2 Temmuz’da yakılanlara mektup...

22 yıl önce Sivas’ta Madımak oteli ateşe verildiğinde içerideydiniz. Dışarıda yobazlar “yakın yakın” diye bağırarak tekbir getiriyordu.

Dumanlar ve ateşler içinde kaldınız. Otelin merdivenlerinde kendinizi savunmak için elinize geçirdiğiniz fırça sopasıyla güvercin tedirginliğiyle bekliyordunuz.

Devlet gelmedi. Ölüme terkedilmiştiniz.

Siz daha Sivas’a varmadan, gizli eller bildiri dağıtıyordu, gericileri galeyana getirmek için.

Hatırladınız mı?

Benzin bidonlarını getirdiler, oteli ateşe verdiler... Siz içerideydiniz, biz dışarıda.

Daha çok gençtim. Televizyon başında çaresiz olayları anlamaya çalışıyorduk. Sivas’ın yanı başında bir ilde elimiz kolumuz bağlı idi.

Kara haber geldiğinde evimizde korkunç bir sessizlik oldu; annemin feryatları bozdu bu sessizliği. Anadolu’nun kavruk tenli kadını, annem, dizlerine vururken içimizden büyük bir şey  kopmuştu. Karanlık bir boşluk gibi, geleceği düşündük.

Ateşler içinde bu ülkenin aydınlık insanlarının topluca yakılmasına ilkokul mezunu olmayan annemin kopardığı feryadı hiç duyamadınız. Ben de sizin feryadınızı duyamadım...

Ama biliyordum, sizin feryadınız annemin dizlerine vururken koparttığı feryattı!

Yanınızda olamadık, yobazları yenemedik, hesabınızı soramadık. Sokaklara çıktık, bu katliama karşı yürüyüşler düzenledik. Ancak...

Yıllar geçti aradan. Sizi yakanların avukatlığını yapanlar iktidara geldiler. Ülkemizi daha da karanlığa boğdular. Önleyemedik. Yakanlar, Türkiye’yi de karanlığa boğmak için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar hala...

Ülkemizi karanlığa boğmak isteyenler, Suriye’yi de karanlığa boğdular. On binlerce insanı katleden gericilere silah verdiler, para verdiler, yardım ettiler. Sivas’taki yobazların ateşi, bugün Suriye’de yükseliyor.

Sizi benzin bidonlarıyla yakanlarla aynı zihniyete sahip olan Suriye’deki gericiler kafa kesiyor, insanların kalbini çıkartıp yerken fotoğraf çektiriyor, her yere bombalı saldırılar düzenliyorlar.

Arkalarında büyük güçler var, para onlardan katliam bunlardan...

Düşünüyorum, Sivas’ta sizleri yakanların arkasında kim vardı diye? Bulamadım, belki siz bulutların üzerinden gülümseyerek bakıyorsunuz, gerçekleri görüyorsunuzdur.

Ülkemizi adım adım teslim aldılar. Aydınları hapse attılar, hak ve hukuk ayaklar altına alındı, kadın cinayetleri arttı, hırsızlıkta ve rüşvette geri kalmadılar, Diyanet İşleri Başkanı’nın altına mersedesler çektiler, okulları haremlik selamlık hale getirdiler, zorunlu din dersinin yanına iki ders daha koydular, türbanı özgürlük adıyla Meclis’e soktular...

2 Temmuz günü, 1993 yılında, Sivas’ta yanınızda olamadık... Ama o karanlık günden sonra siz hep bizim yanımızdaydınız. Biliyorduk, hissediyorduk.

Sonra yeter dedik, sokaklara çıktık bir Haziran günü. Hem de tek başımıza değildik, milyonlarca insan olarak...

Sizi hiç unutmadık.

Sakın üzülmeyin, asla kederlenmeyin. 2 Temmuz günü yalnız başınaydınız.  Şimdi gericilerin ateşi ve dumanı içinde sizin ve ülkemizin nefesini kesenlerin karşısında milyonlar olarak varız. Milyonlarca insan sizinle birlikte, ülkemizin nefesinin kesilmemesi için ayağa kalktı, bilesiniz.

Mutlaka kazanacağız biliyoruz. Sizin feryadınız bugün ülkemizin feryadı oldu.

Sivas’ta bir çıra gibi yanan sizlerin ışığı ülkemizin aydınlık geleceği olacak!

Işıklar içinde yatın!

22 yıl sonra bu mektubu sizlere nasıl ulaştıracağımı bilemedim. O yüzden zarflamadım, pullamadım. Bu pulsuz mektubun gideceği milyonlarca adreste, biliyorum, sizlerin resmi asılı; kesin elinize geçecektir.

Son söz olarak, bu memleket bizim; gericilere, yobazlara, emek düşmanlarına bırakmayacağız. Söz veriyoruz!