13 yıl pişti de geldi

Bankacılık sisteminde, toplam kredilerin mevduata oranı yüzde 120'ye ulaştı. Borçla büyüme olarak tanımlanabilecek 12 yıllık bir süreç, şişkinlik sinyalleri vermekte. Bankalar toplayabildikleri mevduattan daha fazla kredi kullandırmak için hangi kaynağı kullanıyorlar? Yurt dışındaki bankalardan kredi kullanıyorlar. Türk Lirasının zayıflamasıyla birlikte kur riskinin pahalı hale gelmesi, bankaların elini kolunu bağladı. Geçen yıl 15 milyar dolar civarında dış borç bulan bankacılık sistemi, bu yıl 10 milyar dolar borçlanabildi, yani net dış borçluluğunu azalttı. Bankaların sermaye yeterliliği, şirket ve hanelerin kredi talebi ve halihazırdaki borçluluk oranları, artık yeni kredi şişmesiyle büyünemeyeceğini göstermekte.

Verilen fazladan kredinin bir bölümü, devlet borçlanmasındaki azalma nedeniyle devlet tahvillerinden açığa çıkan kaynaktan kullanıldı. Tek atımlık baruta benzetilebilecek bu kaynak tükenmiş bulunuyor. İnşaat ve enerji sektöründe kredi şişkinliğinin ve durgunluğun yarattığı sorunlar yetmiyormuş gibi şimdi buna Rusya kaynaklı turizm ve tarım sektörü problemleri de eklendi. Dört büyük sektör paralize olmuş vaziyette.

Dünyada bu sırada 2008 krizinin devamı sayılabilecek yeni perdeler açılmakta. Sekiz yıl önceki şoktan çıkışta merkez bankalarının sıfır faizle borç değiştirme operasyonunun ve Çin’in yatırım hamlesinin rolü çok çok büyüktü. Şimdi her iki konuda da film geriye sarmak zorunda. Çin'deki yavaşlamanın kaynak fiyatlarını ucuzlatmasıyla OPEC'in petrol üretiminde beklenen kısıntıyı gerçekleştirmemesi üst üste geldi. Kapitalizmin kaynak ihracatçısı zayıf halkalarında krizin yeni bir evresini başlattı bile.

Bu hafta başında petrol fiyatlarının yeniden 40 doların altına geldiğini görüyoruz ve bu kez 30-35 dolara kadar gerileme ihtimali yüksek. Yapılan son çalışmalarda, dünya ticaretindeki durgunlaşma eğiliminin en önemli nedeninin, kaynak ihracatçısı ülkelerin döviz gelirlerindeki sert düşüş olduğu ortaya çıktı. Sadece Venezuela ve Rusya değil, İran, Güney Afrika, Malezya, Avustralya, Afrika ve çoğu diğer Latin Amerika ülkesi de krize doğru dört nala koşar bir görüntü sergiliyor.

Sermaye akımlarının "evine dönme" çağrısı olarak ABD faiz yükseltme süreci de başlamak üzere.

Tüm bu koşullar altında "reform yapacağı" beklentisini karşılamaya çalışan, panik içinde darmadağın ettiği AB'ye yakınlaşma hikayesini yeniden canlandırmaya çalışan hükümetin daha ilk mevsiminde üç yıllık patinajdan sonra geriye kaymaya başlamayı engelleyemeyeceği hızla kesinleşmekte.

AKP döneminin, yani beton ve borçlanma dayalı büyümenin 2013 yılında sona ermesi, Ortadoğu'da boyundan büyük işlere kalkışmanın önemli itkilerinden biri oldu. Bunların bu kadar hızlı bir biçimde başarısızlığa uğramasıyla elde tek kalan, sıcak çatışma riskleri ve AB'ye karşı koz olarak kullanılan göçmen politikası.

Tahvil piyasasında faizler, yaratılan suni beklentilerin aksine, seçim sonrasında yüzde 9,5'tan 11'e doğru sert bir şekilde yükseldi. Hem de RTE korkusuyla gösterge faiz 7,5'ta bırakılmasına rağmen! Türk Lirası da bu faiz hareketin devam edeceğini gösterircesine zayıflamaya devam ediyor. Çekirdek enflasyon, tahminlerden fazla yükseliyor, çünkü döviz kurunun zıplattığı maliyetler, durgun ekonomide ayakta kalabilmek için patronların düşen satışları göze alıp zam yapmalarını zorunlu kılıyor.

1 Kasım seçimlerinden sonra TL, dolar karşısında yüzde 10, avro karşısında yüzde 5 değer kaybetmiş durumda. Aslında yurt dışından nakit akışına bakıldığında hem iyileşen ticaret dengesini, hem de kaynağı belirsiz yıllık 8 milyar dolar seviyesinde bir nakit girişini görüyoruz. Bu koşullar altında normalde TL’nin değer kazanması gerekirdi. Ama sıcak para kaçışı gibi AKP tarihinde görülmedik bir olgu var ortada. Teknik olarak net portföy yatırımlarının ekside olması anlamına geliyor.

2016 yılında kur, enflasyon, faiz artmaya mahkum. Ticari durgunluk sürmeye mahkum. Bu kasılma ve kötüleşme durumunun "tek adam siyaseti"ni nerelere götüreceği belli değil. Türkiye karşısında Suriye-Irak-İran ve Rusya'dan oluşan bir düşman komşular bloku belirdi ve dış ticarette yeniden Avrupa'ya mahkumiyet başladı.

Sınır ticaretinin neredeyse sona ermesi, kredilerin doygunluğa ulaşması, saydığım sektörlerdeki sorunların çığ gibi büyümesi… gelecek hafta ABD merkez bankasının büyük olasılıkla başlayacağı faiz artırımı öncesi Türkiye "hazır" hale geldi!