7 maddelik 7 Haziran ve ikinci evre...

Bir: Burjuva akıldan türeyen tüm yenilenme çabalarını ve kimi solcuların salgıladığı umutsuzluğu, akıldaneliği... politik riskleri, rehavet olasılığını, HDP ve CHP'nin “sosyal demokrat” özneler olarak sınırlara, çelişkilere ve yanlış önermelere sahip olabileceğini, AKP'nin henüz tam anlamıyla yenilmediği ve sosyalist devrimci hareketimizi büyütme ve inisiyatifi ele alma şuurumuzu.... Hepsi yazılacak ve önemlidir. Ancak şunu biliyoruz: Kuruluşumuza, kongre kararlarımıza işledik, siyasette ve toplumsal yaşamda iflah olmaz bir zorbalığın, bir tas çorbaya el koyacak tamahkarlığın, henüz hayali dahi kurulmamış gelecek kuşakları karanlığa gömmeye yeminli yobazlığın, soluk alış verişimizin sahibi olmak isteyen bir diktatörlük hırsının toplum marifetiyle zayıflaması, darbe yemesi yahut sendelemesi... bizim açımızdan sadece gönül rahatlığı değil, şüphesiz ki aynı zamanda bir siyasi olanak olarak görülmektedir...

İki: Evet, 7 Haziran sonuçları, AKP'yi olumsuz etkilemiş, bu şeriatçı iktidar gücünü zayıflatacak ve başarılabilirse ortadan kaldıracak bir politik sürecin gizil gücünü belirginleştirmiştir.

AKP'ye darbe vuran temel gücün, bu partinin karşısına aldığı kitleler, yani toplumun büyük parçası (direnen halk) olduğu tespitleri doğrudur. Ancak beğenilsin ya da reddedilsin, bu büyük muhalefet dinamiğinin son seçimlerdeki temsilcisinin HDP olduğu da bir o kadar ortadadır. Türkiye'de AKP karşıtları siyasi ve etkin bir özne haline gelmiş fakat bu öznenin seçim sürecindeki temsiliyetini HDP sağlamıştır. “Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtlığı”nı simgelemeyi başaran HDP, sosyalist hareketin bağımsız hattıyla doldurmayı başaramadığı politik alanda etki sağlayarak (başka parametreler nedeniyle de) Türkiye siyasi tarihinde çok önemli kabul edilecek bir hamlenin sahibi olmuştur.

Üç: Burjuvazinin tahkim düzeneklerinin, kapitalist düzenin devamının sağlanması ve ekonomik-siyasal anlamda kontrolsüzlüğe mahal vermemek için bir “yenilenme” arayışında olduğu görülmektedir. Bu arayışın, “restorasyon”, “normalleşme”, “yeniden yapılanma” gibi kavramlarla tanımlanmasında sakınca yoktur.

Bununla birlikte, burjuvazinin kendi çıkarları adına bir kontrol ve diriltme (rejenerasyon) arayışına girişmesi, kapitalizmin tarihsel-siyasal seyrinde “yeni bir durum” değildir. Ayrıca bizim açımızdan asıl olan; zayıflayan iktidarı ve düzeni yıkmaya dönük devrimci müdahalenin nasıl biçimleneceği ve hayata geçirileceğidir.

Şunu da ekleyelim; sosyalist hareketimiz yenilenme planlarının payandası olmayacağı mücadele deneyimine, akıl birliğine ve elbette düzeni tahkim etmeye dönük girişimlerle kavga edecek kararlılığa da ehildir.

Özetle, bize göre bu başlıkta yürüyen tartışmaların problemli yanı, sol hareketin ve etraftaki tüm politik canlıların meselenin farkında olup olmadığı, oyuna gelip gelmediği ya da boşuna mı umutlandığı değil; kendisi dışındaki sol siyasi hareketleri veya toplumsal mücadelenin moral gücünü artıran tüm gelişmeleri, “oyuna gelmekle”, “restorasyona hizmet etmekle”, “akılsızlıkla”, “ideolojik bunalım”la açıklamaya çalışan kurgusal akıl ve söylediğinin aksine özgüven kaybına, siyasetsizliğe ve dağılmaya yol açan örgütsel-politik tutumdur...

Dört: 2015 seçimleri özel olarak Kürt siyasal hareketi açısından; 2003 Irak işgali, 2007-2009 genel ve yerel seçimleri, Rojava kuruluşu ve Kobane direnişi eşiklerinden sonra bir yeni aşamanın daha geçildiğinin göstergesi olmuştur. Bu sonuçla birlikte Türkiye ve bölge siyasetinde Kürt hareketinin sözünün göz ardı edilme olasılığı tamamen ortadan kalkmıştır. Öte yandan, HDP'nin ülke genelinde oy artırmış olması, bu hareketin politik kimliğinin ve taleplerinin Batıda da kabul görmesi için bir fırsat yaratmış ve zemin de sunmuştur... 

Kürt siyaseti açısından bir diğer önemli sonuç, AKP'nin Kürt coğrafyası üzerindeki dinsel hakimiyetinin kırılmış olmasıdır. Bu söylediğimiz, din referanslı siyasetin Kürtler nezdinde tesirini kaybettiği değil, HDP'nin bu alandaki etkiyi kontrol altına aldığı anlamına gelmektedir. Sivil cuma namazları ve gerilla cenazelerinde mevlit okutulmasıyla başlayan, İslamcı temsilcilerin ve adayların öne çıkarılması, miting meydanlarında, siyasi metinlerde ve çalışma alanlarında İslami söylemin kendisine yer bulmasıyla devam eden ve din alanında AKP'ye üstünlük sağlama gayesiyle yürütülen ideolojik-politik mücadele Kürt hareketi lehine sonuçlanmıştır. Batman, Diyarbakır, Siirt, Bitlis gibi şehirlerdeki seçim sonuçları bunu göstermektedir. 

Siyaset alanında din referanslı söylemin yerini sağlamlaştırmasına da yol açan bu düzen içi mücadele, taraflar arasındaki nitelik farkına rağmen toplumun gericileşmesine hizmet etmek gibi paradoksal bir yan barındırdığı için sosyalist hareketin kesin mesafe tayin edeceği bir başlık olmalıdır. HDP'nin din referanslı söyleminin devamı, seçimde ciddi oranda desteğini aldığı Alevilerle ilişkisini de olumsuz etkileyecektir.

Beş: Seçimin AKP'nin tekçi ve hakim siyaset anlayışını ezdiği ve şimdilik gündemden düşürdüğü açıktır. Ancak AKP'nin ve Erdoğan'ın sahayı terk etmek istemediği, son birkaç gündür yazılan ve söylenenlerde, üstelik bu partinin açıklamalarının desteklediği biçimde haklı olarak vurgulanmştır. 

Dolayısıyla AKP açısından en geçerli plan kendisini yeniden iktidara getirecek olandır... Bu çerçevede koalisyon olasılıkları masada duruyor olabilir. Ancak mevcut siyasi dengeler, CHP ve HDP'nin bu partiyle işbirliği yapamayacak kadar AKP karşıtlığının etkisi altında olması ve AKP'nin koalisyon şartları gibi etmenler geriye sadece bir seçenek bırakmaktadır. O da erken seçimdir. 

Önümüzdeki birkaç ay içinde bir erken seçimin gerçekleşme olasılığı en yüksek ihtimaldir. 

Altı: AKP açısından erken seçime kadar geçecek sürede ülkenin, bilhassa Kürt coğrafyasının karışması, istikrarsızlık ve savaş kaygısının bir yerleşik korku ve algı yönetimi olarak devreye girmesi tercih edilecektir. 

Bu nedenle Hizbullah ve kontra tipi saldırıların her fırsatta devreye gireceği de söylenebilir. Hizbullah'ın provokatif ve saldırgan bir güç olarak yeniden zuhur etmesi sadece AKP için değil kendi çıkarları için de bir mecburiyettir. Siyasal alanının sınırlarına dayanmış, toplumsal bir güce dönüşemeyen ve ilerlemek için PKK'nin Kürdistan'daki mutlak hakimiyetinde gedik açmak zorunda olan Hizbullah, bölgedeki karmaşanın en önemli enstrümanlarından biri olacaktır. 

Yedi: Artık seçimin ötesine geçilmiştir ve AKP'ye karşı mücadelenin durmayıp yükseltilmesi, asıl kavganın verilmesi gereken ikinci bir evreden geçiyoruz. Hedef, FKF tarafından 10 Haziran günü yayınlanan “Gençliğin Haziran Tezleri”nde de tekrar vurgulandığı gibi AKP'yi geri dönüşsüz bir yok oluşa götürecek devrimci mücadelenin örgütlenmesidir. 

Sosyalist hareketimiz ve onun bugün için en kapsayıcı örgütsel ifadesi olan Birleşik Haziran Hareketi; AKP gericiliğini bitirecek, bu özneyi siyaset sahnesinin dışına çıkaracak ve yeniden meşruiyet elde etmesini engelleyecek kararlılık ve sertlikte bir mücadeleye öncülük etmeli, kampanyalarla, suçlarının hesabını vermelerini sağlayacak siyasi ve hukuki girişimlerle hem sokağı hem yargıyı ve hem de Meclis'i zorlamalı, kendi siyasal varlığını (sosyalist hattını) olası erken seçime kadar “birleşik” olmanın ötesinde “etkili” ve “toplumsal” bir güce dönüştürmelidir... HTKP'nin seçimin hemen sonrasında ortaya koyduğu siyasal söylem ve eylemliliğin adı olan “AKP'yi yalnız bırakın” tavrı, anlamlı ve etkili bir ilk örnek olarak görülebilir...

Ve yine “FKF Tezleri”nde vurgulandığı gibi, Haziran İsyanı'na giden sürecin sonunda ortaya çıkan, en son 7 Haziran günü sandıkta da kendisini gösteren “Haziran kuşağı”, solu toplumsal ve etkili bir özneye dönüştürecek en önemli güç, en değerli hazinemizdir...