2021’in sonunda kendime soracağım sorular

Okurlar, 31 Aralık ve 1 Ocak günleri, geçmiş yılın muhasebesi ya da gelecek yıldan beklentiler konulu yazılarla çokça karşılaşmıştır. 

Bu yazı da benzer bir amaçla yazılıyor. Başlık biraz fazla öznel görünse de, niyet öyle değil. Sosyalistlere, sorunlarımız üzerine hep beraber düşünme çağrısı da denebilir.

Basit sorularla yetinmek istemedim. Zihnimi ve elimi, yanıtlanması kendi açımdan dahi zor olan sorulara ittirmeye çalıştım. Diğer türlüsü kolaya kaçmak olurdu. Öyle yapmayayım, öyle yapmayalım istiyorum. İçinde yaşadığımız yeni dünya zaten buraya sürüklüyor. “Düşünme, yap” diyor. Ve görüyorum ki, düşünmeden yapan, sıradan olana yönelen, yön veremiyor. Sosyalistlerin ise önce kendilerine, kendi davranışlarına ve sonra topluma, ülkeye, dünyaya yön vermeyi düşünmeye, artık, başlaması gerekiyor. 

Bu soruları isteyen şimdi, bugün sorsun. İsteyen, bir yıl bekleyip öyle... İsteyen de, başka, alternatif, apayrı sorularla çıksın kendisinin karşısına. Ama ne olursa olsun, sorsun.

Anlaşıyorsak, başlayalım...

Toplumsal karşılığının farkında mıydın?

Üzerine düşündüklerin, yaptıkların ve eylediklerin toplumsal bir etkide bulunma, eş-dostun ötesine geçecek bir yankı yaratma gayesi taşıyor muydu? Kendi söz ve eylemini toplumsal ölçekte mi sınadın? Çevrendekilerin övgü ya da yergisi, tatmin olman için sana yetti mi? 

Sosyalistler olarak, belki son 40 yılda en çok toplumsal ölçeğe yabancılaştık. Yediğimiz darbeler, varlık-yokluk sorunsalıyla boğuşmamız, belki doğal olarak, kendimizle çok ilgilenmemize neden oldu. Sosyal medya çağı da, bizi belki farkında bile olmadan kendi mahallemize daha çok gömdü. Konuştuğumuz ortamın, konuşma araçlarımızın özelliklerini yanlış anladık. Mahallemize, sokağımıza, belki yan odamızdakine konuşur, oradan aldığımız tepkiyle yetinir olduk. 

Yaptıkların ya da söylediklerin kime, ne fayda sağladı?

Sosyalistsen, siyasetle ilgileniyorsun. Siyasi mücadelenin asli görevlerinden biri, belki de en önemlisi, bir fayda sağlamak. Faydayı, illa olumsuz yönüyle anlama. Birinin duyulmayan sesini yükseltmek, bir başkasına çare olmak, diğerinin yalnız kalmamasını sağlamak, yardım elini uzatmak, deneyimlerini aktarmak, direnci artırmak, dayanışma sergilemek...

Sosyalizm, topluma yön vermek isteyen tüm ideolojiler gibi, toplumsal bir fayda yaratabildiği dönemlerde kitleselleşti. Evet, bu “fayda”nın klasik araçları belki elimizden alındı. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, yerel yönetimler, siyasetin yol ve yöntemleri tahrip edildi, dağıtıldı. Ama, ihtiyaç icadı doğurmuyor mu? Gerçekten, ihtiyaç duyuyor musun?

Hakikatin peşinde miydin?

Anlamaya mı çalıştın, yoksa ezberlere mi takıldın? Okudun mu, araştırdın mı, derinleştin mi yoksa izledin mi? Genelde ne deniyorsa ona mı bağlandın, onun bayraktarı mı oldun?

İnternet “gazeteciliği”, sosyal medya alışkanlıkları bizi kolay okunur olana, birkaç saniye bakıp algılanabilir olana yöneltti. Aynı içeriğin binlerce versiyonu zihnini meşgul edip durdu ve senin “gerçeğin” de o oldu. Farkında mısın, artık, bir konuyu daha az derinlemesine irdeliyorsun. Görüyorsun ama bakmıyorsun... Gördüğün sana yetiyor. Gördüğün yettiği için, “Neden?” demiyorsun, "Nasıl?” diye sormuyorsun. Daha kötüsü, “Bu çok uzun, nasıl okuyayım...” diye içten içe yakınıyorsun. Daha da kötüsü, kolay tüketilir olanın “daha iyi”, “daha doğru” olduğunu düşünmeye başlıyorsun. 

Oysa, değişip dönüşeni, gelmekte olanı anlayamıyorsun. “Gençlik” ya da “işçi” ya da “mağdur” senin için ekran filtresinden süzülüp gelen artık; şahit olduğun, yanında olduğun, tanıdığın bir kategori değil bunların hiçbiri. Yanında değilsen, hakkında okumadıysan, üzerine çalışmadıysan bilemezsin. Bilmiyorsan, fikir beyan edemezsin. Hayatlarına ilişkin bir önermede bulunamazsın...

Elemek mi istedin, dönüştürmek mi?

Sen de mi, toplumu, altı veya üzeri çizilecek insanlar olarak kategorize etmeye başladın? Yaratmak istediğin “tertemiz” odanın kapısında durup insanları elemeye, “kötüyü” atıp, “iyiyi” almaya mı çalıştın?

Sosyalistsin; egemen sınıfın ideolojisinin, toplumda egemen ideoloji olduğunu bilmen gerekir. Sosyalistsin; başta kendin olmak üzere, insanın dönüşümüne, ilerlemesine inanmış, buna baş koymuş olman gerekir. Tartışman, değiştirmen, ikna etmen veya ikna olman gerekir. Örgütlü davranışın temelinde kolektivizmin yattığını unutmuş olamazsın. Örgüt biçimini, işlevini, onu nasıl yeniden üretebileceğini sorgula ama özünü, yani kolektivizmi ve dönüştürme eylemini değersizleştirme...

Gelişmekte olana, geliştirebileceğine, ileriyi zorlayana güç verdin mi?

Evet, bütün bir sistem seni böyle düşünmeye zorluyor, içsel dürtülerin seni buna itiyor, biliyorum ama dünya senin çevrende dönmüyor. Tek doğru, tek güzel senin aklındakiler veya yaptıkların değil. 

Sosyalizmin büyümesi, gelişmesi, kitleselleşmesi de herkesin bulunduğu yerde durarak konuşmasıyla ya da eylemesiyle olmayacak. 
Eşitsiz bir gelişim olacak, kanun bu... Birileri öne çıkacak, kimi işleri daha iyi yapacak. Belki senin aklına gelmeyeni bulacak, belki şans ona gülecek ama bir şekilde ilerleyecek. Bu basit bir iş de olabilir, bir büyük hareket, bir yeniden derleniş de. Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selam vermekle yetinme, güç ver.