9 Temmuz ve sonrası

9 Temmuz Maltepe mitingi, yakın dönemlerin en büyük, en yığınsal, en emekçi yoğun çıkışı oldu.

Yürüyüş ve mitingin ne önderliği, ne istemleri, ne de katılanların güncel arayışı açısından düzen dışı, anti-kapitalist nitelikte olmadığı açıktır.

Onlarca tarihsel örnekten, büyük yığın eylemlerinin, bu eylemlere ön ayak olan öznelerden ve öne çıkarılan istemlerden bağımsız bir varlık kazanabildiklerini, olayların gidişini önceden öngörülmeyen yönlere çevirebildiklerini biliyoruz.

Elbette, nesnel koşullara, “içeriden” ve dışarıdan öznel müdahale ve irade eklendiği zaman.

Maltepe mitingi, nesnel olarak bu eylemleri düzenleyenlerin amaç ve niyetlerinin ötesine geçmiştir.

Gezi ve Hayır birikimi bu mitingte bir kez daha bedenleşmiştir.

OHAL şiddetiyle topluma yayılan korku çemberinin kırılması yolunda önemli bir adım atılmıştır.

Maltepe mitingiyle yeni bir döneme açılan yığın hareketinin nereye evrileceği hiç kuşkusuz, kimin ne yapacağına, en çok da komünistlerin bağımsız, sosyalist programlarıyla ve eylemiyle emekçi-ilerici toplumsallığı mayalandırıcı bir rol oynayıp oynamayacağına bağlıdır. 

Burada önemli olan, bu mitingte cisimleşen “toplumsal madde”nin bu mayalanmaya teşne olduğunu görmek, bu önceliğe yoğunlaşmaktır.

***

Düzen siyasetindeki tıkanma küçümsenmemelidir. 

Kılıçdaroğlu’nun hangi saik ve gerekçeyle olursa olsun, “adalet arayışının tek yeri var, o da sokaktır…Sokaksa, sonuna kadar sokak” demesi, tek adam rejiminde burjuva parlamentosunun işlevsizleştiğinin itirafıdır.  Kılıçdaroğlu’na bunları söyleten, siyasetteki tıkanıklık, temsili sistemdeki çürüme ve soldan gelen basınçtır.

Parlamento dışı toplumsal muhalefet zemininin güçleneceği, siyasetin nabzının sokakta, alanlarda, yerelliklerde daha çok atacağı bir döneme giriyoruz. Olanaktır.

Öte yandan, 9 Temmuz, devrimci bir döneme açılışın da, birikmiş gizli gücün düzen içi kulvarlarda evcilleştirilmesinin de vesilesi olabilir.   

“Adalet” yürüyüşü ve Maltepe mitingiyle, Kılıçdaroğlu’nun parti içi liderlik sorunlarında ön aldığı, HAYIR tarafının hegemonu olma yolunda önemli bir konum kazandığı, CHP’nin bundan sonra da, dozunda bir eylem çizgisiyle, bu birikimi 2019 seçimlerine katık etmek üzere kullanmaya çalışması olasıdır. Tehlike budur. Bu tehlikeyle baş etmenin etkili iki yolu, tehlikeyi bilince çıkarmak ve seçenek oluşturmaktır.

***

Emperyalizm, kağıttan kaplan değildir. Emperyalist güçler, çılgınca silahlanıyor, birbirleriyle sürtüşüyor, yeni türden bir paylaşım savaşına yığınak yapıyorlar.

Savaş tehlikesi günceldir.

Ancak, hiçbir emperyalist güç, hiçbir “üst akıl”, dünyayı yeni bir düzene götürecek, dünya kapitalist-emperyalist sistemini görece istikrara kavuşturacak, dünyadaki, bölgedeki ve Türkiye’deki gelişmeleri kendi amaç ve planları doğrultusunda belirleyecek durumda değil. ABD’nin gerilediği, hegemonya boşluğunun belirginleştiği, “herkesin herkese karşı” savaş ya da ittifak eksenlerinde yeniden gruplaştığı konjonktürde, tüm siyasal birim ve yoğunluklar bu durumdan yararlanarak görece özerk davranabiliyorlar.

Siyasette, öznel öğenin özgül ağırlığı artmış, siyasal taraflar arasındaki etkileşim olanakları büyümüştür.

Suriye’deki Kürt oluşumundan, Maltepe mitingine kadar her şeyi “emperyalist proje” olarak değerlendirenler, emperyalistler arası çelişkilerin yarattığı boşlukları, söz konusu oluşumları var eden iç dinamikleri, tüm bunların oluşturduğu olanakları göremiyorlar.

Bunları görememenin en önemli ve zararlı sonucu, somut durum çözümlemesine denk düşmeyen soyut genellemeleri yinelemeyi bir siyaset alışkanlığına, tarzına dönüştürmek oluyor.

Devrimci siyaset ise, var olan güçleri haldeki durumlarıyla kağıt üzerinde sıralamayı değil, kimilerini kazanmak, kimilerini tarafsızlaştırmak üzere onlar üzerinde ideolojik-siyasal etki giderek hegemonya kurmayı gerektiriyor.