Agamoğlu devrimi ve Özköşk evleri

Toprak ranttır diye öğrendik. Rantı toplayanındır. Ağanındır. Agamoğlu böyle anlaşılmalıdır.

Bozalım mı ezberleri şimdi? Her zamanki gibi klişeleri terk edip, kıralım mı kalıpları bir kez daha? Hadi!

Tünel kalıp binalarda, konvansiyonel binalardaki inceliği ve işçiliği yakalayabilecek bir devrim dönemindeyiz şimdi. İşte Agamoğlu asıl böyle okunmalıdır...

Marka konut projeleri... Özel konseptler... Sadece içine yerleşip oturabileceğiniz bir konut değil, geniş, ferah ve cazibe dolu yaşam alanları... Aileye özel, kişiye özel ayrıcalıklar... Konforlu, güvenli, huzur veren akıllı binalar... Yeşilin ve mavinin tonları, suyun yansımaları, gökkuşağının pırıltıları... Her tür sosyal donatı, bin bir olanak... Çok çok özel, ayrıcalıklı mimari çalışmalar, benzersiz peyzajlar... Havuzlar, tenis kortları, koşu ve bisiklet parkurları, hatta golf sahaları... Tüm bir hayat!..

Agamoğlu yeniden ve yeniden okunmalıdır.

Çünkü bu bir devrimdir!

Yok, o sizin bildiğiniz devrimlerden değil. Hani şu eski Rusya ve sosyalist blok ülkelerindeki, bugün Çin’deki, Küba’daki, Kuzey Kore’deki o gri, yağlı, kasvetli toplu konut binalarından hiç değil. Gerçek bir devrimden söz ediyoruz şimdi. (editöre not: vietnam’ı da ekleyelim mi buraya keleş? google’dan bir kontrol etsene, hâlâ sosyalist falan mı o da, hak geçmesin sonra!)

“Toplu konuta laf atıyorsun ama TOKİ var... peki ya ona ne demeli” diye bulaşmayın sakın bu söylediklerime. Onun amacı başka, bunun amacı başka. Agamoğlu bir devrim ise, TOKİ de çok önemli, çok büyük bir reformdur ayrıca.

Üstelik kentsel dönüşüm bağlamında bütünlüyor ikisi birbirini. Reformasyon ile revolüsyon... inşaat çağında, dönüşüm yolunda, yeniden yapılanan bir dünyada, yeni binalarda bir kez daha ortaya çıkıyor. Kaynaşıyor.

TOKİ ile tiki arası, toki ile tikiyi buluşturan yeni bir dünya yükseliyor ülkemizin dört bir yanında.

İşte bu!

Doğrulatmak için bu görüşümü taradım cep telefonumun rehberini, aradım hemen Ali’yi. (editöre not: böyle devrik cümleli, kafiyeli akış bana ters, düzelt şunu sonra haci.)

O her zamanki bıçkın ve uçarı sesiyle, önce kahkahayı koyuverdi, sonra “Evet, öyledir” dedi. “Entegre bir sistemde, bütünlüyoruz birbirimizi. Yükseltiyoruz devrimimizi.”

Muzipliği tuttu sonra, sözü nasıl ve nereden getirdiyse, “Ertuğrul Özköşk evleri”ne getirdi. En büyük hayallerinden biriymiş. Hem eski köşk yaşamı, hem modern mimari. Hem çağdaş hem muhafazakar. Hem huzur ve güven ortamı hem muhalif gibi sanki. Hayatın özü, özeti, öşköşk evleri…

“Nasıl yani” dedim? “Dalga geçmiyorsun değil mi?”

“Ne dalgası” dedi, “Senin yazıların, yaşadıkların ve uyandırdığın arzulardaki keyfi, bir konut projesinin dokularında da yakalayabilmek isterdim gerçekten. Ertuğrul Özköşk gustosundan esinle geliştirilmiş dört dörtlük bir konut projesi.”

Söyledikleri hem sevindirdi hem utandırdı beni. Teveccühün böylesine alışık değilim. Teşekkür ettim, gülümseyerek kapattım telefonumu. 

Sonra kendime bir Scotch daha koyup düşünmeye başladım. Nasıl olabilirdi sahi Ertuğrul Özköşk evleri?

Büyük balkonlar. Geniş, vizyon sahibi pencereler. Uçsuz bucaksız yeşillikler… Bunlar olmazsa olmazlar.

Ama bir de kararsız, arada kalmış hallerim var. Sentez arayışlarım. Hem eski cumhuriyet evleri ve mimarisi hem yeni Osmanlı evleri ve kaçak saray lezzeti.

Sonra, aklımda ve vicdanımda yaşadığım o büyük yarılmalar. Bir yandan “Göl kenarında villalar” diye uzaklara gitmeye başlıyor kalbim. Diğer yandan onu frenleyip, villa, rezidans ve plazanın özgün ve yenilikçi bir füzyonu diye tutturmaya başlıyor hemen zihnim.

Öyle ya, doğanın ortasında olsam da, teknolojinin en ileri hallerine ulaşabilmeliyim mutlaka.

Her yere, her döneme, her rüzgâra göre bükülebilen/dönebilen esnek binalara da.

Bir sahil kasabasıyla Hong Kong iç içe yaşatılabilir mi sahi? Göl kenarı ile Borsa.

Mardin ile Bodrum. Kastamonu (editöre not: daha yukarıda, Karadeniz’e doğru bir yer vardı ama neydi, neresiydi aklıma gelmedi şimdi, şöyle Düzce’den doğru yukarı çıkarken, düz ama tam da düz değil, neydi lan?) ile New York. Artvin, Edirne, Cadiz, Riviera, California...

Gaudi bir yanda, Mimar Sinan diğer yanda.

La Sagradia Süleymaniya! Mania Towers ve Alışveriş Merkezi’nin hemen yanında.

Hayal etmek bile güzel değil mi?

Biz hayallerimize dalarken, Ali Agamoğlu onları gerçeğe dönüştürüyor işte...

Zaten bu değil mi, devrim, devrim, devrim… dediğimiz de?..