Akrep fablları ya da bir kez daha ‘de te fabula narratur’
Şimdi sıra halkta. Halkımız bu güncel meselde kurbağa mı olmayı mı tercih edecek yoksa kaplumbağa olmayı mı? Hep birlikte göreceğiz.
Fabl, Latin dillerinde söylemek kökünden; masal, mesel olarak Türkçede karşılık bulabilecek bir sözcük ya da yazınsal tür. TDK sözlüğünde “öykünce” olarak da karşılanmıştır. Fablların en önemli özelliği bir ahlaki sorunu ele almaları ve bu sorunu çoğunlukla hayvanlar üzerinden alegorik bir şekilde aktarmaları.
Dünyanın her yöresinde benzer anlatılara rastlanır. İÖ. 6. yüzyıldan Ezop (Aisopos), 17. yüzyıldan La Fontaine, 18. yüzyıldan Grimm Kardeşler, 19. yüzyıldan Andersen, 20. yüzyıldan George Orwell Batı dünyasından ilk akla gelenler. Doğu dünyası da bu tip masallar ve meseller bahsinde zengindir. Bunlardan en ünlüsü, İÖ. 2. yüzyıla tarihlenen, yazarının Beydeba olduğu tahmin edilen bir Hint metni, Panchatantra. Eser, Arapçaya 8. yüzyılda İbn-i Mukaffa tarafından Kelile ve Dimne olarak çevrilir, yaygınlaşır.
Fablların bazıları anonimleşmiş, modern romanlar ve sinemada da kullanılmış. Bunlardan en ünlüsü akrep ile kurbağa meselidir. Akrep kurbağadan kendisini nehrin öte yanına geçirmesini ister. Kurbağa, kendisini sokabileceği kaygısıyla başlangıçta bu teklifi kabul etmez ama akrep onu ikna eder. Kurbağa sırtında akreple suyu yarıladığında akrep kurbağayı sokar. Kurbağa can havliyle “Ne yaptın!” der. Akrebin yanıtı, “Benim doğam bu, daha fazla tutamadım kendimi!” olur. İkisi birden suya gömülür ve ölürler.
Meseller meselesi olan anlatılardır. Bizim bu seferki meselemiz meseller sığamayacak kadar ağırdır; zira, yaşanan sadece fiziki deprem değil, artçılar da sadece yer sarsıntısı olmakla kalmıyor. Bunun uzun vadede görülecek olacağını düşündüğümüz siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçlarını bu kadar kısa vadede göreceğimiz tahmin edilemezdi. Hepimiz aynı gemideyiz söylemiyle akrep kurbağayı bu kez de ikna edecek mi?
Diğer bir fabl ise akrep ile kaplumbağa. Bu kez akrebi derenin öte yanına geçirecek olan kaplumbağadır. Yolun yarısında kaplumbağa kabuğunun üstünde bir gariplik hisseder, “Ne yapıyorsun!” diye sorar. Akrepin cevabı, “İğnem kabuğunu delemiyor, onu keskinleştirmeye çalışıyorum!” olur.
Senaryosu ve yönetmenliği Orson Welles’e ait olan Mr. Arkadin (1955) adlı filmde, Welles akrep meselinin ilk versiyonundan esin alır. Mr. Arkadin adındaki zengin ve zalim bir işinsanıyla ilginç bir şekilde biraraya geldiği Amerikalı maceracı Stratten üzerine kurulu bir hikâyedir bu. Welles akrebin açık sözlülüğünün ona “trajik bir onur” atfettiğine işaret eder.
Ancak bu romantik bakış, meselin kaplumbağa versiyonunda pek de işlemez. Tehdit altındaki kaplumbağa kendini kurtarmak için biraz daha suya batacak, akrebi cezalandırarak yaşamda kalacaktır.
Meseller kolayca açıklanabilir olsaydı varlıklarını yüzyıllar boyun devam ettiremezlerdi. Kuşaktan kuşağa aktarılışlarında her bir meselin farklı farklı ve yeniden yorumlanarak güçlenişlerinin rolü vardır. Burada, elbette biz de bu meselleri günümüz olaylarıyla ilintileri açısından açık ve kesin biçimde yorumlayamayabiliriz. Bununla birlikte, yaşadığmız son felaketler üzerine birkaç söz etmek mümkün.
İktidarın siyasileri yaraları sarmak adına halktan bir yıl daha süre talep ediyorlar. İşin ilginci, inşaatların bir yılda tamamlanarak evlerin evini kaybedenlere verileceğine, bu vaatte bulunanların kendileri bile inanmıyor. Bu imkânsız çünkü. Nitekim, bir yıl içinde yapılacak olanların yönetmeliklere uygun şekilde yapılmayacağı da çok açık. Kimse inanmaz. Ve fakat, bu bir var oluş biçimi. Akrebin doğası bu!
Şimdi sıra halkta. Halkımız bu güncel meselde kurbağa mı olmayı mı tercih edecek yoksa kaplumbağa olmayı mı? Hep birlikte göreceğiz.