RTE "halkın oyları" ile seçildi ve cumhurbaşkanı oldu. Ama, aceleyle, "başkan" ilan etti kendini. İlk seçimde de partisi hükümet kurmak için gerekli çoğunluğu kaybetti. RTE partisinin çoğunluğu tekrar sağlayabilmesi için, koalisyon hükümetini baştan engelleyerek, tekrar seçime sürükledi Türkiye'yi. Kendi yerine bıraktığı Davutoğlu, Ortadoğu politikasının mimarlarındandı. Tam seçime gidilirken Ankara Katliamı yaşandı. Ondan hemen önce Rusya Suriye'ye doğrudan müdahale etti.
Başkan olacaktı, olamadı, bir de partisi hükümetten oldu. Dış politikası çöktü. Müslüman Kardeşler Mağrip'te, Filistin'de, Suriye'de iktidara gelecek, Türkiye yeni-Osmanlı'nın merkezi olacaktı. Müslüman Kardeşler bir tek Gazze'de var bugün.
Dış politikaları çökerken, içeride de çökmeye başladılar. Ilımlı muhafazakarlar, liberal solcular, AB'ciler, ABD'ciler, terketti AKP'yi, RTE'yi. Fethullahçılar'la kavga esas kırılmaydı. Hem kadrolarını, hem de dış bağlantılarını kaybettiler.
Kala kala, Akitti, Vakitti, Yeni Şafaktı, Havuzdu, doğrudan hükümet emrinde olan TRT, Diyanet, onlar kaldı.
AKP içeriden ve dışarıdan çevrilirken, Durkheim'in "mekanik dayanışması" dikkat çekicidir. Yüzde kırk neyse o! İhale alanlar, memuriyet elde edenler, iş bulanlar, kariyer yapanlar, gelir desteği alanlar, ucuz kredi alanlar, sermayesini büyütenler, kültürel ve ideolojik kabul duygusu yaşayanlar, gücün tadını çıkaranlar, her kim ise...Düşüş karşısında, panik halde, mekanik dayanışma içine girmişlerdir. AKP epeydir, bu dayanışmayı korumaya ve güçlendirmeye çalışmaktadır. "Karizimatik" lider, liderlik, çok daha önemli hale gelmiştir.
Bu nedenledir ki, güç, iktidar, yüzyıllık davanın tüm acıları, ihtirasları, intikam duygusu, bir mekanda kendini ifade etmeye başlamıştır. Dışarıdan Selçuklu, içeriden Osmanlı, bir ucube "Külliye". Nerede, Atatürk Orman Çiftliği'nin içinde, bitişiğinde bir alanda. Fazla sembolizm, fazla kindarlık!
Yüzde kırk civarı bir oy oranı yeterli olacak mı? Biraz aşağı, biraz yukarı... Kurtarır mı davayı, yüzyıllık mücadelesinin zaferini?
Hiç sanmam!
AKP ve RTE için o yüzde kırk oy desteği, kendileri için her ne anlama geliyorsa gelsin, ne geçen yıllarda, ne de şimdi, "hegemonik" bir içeriğe sahipti. Hegemonik bir yönetim, iktidar, Antonio Gramsci gibi yazarsak, zor'dan çok rıza'ya dayanır, sivil toplumdan beslenir. Ayrıca, ideolojik, kültürel bir liderlik gerektirir. Ne AKP'de, ne de onun "başkanı" RTE'de bu nitelikler, kısa süreli aldanmalar dönemi hariç, olmamıştır.
Tek davaları, somut olarak, İmam Hatipler ve türbandı. Oldu bittiyle, liberallerin ve liberal solun desteğiyle birlikte, kazandıkları davalardır. Ama, daha fazlasını istediler, tüm devleti, içeride ve dışarda dönüştürmek istediler. İçeride elde ettikleri, ileride tasfiyeye açıktır. Dışarıda ise, tam bir hezimetle karşılaştılar. Zaten tasfiye edildiler.
İyi de, hala yüzde kırklarda oy destekleri var, denilecektir. 1 Kasım 2015 milletvekilliği seçimleri, sadece "mecliste" ne kadar güçlü olacaklar sorusunu yanıtlayacak. 7 Haziran 2015 seçimlerinden daha fazla milletvekili, hatta, tek başına hükümet için yeterli 276 milletvekili çıkardı diyelim AKP ve RTE... Dışarıda iflas eden, içeride yalnızlaşan bir hükümet, pek hükmedemez! Elbette, daha fazla "zor", daha fazla "entrika", daha fazla "operasyon" söz konusu olabilir. Hatta, yeni sivil darbelerle muhalefet saldırıya uğrayabilir.
Ancak, bir burjuva devleti, kapitalist bir ekonomi içinde hareket edebilir ancak. Bu ekonomi ise, bir tarafta işçi sınıfı, diğer tarafta kapitalistler olmak üzere iki parçalıdır. Taraflardan biri, ya da her ikisi, müdahalesini yapar.
Sol yeterli müdahale gücünü örgütleyemezse, kapitalist taraf müdahalesini yapar. Bu müdahalenin nasıl yapılacağını şimdiden bilemeyiz. Ama, Türkiye tarihi, bu tarafın müdahalesini "askeri" yolla, ucuz ve kolay yolla yaptığını gösteriyor. Ancak, fazla "askeri" görüntü verilmek istenmeyeceğini de söyleyebiliriz. Kitleler, "sivil" görüntü için gerekli olabilecektir.
Taraflardan diğeri, işçi sınıfı, emekçiler, emeğiyle geçinenler, küçük burjuva demokratları, ön planda olup, hatta liderlik seviyesine çıkarak, halk adına da müdahale edebilirler. Hatta bu taraf, kapitalistlerden destek de bulabilir. Bu durumda, müdahalenin ideolojisi "sosyal demokrasi" olabilir. Demokratlar, sosyalistler, birlikte, müdahalelerini yapabilirler.
1 Kasım 2015 sonrası gelişmeleri yaşar ve yorumlarken, aklımıza 1848 Devrimleri de, 1871 Paris Devrimi de, 27 Mayıs Devrimi de, Kobani Devrimi de, hepsi, gelecek. 1905 sonrası Rusyasından, ya da 1930'ların Almanyasından karikatür düzeyinde örnekler de göreceğiz. Mısır'da Sisi ile Mursi de gözlerimizde canlanacak. Elbette, 1968 Avrupası, Amerikası, özellikle 2013 Haziranı, Gezi olayları da...
Yüzde kırk, biraz aşağı, biraz yukarı, farketmez. Tek başına, ya da tekrar seçim.
Hegemonik değillerdir, içeride ve dışarıda, zayıflamışlardır.
Tarihten örnekler önümüze serilecektir. Herkes, sevdiği tarihi seçsin!