9 Mayıs 2015

9 Mayıs 1945 Büyük Zafer... Kafkasyalı Ahmet'le, Rus İvan'ın omuz omuza Nazi barbarlığını tepelediği, dünya emekçilerinin orak-çekiçli bayrağının Berlin'de dalgalandığı gün...

Biz Marksist-Leninistler* her yıl 9 Mayıs'larda Büyük Zafer'i bir vesileyle anarız. Yayınlarımızda 9 Mayıs'a ilişkin yazılar çıkar, anma etkinlikleri düzenlenir. Günün anlam ve ehemmiyetine uygun konuşmalar yapılır vs.

Hepsi iyi güzel... Ama bugünün anılmasında bir eksiklik de hemen göze çarpar. Nazım ustanın deyişiyle 'büyük insanlığın' hep birlikte kutladığı diğer enternasyonal günlerden farklı olarak, 9 Mayıslarda Marksist-Leninistler yalnızdır. Diyelim 1 Mayıslarda ya da 8 Martlardaki enternasyonal coşkunun bir benzeri 9 Mayıslarda yaşanmaz.

Kuşkusuz bunda 9 Mayıs zaferinin dünya emekçilerinin bir enternasyonalden yoksun olduğu şartlarda gerçekleşmesinin** de bir rolü vardır. 1 Mayıs ve 8 Mart'ın uluslararası mücadele günleri olarak anılması, beğenmediğimiz II. Enternasyonal'in aldığı kararlardır. Öte yandan 1 Mayıs ve 8 Martlarda, (ayrıca sadece bu takvim günlerinde değil, gündelik mücadelenin pek çok alanında) omuz omuza olduğumuz devrimcilerle 9 Mayısları birlikte kutlayamamamızın tek nedeni, bugünü diyelim “Faşizme Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan etmiş bir işçi sınıfı enternasyonalinin yokluğu değildir.

Asıl nedeni Nazi barbarlığını ezen Sovyet Kızılordusu'nun başkomutanlığının Yoldaş Stalin tarafından yapılması oluşturur ve yıllardır 9 Mayıs gündemi geldiğinde tarihsel bir kişilik olarak Stalin'i yerli yerine oturtma tartışması başlar. Oysa ki, 9 Mayıs'ı faşizme karşı enternasyonal mücadele kararlılığının günü olarak kutlamak için Josef Stalin adlı faninin tarihteki rolü üzerine anlaşmak da gerekmez. Zaferi kazanan hiç kuşku yok ki, Sovyet emekçilerinin kolektif kahramanlığıdır.

Bu yazının muradı, “Gelin 9 Mayısları da tıpkı 1 Mayıslar, 8 Martlar gibi hep birlikte kutlayalım, bugün 'Faşizme Karşı Uluslararası Mücadele Günü' olsun, her yıl 9 Mayıslarda güncel faşizm tehditlerine karşı uyanıklığımızı artıralım, faşizmle mücadele kararlılığımızı perçinleyelim” demek değil elbette... Bir gün dünya işçi sınıfı yeniden gerçek bir enternasyonale sahip olursa o öneriyi de yapan birileri çıkar belki...

Derdimiz başka bir soruyu yanıtlama çabasına bir giriş yapmak: Günümüzde devrimciler nerelerde ayrılır, nerelerde birleşir?

Bu soruya yanıt vermek, hele ki, Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) gibi tarihsel bir rol oynamaya aday bir hareketi inşa ederken daha da önemli... Ne yazık ki bir bütün olarak solumuzun, devrimcilerimizin bu soruya her zaman doğru yanıtı verebildiği söylemek çok da olanaklı değil. 

Türkiye solu olarak tarihimizin belki de en kitlesel dönemini (1970'li yıllar) “Pekin-Moskova ayrışmasında kim haklıydı,” “Enver Hoca mı doğru söylüyordu Mao Zedung mu” vb. tartışmalarıyla geçirdik. Tümden yararsız olduğunu iddia etmiyorum ama sokaktaki faşist saldırganlık ve yaklaşan kurumsal faşizme karşı birleşebilecek güçler, bu tartışmalar etrafında bölündü, ayrıştı, saflaştı, taraflaştı.

İşin en vahim yanı güncel politik meselelerde (faşizme karşı tavır) birbiriyle yan yana gelebilecek siyasetler sırf uluslararası konumlanışları farklı oldukları için farklı saflarda yer aldı, güncel meselelerde birbirine son derece uzak konumlanması gereken yapılar, yine 'büyük saflaşmadaki' yerlerine göre yakınlaştı.

Bu uluslararası ayrışmanın belirli bir pratik değeri de vardı üstelik. Oysa şimdi, tarih tartışmaları üzerinden yürüyen ayrışmalarda, hiçbir pratik değeri olmayan tartışma başlıkları karşımıza çıkıyor. Çok açıkça ifade etmek, hep birlikte bilince çıkarmak gerekir: Günümüzün ayrımları, tarihsel mirasa nasıl bakılacağı üzerinden şekillenemez.

Örneğin biz AKP'ye karşı ödünsüz mücadelede, Kobane meselesinde, seçimlere bakışta, laik eğitim başlığında, faşizm tehdidine karşı takınılacak tutumda ortaklaştığımız bir devrimciyle sırf Stalin'i bizden farklı değerlendirdiği için ayrışamayız ya da tersinden ele alırsak, “Tarihimizin en büyük liberal saldırısıyla karşı karşıyayız,” ya da “Kobane siyaseten düşmüştür” akılsızlığının temsilcileri sırf tarihsel mirasta ortaklaşıyoruz diye 'en yakınımızdakiler' diye görülemez.

HAZİRAN saflarında omuz omuza mücadele ettiğimiz bir Troçkist ya da Anarşist'e olan mesafemizle diyelim Stalin konusunda bizden çok da farklı düşünmeyen bir Doğu Perinçek'e ya da 9 Mayıs'ta küçük anmalar düzenleyen grupçuklarla mesafemiz ölçüldüğünde kuşkusuz ki mesafenin daha az olduğu taraf birincilerdir.

Ayrışma noktaları kesinlikle güncel mücadele başlıkları olmalı, burada herhangi bir tereddüde yer olmamalıdır. Günümüz Türkiye solundaki ayrışmalarda Vatan Partisi ve o çizginin 'komünist' görünümlü bir versiyonunu savunanlar bir yerde, HAZİRAN devrimciliği ise bambaşka bir yerde konumlanmaktadır.

Meselenin bir de teorik çalışmaya dair bir boyutu var. Ne yazık ki, Türkiye solundaki teorik çalışmanın önemli bir kısmını da bu tarih tartışmaları oluşturmaktadır ve buradaki zaman ve enerji kaybının haddi hesabı yoktur. Oysa mesele büyük ustalardan öğrenmekse onların teorik çalışmasında tarih tartışmalarına ayrılan yerin yüzde 5'i geçmediğini bütün netliğiyle görmek gerekir. Lenin mi, işe Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'ni yazarak başlamıştır, ülkesindeki tarım aletlerinin sayısından, at sayısına kadar saymıştır. Mao mu, Çin Toplumundaki Sınıfların Tahlili başlangıç noktasıdır, kendi ülkesini tanımakla işe girişmiş, dünya çapında bir devrimci olmayı böyle başarmıştır. Gümünüz Türkiyesi'nde devrimci harekete yön verecek teorik çalışmanın da öncelikle Türkiye'nin toplumsallığını konu edineceğini de gözden kaçırmamak gerekir.

En başa dönersek, her 9 Mayıs her şeyden önce güncel faşizm tehlikesine karşı mücadelenin günüdür. Bugüne anlamını ne Putin benzeri yeni Çar özentileri, ne de bugünü nostaljik anmalara hapsedenler verebilir. 9 Mayıs'a gerçek anlamını ancak Beyazıt'ta IŞİD zihniyetiyle, Türkiye'nin dört bir yanında AKP'yle yumruk mesafesinde dövüşenler verebilirdi ve öyle de olmuştur. Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun 9 Mayıs 2015'te gerçekleştirdiği Büyük Gençlik Buluşması'nı bu vesileyle bir kez daha kutlarım. Mücadelemize enerji katmış, ileride 9 Mayısları daha da geniş bileşimlerle kutlayabilmemizin önünü açmıştır.

* Marksizm-Leninizm formülasyonu ilk kez Stalin tarafından kullanılmış bundan sonra da Stalin'in tarihsel katkılarını önemseyenler tarafından kullanılagelmiştir. Buradan diyelim Troçkistlerin Marksist ya da Leninist olmadıkları gibi bir anlam çıkmaz.

** III. Enternasyonal (Komintern) 15 Mayıs 1943'te resmen dağıtılmıştı.