Aristoteles yaklaşık 2300 yıl önce Politika’da şöyle yazıyordu: “(…) her aracımız, Daidalos'un yaptığı heykeller ya da ozanın "kendiliklerinden tanrıların toplantısına girerler” dediği Hephaistos'un tekerlekli sehpaları gibi, biz söyleyince ya da gerektiğini kendisi görerek işlerini yerine getirebilseydi — diyelim, dokuma tezgâhının mekiği kendiliğinden gidip gelse, lirin mızrabı kendiliğinden çalsaydı, o zaman ne yapımcıların işçiye gereksinmesi olurdu, ne de efendilerin köleye."1
Aristoteles’in bu satırlardaki amacı köleliğin doğal olduğunu göstermekti. Söylediklerini bugün yadırgıyor olsak da kendi çağında bu yorumun daha ilerisini doğuracak maddi koşullar henüz gelişmediğinden ondan daha fazlasını beklemek haksızlık olur. Yanıtı yanlış olsa da bin yıllar öncesinden Aristoteles’in doğru işaret ettiği soruna bugün, maddi koşullar yeterince geliştiğine göre doğru yanıtı verebiliriz: Biz söyleyince çalışan makinelerimiz, gerektiğini kendisi görerek işlerini yerine getirebilen yapay zekayla donanmış araçlarımız, robotlarımız var olduğuna göre ne köleye gereksinmemiz var, ne kölelik koşullarında çalışan işçilere, ne sömürüye, ne de efendiye. Yani aslında bugün gündüzlerinde sömürülmeyen ve gecelerinde aç yatılmayan insanca bir yaşam her yönüyle mümkün. Peki teoride mümkün olanı pratikte gerçek kılabilecek miyiz ya da nasıl kılacağız? Çağımızın sorunu işte bu.
Bugün teknolojik gelişmelerde varılan ve Endüstri 4.0 diye adlandırdığımız son evrenin insanlık için bir fırsat mı yoksa bir tehdit mi olduğuna ilişkin görüşler çeşitli. Ancak hangi görüş olursa olsun, işçi sınıfı açısından karşı karşıya kalacağımız şu olgu kesin: üretimde ve hizmet sektöründe artacak dijitalleşme ve otomasyonun neden olacağı kitlesel işsizlik.
Bu yeni durumun ilk örneklerini şimdiden ülkemizde de görmeye başladık. Geçtiğimiz haftalarda, bir Japon firmasına satılan Polisan’a ait boya fabrikası bundan böyle “endüstri 4.0 kapsamında ileri teknoloji ve otomasyona dayalı olarak” çalışacağı için fabrikada çalışan işçilerin işten çıkarılacağı haberi gündeme geldi.2 Bir kalemde yüzlerce işçinin işsiz kalmasına neden olacak, büyük olasılıkla öncelikle sendikalı işçiler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanacak benzer gelişmelerin yaratacağı krizleri öngörebilmek zor değil.
İşten çıkarılma yalnızca mavi yakalıların başına gelen bir “talihsizlik” de olmayacak kuşkusuz. Gelişen yapay zeka araçları mimarların yerine tasarım yapacak, mühendislerin yerine hesaplamalar yapıp karar verecek, doktorların yerine hastalara teşhis koyup tedavilerini yürütebilecek, işsizler ordusuna beyaz yakalılardan da eklenenler olacak.
Bu sürecin kitlesel işsizliğin yanında sınıfsal yarılmaları da derinleştirmesi bekleniyor. Akıllı sistemlerin ilk olarak elden çıkartacağı niteliksiz işgücünün yerine, gereksinim duyacağı az sayıdaki nitelikli işgücünün nasıl yaratılacağı sorunu ortaya çıkacak. Nitelikli işgücü için git gide daha da özelleşmiş ve daralmış bir uzmanlığa erişebilmek kuşkusuz en iyi eğitimi almak, birkaç yabancı dil bilmek, fazladan mesleki sertifikalar edinmiş olmak, vb.yle mümkün olacak. Bunlar da sosyal devletin neredeyse yok edildiği ve her türlü hizmetin piyasalaştırıldığı koşullarda yoksul ailelerin çocuklarının değil, ancak ayrıcalıklı kesimlerin ulaşabileceği fırsatlar olacak. Aynı biçimde yalnızca gelişmiş sanayi ülkeleri bu olanakları yurttaşlarına sunup nitelikli eleman yetiştirirken gelişmiş-gelişmemiş ülkeler arasındaki uçurum gittikçe açılacak. Yoksulların belki de kuşaklar boyu (yeni iş kolları ortaya çıkana kadar) derin bir işsizlik girdabına mahkum edilmesiyle yeni çağda yeni krizler doğacak.
Bir başka değişim ise üretimin küresel ölçekte yer değiştirmesi olacak. Bugün maliyetleri düşürmenin en basit yolu olarak ucuz işgücünün bulunduğu uzak ülkelere kayan sermaye, otomasyonun getirdiği kolaylıklarla çok az işgücüne dayanacak üretimini kendi ülkesinde yapmayı ve mallarını uzak ülkelerde ucuza üretebilmek için katlandığı lojistik maliyetlerini azaltmayı tercih edecektir. Kısaca üretim, sermayenin kaynağına, evine geri dönecektir. Bu geri dönüşün sonunda ucuz işgücünün olduğu pazarlar (buna Türkiye de dahil) ya tamamen çökecek ya da yeni rekabet koşullarına uyum sağlayabilmek için ucuz işgücünü daha da ucuzlatmanın yollarını arayacaktır. Bu da kaçak-çocuk işçi çalıştırma, iş güvenliği önlemlerinin sıfırlanması, iş cinayetlerinde artış, vb. ağır sonuçlar doğuracaktır ki hali hazırda ucuz işgücü pazarlarının çoğunun düşük maliyetleri zaten bu koşullarda sağladığı düşünülürse yeni durumda bu olumsuzlukların katmerlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Her durumda, sermayenin uzaklaşacağı bu ülkeleri derin bir işsizlik ve sefalet beklemektedir.
Geleceğe bakıldığında işçi sınıfının durumunun daha da zorlaşacağı bir tablo görünüyor. Oysa yazının başında Aristoteles’e göndermeyle başlayarak bugün kölece çalışmanın, sömürü düzeninin hiçbir gerekçesi olamayacağını söylemiştik. Günümüzün teknolojik olanakları sayesinde ağır işler tamamen robotlara yaptırılabilir, günlük çalışma süresi yarı yarıya azaltılabilir, işsizlik sorunu tamamen ortadan kaldırılabilir, artan boş saatlerde insanlar yaratıcı kapasitelerini geliştirecek etkinliklerle uğraşabilir. Tüm bunlar hayalcilik değil, olası somut bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Tek eksik, teknolojik olanakların insanı sömürme aracı olarak kullanıldığı mevcut durumu tersine çevirecek, teknolojinin insan yararına kullanılmasını sağlayacak gücün henüz harekete geçmemiş olması.
Harekete geçmeyi bekleyen bu gizilgücü ve onun dönüştürücü olanaklarını kavrayabilmek için sahaya daha yakından bakmak, hangi sektörlerin, hangi katmanların, hangi bölgelerin teknolojik gelişmelerden nasıl etkileneceğini öngörebilmek, hareket alanlarını buna göre kurgulamak, kısacası sınıfa daha yakın olmak gerekiyor. Örneğin bu süreçte önemli bir ilk adım olarak Türkiye’nin ayrıntılı bir sınıf haritasının çıkartılmasıyla işe başlanabilir.
Buraya kadar yazılanlar, endüstri 4.0 uygulamalarından işçi sınıfının nasıl etkileneceğine ilişkin birkaç satır başı sayılabilir. Peki sermaye sınıfı bu uygulamalardan nasıl etkilenecektir? Sanayi Devrimi’nin bu yeni evresi burjuvazi için güllük gülistanlık mı geçecektir? Kapitalizmin çöküşü yakın mıdır? Bu soruların yanıtları başka bir yazının konusu olsun.
1- Aristoteles, Politika, Çev. Mete Tunçay, 1. Baskı, Remzi Kitabevi, 1975.
2- https://www.evrensel.net/haber/365465/polisanda-isci-kiyimi-hazirligi