Unutmamak gerekiyor.
Unutturmamak.
Sürekli anımsamak, anımsatmak gerekiyor.
Tekrar tekrar, biz ezberleyene ve herkes ezberleyene kadar.
Herkes 1 Mayıs’ın çalışma günü değil, çalışarak ölme günü değil, birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğunu kabul edene kadar.
Sürekli söz etmek, ayrıntılarına girmek, hakkında konuşmak, fotoğrafını zihinlere kazımak, ders kitaplarına sokmak, konuyla ilgili çıkacak yasal düzenlemelere belki de onun adını vermek gerekiyor.
“1 Mayıs 2012 günü saat 19.20 sıralarında İstanbul ili Kağıthane İlçesi Altunay Caddesi üzerinde "Arka Sıradakiler" adlı dizinin çekim arasında aralarında yaya kaldırımı ile bina arasında yer alan, çalışanlar tarafından sürekli olarak mola yeri olarak kullanılan boşlukta çalışma arkadaşlarıyla birlikte otururken sanat asistanı Selin Erdem ve Ömer Özcan'a, BES Prodüksiyona bağlı olarak işyerinde çalışan Antik Catering firması araçlarından İdris Fırat yönetimindeki 34 TH 8305 plakalı minibüs çarpmış, kazada Ömer Özcan yaralanırken, aracın altında kalan Selin Erdem ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir.”
Peki ya dün ne oldu? Yine 1 Mayıs’ta, üstelik bir çocuk işçi çalışırken yaşamını yitirdi:
“Adana’da bir mobilya atölyesinde çalışan 16 yaşındaki Ömer Faruk Sever isimli çocuk işçi, yük asansörünün kabini ile duvar arasında sıkıştı. Kafası ezilen Sever, olay yerinde hayatını kaybetti. DHA’nın aktardığına göre, Adana’nın merkez Seyhan ilçesinde Ömer Faruk Sever isimli çocuk işçi, atölyedeki mobilyaları taşımak için yük asansörüne yöneldi. Asansörün kapısını aralayan Sever, mobilyaları yüklemeye başladı. Bu sırada asansör hareket etti ve kurtulmayı başaramayan Ömer Faruk Sever, kabin ile duvar arasında kaldı.Kafası asansör kabini ile duvar arasında sıkışan Ömer Faruk Sever olay yerinde hayatını kaybetti.”
Yine dün, yine 1 Mayıs’ta bu kez bir taşeron işçisi:
“Fabrika sahasında zeminde boya yapan ve taşeron bir firmada çalıştığı öğrenilen Şevket Tabla (37); tavan vincinin kancasının çarpması sonucu ağır yaralandı. Çevredekilerin haber vermesiyle olay yerine gelen ambulansla Gemlik Devlet Hastanesine kaldırılan Tabla, ilk müdahalenin ardından Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildi. Tabla burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.”
Şimdi Selin Erdem davasını anımsamaya çalışalım bir kez daha. Unutmamak, daha fazla kişiye anlatmak için, işçilerin 1 Mayısları çalışırken ölerek değil, bir bayram coşkusuyla kutlaması için.
Dava süreci: Suçu bir kişiye at gitsin…
Bu türden olaylarda, “taksirle ölüme sebebiyet verme” suçundan kamu davası açılır. Pek azında, “bilinçli taksir”den dava açıldığı görülür. “Olası Kasıt”tan dava açılması ise (Soma örneğinde olduğu gibi) çok nadirdir ve kamuoyu baskısının bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Selin Erdem’in davası İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi 2012/1785 Esas No ile görüldü.
Davayı karara bağlayan mahkeme, suçun işlenişindeki özellikler ve taksire dayalı kusur ağırlığını da göz önüne alarak, sanık İdris Fırat’ın, ”taksirle öldürme” suçundan 4 yıl hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Sanığın bir daha suç işlemeyeceği konusunda kanı oluşmadığından cezanın ertelenmesine yer olmadığına hükmeden hakim, sanığın ehliyetine de 2 yıl süreyle el konulmasını kararlaştırdı.
Aynen, yürüyüş yolundayken bir kamyon çarpması sonucu yaşamını yitiren Şule İdil Dere davasında olduğu gibi, kusur yalnızca şoföre atıldı. Catering şirketi, prodüksiyon şirketi ve bunların sorumluları hakkında dava açılması reddedildi. Anayasa Mahkemesi’ne başvuran ailesi, buradan da sonuç alamadı, çünkü 07.11.2013 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararda Anayasa’nın 17. Maddesinde tanımlanan “yaşam hakkı” ile 36. Maddesinde tanımlanan hak arama hürriyetinin engellendiği iddialarını reddetti. İşin özeti, “işveren”lerin yargılanması talebi reddedilmiş oldu.
Halbuki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Müfettişleri "İş Kazası Raporu" düzenleyerek raporda işverenlerin kusurlarını tespit etti. Dava şu anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmış durumda.
“İşveren”in kusurlu bulunmasını bir yana bırakalım, yargılanması bile ısrarla reddedildi. Yeterli mola yeri sağlamayan, uygun denetim yapmayan, uygun kişi istihdam etmeyen (şoför 60 yaşındadır ve çoğu kez aşırı yoğun çalışmaktadır); gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerini vermeyen… (sayısız şey eklenebilir) “işveren” kesinlikle yargı sürecine dahil edilmedi. Eğer edilseydi emsal teşkil edecekti ve dizi-film setlerinde çok daha fazla denetim olacak, ceza davaları ana işveren konumundaki prodüksiyon şirketlerinin yetkililerinin canını yakacaktı.
Oyuncular Sendikası ve Sine-Sen, Selin Erdem’i hiç unutmadı. Dizi ve film setlerini “az tehlikeli” kategorisinden “tehlikeli” kategorisine çıkaran çalışmalarda da, tüm set emekçilerinin yaşam koşullarına ilişkin yapılan çalışmalarda da hep Selin Erdem anımsandı, anımsatıldı, hiç unutulmadı.
İşçi sınıfının mücadeleleri sonucunda resmi tatil ilan edilmek zorunda kalınan 1 Mayıs, fiilen tatil falan olmadı. Onbinlerce emekçi 1 Mayıslarda çalışmaya ve ölmeye devam etti dün yitirdiğimiz çocuk işçi Ömer Faruk Sever gibi, taşeron işçisi Şevket Tabla gibi.
Yalnızca kendi sektöründe değil, tüm sektörlerde “1 Mayıslarda Çalışırken Ölmek İstemiyoruz” sloganı Selin Erdem’in adıyla özdeşleşti. Ama yazının başında belirttiğim gibi, unutmamak, unutturmamak, anımsamak anımsatmak gerekiyor. Çünkü kendi günlerinde, kendi bayramlarında, Selin’den sonra 1 Mayıslarda yine işçiler ölmeye devam etti. Selin’i anmak için yapılacak en iyi şey belki de bu, unutmamak, unutturmamak, anımsamak ve anımsatmak. Ondan sonra yaşamını yitirenler için de, 2013 yılında yine 1 Mayıs’ta yaşamını yitiren inşaat işçileri Enes ve Emre’yi de, 2015’te Reşadiye’de üzerine malzeme düşen ve ölen Murat’ı da, daha dün yaşamını yitiren Ömer Faruk’u da, Şevket’i de, tüm iş cinayetlerinde yaşamını yitirenleri de… Hepsini anımsamak ve anımsatmak boynumuzun borcu olsun.