23 Nisan mı, 1 Mayıs mı?

Hangisi çocukların bayramı? 23 Nisan mı 1 Mayıs mı? Aralarında yalnızca 1 hafta var. Her ikisinin de tarihsel boyutunu bir yana bırakalım, genel olarak ne anlam ifade ettiğine bakalım önce. Cumhuriyet kavramını, ulusal egemenlik kavramını geleceğimiz olan çocuklara miras bırakmak, içini doldurarak daha ileriye taşımak bir yandan. Diğer yandan ise geçmişimiz ve geleceğimiz, kendi kurtuluşu tüm insanlığın kurtuluşu olacak olan işçi sınıfı, onun birlik, mücadele ve dayanışma günü.

Her gün onlara ait olsun diyoruz ama 23 Nisan o veya bu şekilde çocuklara ait bir gün. Çocukları konuşuyoruz, ama maalesef hiç de iyi şeyler konuşamıyoruz. O veya bu şekilde onların günü, onların gündeminin, onların güzelliklerinin, gülüşlerinin, oyunlarının, şakalarının, komikliklerinin gündemde olduğu, olması gereken bir gün.

Ya 1 Mayıs? Onların günü değil mi? Hayır! Değil, onların annelerinin babalarının, teyze, amca, hala, dayı veya abilerinin ablalarının günü, onların değil! Kavramsal olarak tamam, onların da günü diyebilirsiniz evet. Ama lütfen biraz beklesinler, 18 yaşlarını sağlık ve mutlulukla görsünler, 18 yaşına kadar çalışmasınlar, okusunlar, oynasınlar, gülsünler eğlensinler ama işçi olmasınlar! 23 Nisan onların günü olsun, 1 Mayıs ise işçilerin, işçi sınıfının günü, çocuklarımız biraz beklesinler…

Evrensel Gazetesi’nden Sefer Selvi’nin karikatürü binlerce sayfa yazıya değmiyor mu? 23 Nisanları bir çocuk gibi kutlayamayan, işçi olmak zorunda kalan, iş cinayetlerinde ölenleri tek bir karede anlatmıyor mu?

Düşünün tarih 23 Nisan 2018. İnsanlık ilerlemiş, bilim ve teknoloji kapitalizmin ilk doğduğu günlere nazaran sıçradıkça sıçramış, ama 23 Nisan 2018’de 15 yaşındaki bir “çocuk işçi” inşaatta yaşamını yitirmiş. 15 yaşında yazmaya utandığımız ifadeyle bir “çocuk işçi”  Van'da inşaatın 3.katında çalışırken elindeki inşaat demirinin elektrik tellerine teması sonucu ölmüş. “Çocuk işçi” Kadir’i kurtarmaya çalışan 57 yaşındaki babası Hasan da yaşamını yitirmiş.

Günde 12 saat, haftalık 100-150 TL ücretle çalışan, her ay en az 5’ini yitirdiğimiz çocuklar, “çocuk işçi”ler resmi kayıtlara göre 2 milyona ulaşmış. Bu 2 milyonun %78’i kayıt dışı çalışıyor, geri kalan da çıraklık, mesleki eğitim vs. adı altında kayıt altına alınıyor (!)

Eğitim Sen’in verileri korkunç tabloya işaret ediyor. Eğitim, istismar ve benzeri konulardaki verileri bu yazının dışına bırakırsak, salt çalışma yaşamına odaklanırsak bile korkunç tabloyu görüyoruz:

* Türkiye’de Çocuk İşçi Sayısı 2 milyona yaklaştı 

* Çalışan her 10 çocuktan 8’i kayıt dışı olarak çalışıyor.

* Türkiye’de çocukların yoksulluk oranı yüzde 25.3 iken, AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında yoksulluk oranı en fazla olan ülke konumunda.

* Mesleki eğitim alan özellikle turizm sektöründe uzun saatler çalıştırılan stajyerler, yani ‘çocuk işçiler’ ve çocuk işçiliği sayılabilecek uygulamalar ile çıraklık eğitimi alanlar resmi olarak çocuk işçi sayılmamaktadırlar.

* 2012 yılında 601 bin olan 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı, 2016 yılına gelindiğinde 709 bin olmuştur.

* 2016 TÜİK verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışı çalışmaktadır.

* 2018 yılında “15-16 ve 17 yaşında olan üç çocuk çalışırken hayatını kaybetti ve ölen çocukların üçü de tarım emekçisiydi.

Bu ülkede 1 Mayısları tabii ki çocuklarımızla da kutlayacağız, ama çocuklarımızı emek cehenneminden kurtaracak, çocuk işçilik denen insanlık suçunu tarihin çöp kutusuna atacağız. Sözümüz olsun…