12 soruda Türkiye’de iş gücü piyasaları

Türkiye İstatistik Kurumu 1998 yılından beri “Hanehalkı İşgücü Anketi” düzenlemektedir. Anket 44.000 hanehalkına uygulanmaktadır. Bu anket ile bir hanehalkına dahil tüm bireylere ait başta yaş olmak üzere cinsiyet, eğitim durumu, hanehalkı reisine yakınlık gibi demografik bilgiler toplanmakta ve 15 ve daha yukarı yaştaki bireylere ise işgücü durumunu saptamaya yönelik sorular sorulmaktadır. Anketten elde edilen bilgilerle işsizlik oranı hesaplanabilmektedir. Anket önceleri ayda bir uygulanırken, 2014 yılından itibaren haftalık uygulanmaya başlamıştır. Anketlerin haftalık yapılması, hesaplama kalitesinin artırılmasına ve mevsimsel farklılıkların daha iyi izlenmesine katkı sağlama amacı taşımaktadır.

 

Soru: Anketi düzenlemenin temel amacı nedir?

Cevap: Amaç, istihdam edilenlerle ilgili iktisadi faaliyet, meslek, işteki durum ve çalışma süresi; işsizlerle ilgili ise iş arama süresi ve aradıkları meslek (ya da iş) ve benzer özellikleri hakkında bilgi derlemek; böylelikle Türkiye işgücü piyasasının özellikleri hakkında bilgi sağlayan temel veri kaynağını oluşturmaktır. Ankette nüfusumuz ‘Kurumsal olmayan nüfus’ ve ‘Diğerleri (Kurumsal)’ olarak ikiye ayrılır. Kurumsal olmayan nüfus, ‘Üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane); huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler’ dışında kalan nüfustur.

 

Soru: Kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ve işgücü nedir?

Cevap: Kurumsal olmayan nüfus içerisinde yer alan 15 ve daha yukarı yaştaki nüfustur. Bu nüfus, işgücünde olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır. İşgücü, istihdam edilenler ile işsizler toplamından oluşur.

 

Soru: İşgücü piyasasının temel göstergeleri nelerdir?

Cevap: İşgücü piyasası gelişmelerini izlemek amacıyla üç temel işgücü piyasa göstergesi kullanılır. Bunlar, işsizlik oranı (İO); istihdam (istihdam-nüfus) oranı (İNO) ve işgücüne katılma oranıdır (İKO). İşsizlik oranı, işsiz sayısının işgücüne oranı iken; İstihdam oranı, istihdam edilenlerin, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfusa oranıdır. Nihayet, işgücüne katılma oranı da çalışma çağındaki nüfusun, işgücü içerisinde yer alanlarının yüzdesidir ve işgücünün çalışma çağındaki nüfusa oranlanmasıyla bulunur. İKO ile İNO birbirine benzer görünse de, biribirine karıştırmamakta yarar vardır. Her iki oranın paydası aynı olsa da payları farklıdır. Bu nedenle İNO’yu, nüfusun çalışan oranı; İKO’yu ise nüfusun çalışmak isteyenlerinin oranı olarak düşünmek daha doğru bir yaklaşım olur.

 

Soru: Yayımlanan aylık işsizlik oranları neyi yansıtır?

Cevap: Türkiye’de yayımlanan aylık işsizlik oranları üç ayın ortalaması alınarak hesaplanıyor. Örneğin, 2020 yılı Temmuz ayı için açıklanan %13,4’lük oran, 2020 yılı Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları ortalamasını vermektedir.

 

Soru: Kime işsiz denir?

Cevap: Çalışma çağındaki bir kişinin işsiz sayılabilmesi için, ‘referans dönemi’ içinde istihdam halinde olmaması (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) ve son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olması gerekir1. ‘Ayrıca, üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlamak ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksiklerini tamamlamak amacıyla bekleyenler’ de işsiz olarak adlandırılmaktadır.

 

Soru: Kimler işgücüne dahil değildir?

Cevap: Yukarıdaki işsiz tanımına uymayanlar ile istihdamda yer alamayan 15 ve daha yukarı yaşta kurumsal olmayan çalışma çağındaki kişiler işgücüne dahil değildir. Bu grup içerisinde, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, mevsimlik çalışanlar, ev işleriyle meşgul olanlar, bir öğrenim kurumuna devam etmesi nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişiler, bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olduğu için iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan emekliler ile bedensel özür, hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan çalışamaz halde kişiler ile ailevi ve kişisel nedenler ve bunun dışındaki diğer nedenler ile iş aramayan ve işbaşı yapmaya da hazır olmayan kişiler yer alır.

 

Soru: İş aramayıp çalışmaya hazır olanlar kimlerden oluşur?

Cevap: Bunlar, daha önce iş aradığı halde bulamayan veya kendi niteliklerine uygun bir iş bulabileceğine inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerden oluşan ‘iş bulma ümidi olmayanlar’ ile ‘mevsimlik çalışma, ev kadını olma, öğrencilik, irat sahibi olma, emeklilik ve çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayıp ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten’ kişilerden oluşur.

 

Soru: İşsiz sayısını ve işsizlik oranını hesaplamakta TÜİK doğru bir yöntem kullanmakta mıdır?

Cevap: Bu sorunun yanıtı, ne yazık ki, hayırdır. Bir kere işsizlik istatistikleri sadece bizde değil diğer ülkelerde de en fazla tartışılan istatistiklerden biridir. Bu tartışma büyük oranda işsiz sayısını ve işsizlik oranını hesaplamada kullanılan yöntemden kaynaklanmaktadır. TÜİK’in uyguladığı yöntemde, yukarıda da belirttiğimiz gibi, sadece aktif olarak iş arayanlar “işsiz” olarak değerlendirilmektedir. Çalışabilecek durumda olan, ancak referans döneminde (anketin yapıldığı tarihte) aktif olarak iş aramayanlar “işsiz” sayısı içerisinde yer almaz. İş bulma ümidini kaybedenler ile yarı-zamanlı çalışanlar bunun en güzel örneğidir. İşsiz olarak değerlendirilemeyen bu “gizli” işsizlerin sayısı, anket sonucunda işsiz kabul edilenlerden çok daha fazla olması nedeniyle, açıklanan işsizlik rakamları (açık işsizlik) en yakıcı iktisadi ve sosyal sorunumuz olan işsizliğin gerçek boyutunu ortaya koymaktan oldukça uzaktır. Bu nedenle üzülerek belirtmem gerekir ki, Türkiye’de gerçek işsizlik ile açıklanan işsizlik arasında çok büyük farklar oluşmaktadır. Ayrıca aylık işsizlik oranının, üç ayın ortalaması olarak hesaplanması da beraberinde önemli sorunlar getirmektedir. Bir kere, Koronavirüs aylarında olduğu gibi, bir aydan diğerine hızla değişen koşullar sözkonusu olduğunda, üç ay ortalaması olarak aylık işsizlik oranını almak, işsizliğin gerçek boyutu konusunda eksik sonuçlar verecektir.

 

Soru: Kurumsal olmayan nüfusun işgücü görünümü nasıldır?

Cevap: Bu soruyu yanıtlamak için aşağıdaki tabloyu ve grafiği esas alıyoruz.

1 “2014 yılı öncesinde iş arama kriterinde referans dönemi olarak ‘son 4 hafta’ yerine ‘son 3 ay’ kullanılmaktaydı”.

 

Tabloda gördüğümüz bazı önemli gelişmeler şunlardır: Nüfusumuz ve çalışma çağındaki nüfusumuz artarken işgücü aynı oranda artmıyor ve hatta Temmuz 2020 itibarıyla önemli düşüş var. İnceleme döneminde istihdam oranı yatay seyretmekte ya da düşmekte ve işsizlik oranı artmaktadır. Son aylarda ise, ne hikmetse (!) hem çalışan sayısı hem de işsiz sayısı azalmaktadır. Bu çelişkiyi açıklamak için, İKO’nun 2019 temmuz ayındaki düzeyi olan %53,8 düzeyinde kalması durumunda, işsizlik oranındaki artışın ne olacağına bakmamız yeterlidir. Temmuz 2020’de çalışma yaşındaki nüfusumuz 62,6 milyon kişi ve 2019 Temmuz ayı İKO oranı (%53,8) ile işgücü sayısı 33,7 milyon kişi olacaktı. 2020 Temmuz ayında istihdam edilen kişi sayısı 27,2 milyon kişi olduğu için, ikisi arasındaki fark olan 6,5 milyon kişi işsiz olacaktı. Bu durumda işsizlik oranı %19,3 olarak gerçekleşecekti. Bu basit hesap bile ülkemiz açısından bugünlerde istihdam oranındaki gelişmelerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Zaten aşağıda yer alan grafik bu çelişkili durumu açıklamakta ve özellikle işgücüne katılma oranı ile işsizlik cephesindeki gelişmelerin vahametini ortaya koymaktadır.

Grafiğin işgücü piyasası ile ilgili bize sunduğu en önemli bulgu, istihdam ve işgücüne katılmada ortaya çıkan yatay eğilim ve 2019 sonrası hızlı düşüş ile işsizlik oranlarındaki katılaşmalar ve artışlardır. Bu durum istihdamdaki gelişmeler ile oldukça tutarlı olmaktadır ve istihdamdaki gelişmeleri yakından izlememizi gerektirmektedir.

 

Soru: İstihdam gelişmelerinin görünümü nasıldır?

Cevap: Bu soruyu yanıtlamak için herbir göstergenin zaman içerisinde nasıl değiştiğine bakmak gerekir.

Grafiğin bize verdiği en önemli mesaj beşerî kaynaklarımızı etkin bir biçimde kullanamadığımızdır. Daha iki yıl önce Temmuz ayında %48’ler düzeyinde seyreden istihdam oranımız, Temmuz 2020’de %43,5’e düşmüştür. Yani bir yandan nüfusumuz artarken, istihdam ettiğimiz insan sayımız da düşmekte ve bu da doğal olarak üretimde düşüşler biçiminde karşımıza çıkmaktadır. İstihdam edilen insan sayısı azaldıkça fakirleşen, evine ekmek bile götüremeyen insan sayısı artmakta ve işsizlik sorunu da en yakıcı sorunumuz olarak önümüzde durmaktadır. Yani, yıllardır en önemli iktisadi ve sosyal sorunumuz olan yapısal yüksek işsizlik sorunu, Koronavirüs pandemisi sonrası dönemde daha ürkütücü bir sorun haline gelmiştir.

Soru: İşgücüne katılımın görünümü nasıldır?

Cevap: Bu soruyu yanıtlamak için aşağıda yer alan grafiği kullanıyoruz.

 

Grafikte görüldüğü gibi toplam İKO genelde yatay bir seyir izlemekte; ama 2019 Temmuz ayından itibaren düşmeye başlamaktadır. Benzer eğilim hem kadın hem de erkek işgücüne katılma paylarında da gözlenmektedir. Ekonomide sıkıntıların arttığı bu dönemlerde bireylerin işgücü piyasasından çekilme yerine işgücü piyasasına girmeleri beklenir. Bu durum kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılanların sayısındaki artış ve/veya işten çıkarılamayıp ücretsiz izne çıkarılanlar ile açıklanacak kadar basit bir durum değildir. Ayrıca, grafik bize İKO’nun Ağustos-Eylül aylarından itibaren düştüğünü; buna karşılık Şubat ayı ile birlikte yeniden yükselmeye başladığını göstermektedir. Nihayet kadın işgücüne katılma payı oldukça düşük ve giderek de azalmaktadır. Bu durum, ekonomideki daralmaların yarattığı zorlamalar yanında, kadının toplumdaki yeri konusundaki son zamanlarda ortaya çıkan radikal değişimle de ilgilidir.

 

Soru: Ne yapmak gerekir?

Cevap: Her şeyden önce işgücü piyasasında ortaya çıkan bu gelişmeler, 1980’den beri uygulanan neoliberal politikaların kaçınılmaz sonucudur. Spekülatif yönlü ve istihdam yaratmayan büyüme ancak bu kadar olacaktır. Yeni bir büyüme, yeni bir sanayileşme politikasına olan gereksinim gün gibi ortadadır. İstatistiklerle ilgili ise mutlaka hızlı ve akılcı değişmeler gerekir. Bir kere TÜİK’in bizim işgücü piyasa koşullarımızı en iyi şekilde yansıtan yeni bir işsizlik hesaplama yöntemini adapte etmesi zorunludur. Aylık işsizlik oranını üç aylık ortalama yerine aylık hesaplamak, özellikle bu pandemi günlerinde işsizlikte neler olup bittiğini daha iyi ortaya koyacaktır. Uygulanan yöntem Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun olmasına karşın, bizim gereklerimizle uyuşmamaktadır. Artık iktisadi koşullardaki ani ve önemli değişiklikler işgücü verilerini temelden etkilemektedir. Başka türlü yüksek ve kronikleşmiş işsizlik sorununu tüm yalınlığı ile ortaya koymak mümkün olmayacaktır. Potansiyelinin çok altında büyüyen bir ekonomiye, artan nüfusa, azalan işgücü ve istihdama karşın nasıl oluyor da azalan bir işsizlik var? Bu sorunun yanıtını birilerinin bize açıklaması gerekiyor.