AKP-MHP hükümeti mi?

7 Haziran seçimi öncesinde üzerinde en fazla konuştuğumuz senaryolardan biri, AKP-MHP hükümetiydi. 

Herhangi bir koalisyonun uzun erimli olamayacağına, siyasi krizin süreceğine ilişkin değerlendirmeler yaparken, ülkeyi seçime kadar götürebilecek en ciddi olasılığın, MHP'nin AKP'ye bir kez daha koltuk değnekliği yapması olduğunu konuşuyorduk. 

Öyle olacak gibi de görünüyor. 

Tabii ki Türkiye çok hareketli, sürprizlerin yaşandığı bir ülke. Ancak bu aşamadan sonra AKP-MHP dışı ihtimaller sürpriz sayılmalıdır. 

Bu noktadan devam edersek...

Öncelikle, seçimlerden önce yaptığımız restorasyon tartışmaları, seçimlerden sonra sanırım daha sağlıklı bir zemine yerleşmiş oluyor. 

Sermaye sınıfı açısından AKP rejiminin restore edilmesi ihtiyacı ile, AKP'nin ve yaratmaya çalıştığı rejimin karakteri arasında paradoksal bir ilişki bulunuyor.

Açalım...

AKP'nin bir bütün olarak sermaye sınıfı tarafından desteklenmesinin nedeni, bu partinin otoriter, kural tanımaz, emek düşmanı ve yağmacı karakteri oldu. Şimdi birileri, "seni biraz terbiye edelim ama yine seninle devam edelim" diyorsa, AKP ve Tayyip Erdoğan'ın buna "ne yapalım, sağlık olsun" diye yanıt vermeyeceği belliydi. 

Artık MHP'nin kararına bağlı olan AKP-MHP koalisyonu biraz da, "ne yapalım, sağlık olsun" denmeyeceğinin kanıtı gibidir. 

Ya Dışişleri Bakanlığı Ekmel Bey'e, Maliye Bakanlığı Durmuş Bey'e verilirse... Taviz verilmiş, restorasyonun önü açılmış olmaz mı?

Eğer liberal bir restorasyondan söz ediyorsanız, olmaz...

Burada iki nokta özellikle önemli.

1) Suriye'nin kuzeyinde yaşananlar, Kürt koridoru vb. tartışmaları, IŞİD'in ABD desteğiyle Tel Abyad'dan süpürülmesi gibi gelişmeler dikkatle takip edilmeli. Anlaşılan o ki, -kurulabilirse- yeni hükümetin ajandasındaki ilk gündemlerden biri Kuzey Suriye'deki Kürt oluşumu ve Suriye'ye asker göndermek olacak.

AKP Türkiyesi'nin hem Esad'la ilgili, hem de PYD ile IŞİD'i eşitleyerek IŞİD'e arka çıkmak şeklinde özetlenebilecek pozisyonunun askeri bir karara yetip yetmeyeceği; burada verilecek tavizin, ne tür iç-dış hamlelerle dengelenmeye çalışılacağını izleyeceğiz. İç politikaya, otoriter tonu ağır basan bir iktidar dönemi olarak yansıyacağı kesin gibidir.

Buraya bir ek daha yapmalıyız...

Bölgede uzun bir süredir yaşanan gelişmeler, Suriye'de Kürtlerle ABD arasında güncel bir işbirliği olduğunu gösteriyor. Bunun ne kadar kalıcı ne kadar dönemsel olacağı konusunda elbette bu bölgedeki emekçilerin ve ilerici güçlerin mücadelesi belirleyici olacak. Ancak unutulmaması gereken bir şey daha var: ABD ile Türkiye ve özellikle de TSK arasındaki ilişki.

Türkiye ve TSK gözden çıkarılabilir hacimlere sahip değildir. Bunun yansıması ise iki türlü olacaktır. 

- Suriye'de oluşacak duruma göre, Türkiye'ye biçilecek ikna edici yeni misyonlar...

- Kürt oluşumuna karşı tehditkar ve ABD tarafından desteklenen bir devlet politikası...

İşte bu tabloda Ekmel Bey'in gülen suratından çok daha ötesi vardır. 

AKP-MHP ittifakının ne kadar süreceğinden, uzun erimli olup olmayacağından bağımsız olarak, AKP'nin emperyalizm ve Türkiye sermaye sınıfı için işlevli şekilde yaşamını sürdürmesinin yegane yolu, MHP'yle organik bir eklemlenme ilişkisi içine girmektir. Bu denenecektir.  

2) Durmuş (Yılmaz) Bey'in israfı, yolsuzlukları vs. durduracak görüntüsü de fazla önemsenmemelidir. Yine bütün ekonomik göstergeler, Türkiye'de durağanlığın süreceğine, işsizlik rakamlarının artacağına, enflasyon paketindeki düşük fiyat artışlı ürünlerin de yükselişe geçtiğine, kimi sektörlerin alarm verdiğine vb. işaret etmektedir. 

Mesele, burada birikecek toplumsal hoşnutsuzluğun hangi yönde seferber edileceğiyle ilgilidir. 

Yukarıda saydığımız iki husus ve ötesi, AKP-MHP koalisyon döneminde sosyalist-sol açısından politik mücadelede ölçek ve hedef büyütmenin ne kadar yakıcı bir sorun olduğunu gösteriyor. 

Bu tablodan kimileri korkuyor. 

Ama zaten onlar hep korkuyor...

Önce restorasyondan korktular, şimdi faşizmden korkuyorlar.

Onları geçelim.

Meselemiz basittir.

Halk faktörünü siyasetin içinde tutacağız. 

Adalet isteyen, gelecek isteyen, özgürlük isteyen mezhepçilikten ve yobazlıktan şikayetçi emekçi halkın taleplerini, düzen siyasetinin tam karşısına yerleştireceğiz.