anlatımının son aşaması değil bu. Kişiye aynı hareketi defalarca tekrarlatıp, onu kolaylıkla yapabilecek hale getiriyorlar. Metal bir parçayı alıştırır gibi.

Hayatın gerçekliğine ve kişisel özelliklerine aykırı durumları yadırgamayan insanlar üretiyorlar. Ömür boyu bezirganlara faydalı olacak biçimde çalışmaya uygun kişilere dönüştürüyorlar. Tüketmeye alıştırıyorlar, sahip olmaya, bağımlı olmaya alıştırıyorlar.

Böyle alışkanlıkların her biri, ancak birer “işkence” sürecinden sonra oluşabiliyor. “İşkence” denen o sıkıştırma aracından çıkarıldıktan sonra, kişi aslında kendine uyumsuz olan hayatı yadırgamaz ve kendisine “kazandırılan” özelliklerini sorgulamaz duruma geliyor.,

Ama hayatın her ayrıntısı için, istenen her kişisel özellik için tekrar tekrar kullanılabilecek kadar çok sıkıştırma aracı yok aslında. Her kişiyi her konuda “alıştırmak” için yeterli zaman da yok. Bu nedenle en önemlisi, alışmaya alıştırmak! Tek tek onca “alıştırma” uygulamasının başarısı, her şeyden önce, alışmaya uygun kişilik özellikleri geliştirmeye bağlı. Açık veya örtük bir çalışma sonucunda herhangi şeye alıştırılan kişi, her seferinde, o şeyle birlikte alışmaya da alışıyor.

Bu nedenle çocuklara alışkanlık “kazandırmak”, soru sormadan bir “doğruyu” kabullenmelerini sağlamak daha zordur. Onların alışmak özellikleri, eğitimden geçirilmiş büyükler kadar gelişmemiştir. Her seferinde dirençlerini kırarak, teker teker bir şeylere alıştırarak, onları kolay alışabilir yetişkinlere dönüştürmek gerekmektedir!

Bunun en etkili yolu, “iyi alışkanlıklar” edinmelerini sağlamaktan geçiyor. Sigara içmenin kötü bir alışkanlık olduğundan kuşku duyulmaması gibi, örneğin kitap okumanın iyi bir alışkanlık olduğundan da kuşku duyulmuyor.

Oysa “okur olmak” ve “okuma alışkanlığına sahip olmak” birbirinden tamamen farklı olgular.

Okurluk, konuları derinlemesine düşünmek, fikirlerini bilgilere dayandırmak, söylenti ve kişisel yorumlardan çok nesnel verileri kaynak kabul etmek gibi özelliklere karşılık gelir. Herhangi bir “alışkanlık kazanmak” ise, kişide “okur olmak”a ters yönde özellikler geliştirir.

İnsan alışınca, ne okuduğunu anlamadan okuyup gider kitapları. Yaşadığı hayata alışanların ne yaşadığını anlamadan yaşaması gibi. Belki bazen okumaya biraz ara vermek, bir süre kitaplardan uzak durmak bile “okumaya alışmaktan” iyidir.

Alışmamak, elbette ezberlenmiş mutluluk arayışına aykırıdır. Ama yine de ne mutlu alışmayan insanlara! Ne kadar saygıdeğerdir, bu hayata alışamayanlar! Onlar, aynı durumda aynı kararı veren tutarlı kişiler olsa da, aslında her seferinde yeniden tercih kullanıyorlardır. Referanslarını ve inançlarını sorgulamaktan kaçınmıyorlardır. Tam da bu nedenle, inandıkları değerlere en bağlı insanlar onlardır. Tekrar tekrar sorgulanmış, her seferinde yeniden tercih edilmiş değerlerdir onlarınki.

Aslında “alışmamak tercihi” de değildir onlarınki, “alışamamak” gibi bir kişilik özelliği geliştirmişlerdir. Doğrudan veya dolaylı biçimde bunca alışmak övgüsü, bunca alıştırma uygulamasına rağmen, alışamayanlara selam olsun!