AKP’nin kentlere kilitlediği gündem

Her kentin, kendine özgü ekonomik, sosyolojik, demografik durumu ve politik tercihleri dolayısıyla farklı gündemlerinin yanı sıra genel gündemlerin yansımasıyla yaşadığı sıkıntıların boyutu değişik olabilir.

Kocaeli için de böyle ve gündeme damgasını vuran bir projelendirme var ki, sormayın gitsin.

Projenin adı; İzmit Körfezi Geçişi Köprüsü…

Gerçekten önemli ama projenin gündeme getirilmesiyle başlayan süreçte yasal gerekliliklerin pek düşünülmediği ortaya çıkıyor. Bu düşünememe hali, köprü bitme aşamasına geldiğinde fark ediliyor.  Ve yargı, Körfez Köprüsü’ne Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu muafiyeti tartışması üzerine sert bir fren koyuyor.

Davaya bakan Ankara 12. İdare Mahkemesi, Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçişi Projesi’nin ÇED raporundan muaf sayılamayacağına karar veriyor. Davacı avukat, bu kararın uygulanmasını ve inşaatın durdurularak 30 gün içinde ÇED sürecinin başlatılmasını istiyor, çünkü yasa böyle diyor.

Ama hukuk tanımaz tavrını ülke geneline yaygınlaştıran AKP zihniyeti, bu projede de aynı yöntemi izliyor.

Bu noktada soru şu;

Bakanlığa yapılan başvuruda Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçişi Projesi’nin inşaat faaliyetlerinin durdurulması ve ÇED sürecinin başlatılması kararının uygulanması talep edilmişti, ne oldu?

Hiçbir şey olmadı, herhangi bir işlem yapılmadı ve de halk bilgilendirilmedi…

Yasa koyucularla uygulayıcılar arasındaki bu çelişki halen güncelliğini koruyor ve yasalar yok sayılıyor.

Bu yok saymaca ne ilk ne de sondur. Yıllardır böyle uygulamalar oluyor. ‘’Biz yaparız, yasa arkadan gelir’’ anlayışıyla hareket eden iş bitirici kadrolar yüzünden, ülke yasa ve hukuk tanımaz bir bürokrasinin esiri oluyor.

24 Ocak 1980 tarihinde ülkeye dayatılan piyasacı neo-liberal politikaların erozyona uğrattığı yasal ve bürokratik zeminlerde aktif biçimde görev alanların da kolu kanadı kırılmış durumda.

Bu tip projelerden ne olursa olsun asla vazgeçilemez. Yasalar ve yasal düzenlemeler mi, önemli değil onlar geriden gelebilir. Bürokratlar önemli değil, sorun çıkartmasınlar yeter.

Nasıl olsa korunurlar…

********

Kenti ve kentten yetişen siyasilerin profilini netleştirmek adına önemli bir konu da, AKP kadrolarının sosyal, ekonomik ve siyasal alanda hep bir gizli ajandaları olmasıdır.

Malum, Sayıştay, bazı bakanlıklarda yasaya aykırı olarak özel hesaplar bulunduğunu, bu hesaplardan yapılan harcamaların muhasebeleştirilmediğini ve kamu idarelerinin mali tablolarında gösterilmediğini saptadı.

Konunun bu sütunlara taşınmasının nedeni ise o bakanlıklardan biri olan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda, AKP Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın oturuyor olmasıdır.

Rapordaki, ‘’yasaya aykırı olarak kullanılan ve kamu idaresi kayıtlarında ve mali tablolarında gösterilmeyen hesaplar’’ ifadesi, alenen ‘yolsuzluk’ yapıldığının itirafıdır.

Peki, iş bitiriciliğiyle tanınan AKP’nin Kocaeli patronu Fikri Işık’ın tavrı ne olacak? ‘Bu gizli hesaptan haberim yoktu’ mu, yoksa ‘Talimatı ben verdim’ mi diyecek?

Maliye Bakanı’nın “ödenek üstü harcama” tespiti ve “Hakikaten yapılmaması lazım. Bu bugün de yanlıştır, dün de yanlıştı” ifadesi, açıkça yolsuzluğun kabulüdür.

Hal böyle iken, Işık ne derse desin.

Ülkedeki yolsuzluklara ne kadar şaşırabiliriz ki?

AKP seçmeninin ‘’bizi kimse inandıramaz’’ dediği yolsuzluk kadroları sessizliğini korurken, kendi denetimlerindeki kurumların da yalan söyleyecek hali yok ya.

********

Bazen, bu kent adına laf söyleyebilecek konumda olan kişilerin değerlendirmeleri son derece rahatsız edici olabiliyor.

Bu rahatsızlığı verenlerin başında da, iş dünyası ve onun sözcüleri geliyor.

Hemen söylemeliyim ki, ‘’işsizlik yok’’ ve ‘’istihdam yaratılıyor ama iş beğenilmiyor’’ türü değerlendirmelerden nefret ederim. O yüzden de, önemli oranda işsiz nüfusuna sahip kentimizde bu tür laflar edenlere pek sıcak bakamıyorum.

Bu laflardan birini, Gebze Ticaret Odası Başkanı Nail Çiler de etti. 2016 Yılı Girişimcilik Eğitim Programı kapsamında değerlendirme yaparken “Kentimizde işsizlik yok, yetişmiş eleman bulmakta sıkıntı çekiyoruz” diyen Çiler ile aynı kentte mi yaşıyoruz acaba?

Kocaeli’ndeki çalışma yaşamı istatistikleri sayın Çiler bakınca daha pozitif, ben bakınca daha mı negatif görünüyor?

Belki de, sayın Çiler’e bu sözü söylettiren, Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu’nun, “İşsiz sayısı 50 bin ancak 57 bin işçi açığı var. İşi olup iş arayanlar da var. Bugün vatandaşlar iş arıyor ancak istediği iş olmadığı için işsiz kalıyor’’ değerlendirmesi neden olmuştur.

Yani, bir tür gaza gelme meselesidir…

Yoksa, gerçek verilere dayalı böyle bir değerlendirmenin aldatıcı olacağı, algı yaratmadan öteye hiçbir anlam taşımayacağını, sayın Çiler benden daha iyi bilir, bilmelidir ve biliyordur.

Bıraktım açık işsizliği, gizli işsizlik konusunda bilgi sahibi olmuş mudur acaba?

Sermayenin feodal kültürden daha kurtulamadığının göstergesi sayılacak türden ve sorumluluğu kendilerinde değil, işsizlerde arayan yaklaşımları kabak tadı verdi.

‘Yok’ denilen işsizliği gerçekten yok kılacak ekonomik, kuramsal ve etik çalışmalar, bugüne kadar yeterince yapılmamış denebilir ki, bunun da sorumlusu sermayedir.

********

Bir de cami tartışması başlatıyorlar şimdi.

Gericilerin taktiğidir, eğlence ve yaşam alanlarının yakınlarına cami isterler, sonra ilgili yasaya sığınarak caminin yüz metre yakınında eğlence ve içkili mekan olamaz diyerek, başkalarının yaşamına müdahale ederler.

İl Müftüsü Yusuf Doğan, İzmit sahilinde görkemli bir camiye ihtiyaç olduğunu söylemiş.

Aslında, ‘’balıkçı teknelerine ya da lokantalarına yakın bir yere görkemli bir cami yapılmalı’’ demek istemiş.

Hayır sayın müftü, İzmit sahilinin cami olarak bırakın görkemlisini, görkemsizine bile ihtiyacı yok. Çünkü sahil çizgisine yakın mesafelerde bulunan 4 ayrı cami her türlü ibadet ihtiyacını görecek büyüklüktedir.

Bu camilerin tamamı, sadece Cuma namazı saatinde sıkıntı yaşıyor (ama o da her Cuma vakti değişebiliyor) onun dışında vakit namazlarında boş bile kalıyor. Bir de, merkezde bazı kamusal alanlar, çarşı ve işhanlarında da mescitler bulunduğu düşünüldüğünde, o büyük ve görkemli camiye neden ihtiyaç duyulduğunu, Müftü bey aklın alacağı gerekçelerle açıklamak zorundadır.

Açıklamazsa, kendisinin GERİCİ İDEOLOJİ TEMSİLCİSİ ve şeriat kurallarını üstü kapalı biçimde dayatan siyasal kimliğin esiri olduğunu söylemek sanırım haksızlık olmayacaktır.

Tabi, asıl mesele ‘’Cami Merkezli Hayat’’ dayatması. Zaten, Müftü bey bunu gizlememiş durumda.

Çağdaşlaşmadan, aydınlanmadan ve Cumhuriyet değerlerinden intikam almak hırsıyla yanıp tutuşan kadroların, Türkiye’ye biçmeye çalıştıkları yeni elbise modeli (onlar Yeni Türkiye de diyor) gerici ideolojinin sosyal, siyasal, ekonomik ve bireysel hayattaki hakimiyetidir.

İl Müftüsü, daha önce görev yaptığı yerlerde cami merkezli çalışmalar yapmış, şimdi de bu kentte benzer çalışmalar yapacak, cemiyet de hocasının yanında ve emrinde olup birlikte projeler yapacakmış.

İl Müftüsü soruyor; ‘’Camiyi, hayatımızın merkezine koyabiliyor muyuz ?’’

Koymuyoruz, seni neden bu kadar ilgilendiriyor Müftü bey?

‘’Cami eşittir, kimliktir’’ demiş.

Senin kimliğin olabilir, Ama benim ki, bizim ki asla değildir, olmayacaktır da.

Nereden çıktı bu ‘’Mabetler bizim şehrimizin kimliğidir’’ safsatası. Bu kent, emek yoğunluklu bir kenttir. Her ne kadar muhafazakar kültür dayatılsa da, nüfusun çoğunluğu emek-sermaye çelişkisini derinden yaşar.

Bu çelişkinin taraflarından sermayenin tercihi olan dini sıkıştırmaları emekçilerin üzerinde bu yollarla yeni bir baskı unsuru gibi kullanmak size mi düştü Müftü bey?

Müftü bey diyor ki;

‘’Cami-mabet torna tezgahı gibi insan üretecek. İslam toplumunun yeniden dirilmesinin tek şartı eğitimi caminin merkezine koymalıdır. Mabedin merkezine eğitim konulmalıdır.’’

İnsan, torna tezgahı gibi üretilmez, anlaşılan şeriatçı yanınızla birlikte kafatasçı anlayışınızı gizleme gereği bile duymuyorsunuz…

Bu arada, ‘’İslam toplumunun dirilmesi’’ ifadesini kullanan biri olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesinden kamu görevlisi olarak maaş alıyorsunuz.

Cumhuriyet diyorum, anlıyor musunuz?

Biraz utanmanız olsa, bu fikirleri taşıyan birisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütçesinden verilen maaşı reddeder, cemaatler ya da toplulukların oluşturduğu bütçelerden maaş alırsınız.

Anayasa’da ‘Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik bir hukuk devletidir’’ ifadesi halen bulunuyor. Dolayısıyla, laik bir toplumda, din ve devlet ilişkisinin yasalarla düzenlendiğini herkes bilir. Bu nedenle, camiler ibadet merkezi olur ve devlet vatandaşının ibadet tercihine müdahale etmez.

Ama, siz diyorsunuz ki;

‘’Cami sadece ibadet yeri değil, hayatımızı her alanlarına ışık tutan, hayatı ibadete dönüştüren yerlerdir.”

İşte, bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti Müftüsü etiketini taşısanız bile o kimlik belli ki size ağır geliyor. 

Bir yanda dev bir köprü yatırımı, diğer yanda AKP’nin kentteki patronunun koltuğunda oturduğu bakanlığın Sayıştay denetiminden kaçırdığı gizli banka hesabı, ilave olarak baş belası sorun olan işsizliğe iş dünyasının şaşı bakışı ve cami tartışmasının açılması.

Bu dört gündem maddesi, kenti yeterince meşgul ediyor ve edecek gibi.

AKP kadrolarının bu meşguliyet içerisinde halkın balık hafızasına güvenerek yine yerine getirilmesi zor ve de gerekliliği tartışılır projeleri kamuoyunda kamu görevlileri aracılığıyla tartıştırmaya çalışması, gündem değiştirmekten başka bir şey değildir.

Ama, bu kez olmuyor, beceremiyorlar…