AKP sonrası: Ne aklın kötümserliği ne iradenin iyimserliği

Evet bu seçim o seçimdir. Yıllar yılı neoliberal düstur uyarınca siyasal temsil haklarından mahrum edilmişleri, siyasetten men edilmişleri tam da kovuldukları yerde epik bir kahraman gibi ayağa kaldırmak mümkündür.

Malum, AKP’yi yenmek birincil ve çok önemli bir mevzi olarak önümüzde duruyor. Zira bu yenilgi herhangi bir hükümetin seçim kaybetmesi değil; adlı adınca “rejim” hüviyetine kavuşmuş bir siyasal yapının parçalanması anlamına geliyor.

Kuşkusuz iyimser olmak için de yeterince veriye sahibiz. AKP rejimine karşı Gezi direnişinde ortaya çıkan toplumsal dinamik, yıllar yılı uyuduğu sanılan bir yanardağ gibi Türkiye siyasi coğrafyasını boylu boyunca kaplamaktadır. Çok alametler belirmiş, “bu daha başlangıç” denilen şeylerin yeni bir evreye taşınması mümkün hale gelmiştir. 

Bu iyimserliği AKP sonrası döneme ilişkin beklentilere de taşımak mümkün elbette. Yine de altı boş bir iyimserliğin ciddi bir faturasının olacağını, tam da bugünlerde saptamak oldukça önemli. Nitekim yalnızca olası Meclis bileşeninde, Hüda Par’lı, Yeniden Refah Partili milletvekillerinin olacağını, Cumhur İttifakının ciddi bir ağırlıkla varlığını sürdüreceğini biliyoruz. Dahası CHP’nin düpedüz sağcı adaylarının ötesinde Millet İttifakı üzerinden Saadet Partili, Deva’lı ya da İYİP’li adaylarının da olacağı malum.

Ve hatta tüm bu politik öznelerin, sermaye sınıfı içinde belli çıkar çatışmalarını, kısa-orta vadeli projeksiyon farklarını temsil ettiği; yine de sermaye sınıfının “ortak çıkarlarını” kardeşçe savunmakta tereddüt etmeyeceği bellidir.

Ama daha fazlası da vardır. 

Yirmi bir yılda, rejim hüviyetine kavuşmuş bir yapının ardında bırakacakları mesela…

Şöyle bir düşünelim. Yirmi bir yıldır yaşamın her alanında var olan, kemikleşen, tortulaşan, taşlaşan yobazlık, kadın düşmanlığı, cinsiyetçilik birden yok mu olacak?

Mesela AKP sonrası dönemde, bürokrasiden kamusal yaşamın köşe başlarına kadar her koldan tepemize çöreklenmiş kadın düşmanları buharlaşacak mı?

“Mahallenin namusu” diye kız yurdunun yangın merdivenini kilitleyen memurlar, karakolda kadının şikayetini işleme almayan polisler, cuma vaazlarında kadınların özgürlüğünü hedef alan imamlar tarihe mi karışacak?

Oyun çağındaki çocuklarımıza din boca edenler, yurt köşelerinde çocukları taciz edenler, tacizcileri mahkeme önlerinde tezahüratla karşılayanlar sırra kadem mi basacak?

Kreş açmamak için türlü taklalar atan patronlar, fabrika işçisi kadının tuvalet süresine bile karışanlar, hamile kadını işten çıkaranlar berhava mı olacak?

İş başvurusundaki kadınları taciz edenler, plazalarında kolayca cinayet işleyenler tükenecek mi?

Dağı taşı piyasalaştırsa da kapitalizmi sokmadığı delik bırakmasa da yirmi bir yılda kadın istihdamını yüzde %30’da tutan “ (AKP) devlet politikası” lağvedildiğinde, kadın işsizliğinden türlü faydalar sağlayanlar çökecek mi?

Öyle olmayacağınız biliyoruz elbette.

Ne var ki yılgınlık propaganda eden bir karamsarlığın, “efendiye” göz yaşları ve haz içinde teslim olmaktan bir farkı olmayacağını da biliyoruz.

İşte tam da bu nedenle “hesaplaşacağız” sloganı, tarihi bir seçimin arifesinde, bugünden yarına anlam kazanıyor. Hesaplaşma, basitçe tek tek tüm suçluların yargılanmasından ibaret değildir. Gerçek bir hesaplaşma “suç batağına” dönüştürülmüş bir ülkeyi kurtarmak, bataklığı kurutmaktır. Hesaplaşmayı, yüreklendirici bir söylem olmanın ötesinde bütünsel siyasal bir programa içermek bu yüzden zorunludur.

Bu bütünselliği mümkün kılacak tek şey Mecliste sosyalizmin temsiliyet gücünü yükseltmektir. Mecliste sosyalizmin güçlü biçimde temsiliyeti; oyunu kullanıp kenara çekilmeyecek, aksine hakkını ve davasını savunmayı gündelikleştirebilen kadınları, işçileri, ezilenleri çok daha güçlü kılacaktır. Bu nedenle son aylarda onbinlerce yeni üyeye kavuşan, belirgin bir toplumsal ilgiyle karşılaşan Türkiye İşçi Partisi’nin mevcut yükselişi tarihsel bir anlama sahiptir.

AKP sonrasına tekrar bakarsak…

Tüm belirsizliklere rağmen -Gramsci’ye atıfla- ne aklın kötümserliğine ne iradenin iyimserliğine kapılamayız.

Ne köhnemiş, üstünden AKP rejimi geçmiş Türkiye kapitalizmi bir seçimle radikal bir dönüşüme girecektir ne de AKP rejiminin yenilgisi ve hatta Mecliste sosyalizmin temsiliyetinin güçlenmesi “her durumda kapitalizm tarafından alt edilmeye mahkum” yeni bir denklem olacaktır. 

Evet bu seçim o seçimdir. Yıllar yılı neoliberal düstur uyarınca siyasal temsil haklarından mahrum edilmişleri, siyasetten men edilmişleri tam da kovuldukları yerde epik bir kahraman gibi ayağa kaldırmak mümkündür.