Ülkemizde “Geleneksel müzikler” ve “Klasik Batı Müziği” üzerine bir dönem çok büyük tartışmalar yaşanmıştı. Aynı dönemde belirli ölçülerde bir “Avandgarde” (öncü) müzik tartışması da vardı. Sanat hayatı geriye doğru ilerleyince, klasik müziğin gerekliliğinin tartışıldığı bir toplum olunca, gündemden de düştü ne yazık ki.
Müzik için müzik veya toplum için müzik tartışmalarının orta yerinde duran bir akım olarak halen çağdaş müziği etkileyen son derece önemli bir konumdadır. Ekspresyonist müzik, “kültürlü” olanlarımızın bile anlamadan reddedebildiği veya geleneksel müzik zevkinden geçen birinin çok sesli müzik kültürünün bu özel türünü anlaması, kavrayabilmesi zor olan spesifik bir alanıdır. Sadece bir “duygu” yoğunlaşması değil, aynı zamanda bir teori ve matematiği de vardır.
20. yüzyılın başlarına gelindiğinde müzik tarihinde göz alıcı bir değişiklik meydana geliyordu. Arnold Schönberg, yaklaşık olarak 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar geçen süre içerisindeki gelişim sonucunda tükenen “tonal” sistemi, (majör ve minör akorların ilişkilerine dayanan müzik sistemi olarak basitleştirmeye çalışalım) geliştirdiği “atonal” sistem ile sonlandırıyordu. Bu arayışlar 1908 yılında başlar, önce serbest atonal parçalarla başlayan denemelerini 1920’lerin başında sistematize ederek “12 ton” müziğinin kuramını geliştirmiştir. Bu kurama göre, do’dan do’ya olan 12 ses, birbirlerine üstünlük sağlamayacak şekilde eşitlik ilkesiyle sırayla getiriliyordu. Ancak aşağıdan yukarıya veya tersi değil, karışık sıra ile. Do’dan do’ya tüm seslerin art arda çalınmasıyla oluşan kromatik dizideki 12 ses, bu sistemin de temel taşıydı. Ancak birbirleri ile sıra ilişkisi dışında bağlantısı olmadan, eşit olarak art arda getiriliyordu, hiçbir tanesi özel ağırlık kazanmıyordu.
“Klasik” ses sistemindeki (tonal sistem) Tonik-Dominant ilişkisi, (Eksen-Çeken) ilişkilerinin yerine, işlevsizdi 12 ton sistemindeki sesler. 12 Ton Sistemi’ndeki aralıklar ve akor kuruluşlarının benzerliği dikkat çekicidir. Tonal sistemdeki Majör, minör 5’li akorlar yer almamaktadır. Yatay ve dikey kuruluşta (kontrpuan ve armoni) ender olarak uyuşumlu sesler üst üste gelir. 12 Ton müziğindeki ses materyali, yatay-melodik veya dikey-armonik olarak kullanılır.
12 Ton müziği yaratılırken temel kural, bir sesin diğer 11 sesin çalındıktan sonra tekrarlanmasıdır. Besteci’nin ses malzemesi olarak kullanmak için seçtiği seslere “Dizi” veya “Ana Dizi” denir. 12 Sesli bir dizi, sadece ana şeklinde kullanılmaz. Aynası, sondan başa (Krebs) ve aynasının da ters çevrildiği formlarıyla birlikte kullanılır.
Belki bu sistemleri daha farklı bir yazının konusu olması gerektiği için açmıyorum, ancak yukarıda geçen yöntemler birleştirildiğinde 12 tonlu bir dizinin permutasyonları ile yaklaşık yarım milyona yakın ihtimal ortaya çıkar ki, her bir dizinin yeni bir müzikal ifade olduğunu da düşünürsek, çok zengin bir malzeme ortaya çıkmaktadır. Tabii bu kadarla sınırlı değil, melodi oluşturulurken ritm de önemlidir. Ritm parametresini de eklediğimizde 12-Ton’da ortaya çıkarabileceğimiz malzeme neredeyse sonsuza ulaşıyor…
1920’li yılının imkanlarını, henüz bilgisayardan destek almadan beste yapıldığını düşünürsek müzikçilerin matematik bilgisinin de ne kadar önemli olduğunu düşünebiliriz. Müzik yaratıcılarının, müzikseverlerin hissettikleri duyguları matematiksel olarak da yeniden yapılabilen insanlar olmaları gerektiğini savunuyorum.