Sanırım 3 yıl önceydi. Sevdiğim TKP'li bir yazar ile Syriza üzerine, gittikçe sertleşen bir polemiğe girmiştim. Yunanistan'ı tanıdığını düşündüğüm yazar; Syriza'nın ittifaklarını sayıp döküyor; bu yapıya güvenilemeyeceğini beyan ediyordu. Açıkçası bu açık ton rahatsız etmişti beni. Sanki bizi kandıran bir oluşum vardı, uyandırılmaya çalışılıyorduk. Bu tavrı “normatif siyaset” olarak tarif etmeye çalışmıştım özetle. Yani, doğru argümanlarla hareket edilse de, bizzat siyasal olanın dışında, “dışarıda” durup, “haklı” çıkmayı bekleyen “risksiz” bir siyaset. Çünkü elde argümanlar hazırdır; revizyonist, küçük burjuva siyaseti, fırsatçılık vs...vs... Uzatılabilir liste.... Bu argümanlar kendilerini, “olduğu” varsayılan bir “işçicilik” üzerinden haklı çıkartmaya çalışıyorlardı. Her şey kitaba uygun olmalıydı. Eklemlenme mi? O zaten postmarksit bir argümandı canım!
Oysa siyaset kadroların değil, bizzat hayatın kendisi içinde icra edilen, “kirli” bir alandı. Kadrolar siyasete dışsaldı. Çünkü onlar zaten kazanılmıştı. Bu tür bir normatiflik, sürekli kadrolar üzerinden hareket ediyordu. Syriza'nın seçim sürecinde en çok kapıştığı parti KKE (Yunanistan Komünist Partisi) olunca, buradan benzer bir itirazı daha iyi anlayabiliyoruz. Bir önceki seçimde, 2. parti seçilip ana muhalefet partisi olarak kalması biraz da bundan dolayıydı.
Syriza eklemlenmelerin oluşturduğu, ama çekirdeğinde radikal sol taleplerin olduğu bir oluşum. Yani karşımızda hemen sovyetleri oluşturalım diyen bir oluşum yok. Bunu bizzat Syriza biliyor zaten; dışarıdan “haklı” akla ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Neoliberalizmin Yunanistan üzerindeki yıkıntısı konusunda söylenebilecek özel bir eke ihtiyaç yok. Durum ortada ve AB içindeki “zayıf halka”. Ama şurası çok ama çok önemli. Uzun ama uzun yıllardan sonra Avrupa'dan radikal sol talepleri olan bir oluşum Syriza. Kamuoyu araştırmalarına göre ise pazartesi tek başına hükümeti kurma ihtimali de var.
Syriza, Avrupa Komünizmi ve sosyal demokrat partilerinin kemikleşmiş, kabul edilmiş, hatta parlamentolardaki “şık”laşmış yapılarından farklı. Syriza bir tarafıyla “can havli”nin oluşturduğu bir ittifak. Önündeki ilk gündemde Yunanistan'ın ağırlaşmış borç müzakereleri, asgari ücret, taşeronlaştırma gibi hayati sorunlar bulunuyor. Açıkçası ben Syriza'nın bu zorlu müzakerelere kolay papuç bırakmayacağını düşünüyorum. Yani bizde Syriza'ya karşı “goşist” şüphelerin abartılı ve siyaseten uzak, sadece haklılığını bekleyen bir zayıflık olarak görüyorum. Çünkü siyasal olan normatif olanın sığmayacağı kadar karmaşık, çelişkili ve zengindir. Siyaset önce yaşanır. Kötü örnek biliyorum ama; siyaset bir bakanlık koltuğunda oturup 2 F-16 az alınmasını sağlamak kadar pratiktir aynı zamanda.
Syriza lideri Aleksi Çipras ile 2010 yılında Avrupa Sosyal Forumu'nun İstanbul'da yapılan toplantılarında tanışmış, Birgün'e uzun bir röportaj yapmıştım. Bizim yaş kuşağından, 1974 doğumlu biriydi. Öğrencilik dönemi aktif militanlık ve sendikacılık faaliyeti içinde geçmişti. Kuşağımızın bütün dertlerine aşinaydı. Örneğin o yıllarda Taraf gazetesi gibi bizde yoğunlaşan sol liberal hegemonyadan söz etmiştim kendisine, baya şaşırmıştı. Ben de en azından Yunanistan'ın böyle sorunları yok sevinebilirsiniz diye şaka yaptığımı hatırlıyorum. Elbette ikimizde biliyorduk ki sorun çoktu ve ortaktı.
Dediğim gibi pazar gününden sonra Avrupa bir tarafıyla yeni bir evreye girecek. Biz bu kez karamsarlık ile değil, umutla bakıyor olacağız.
Türkiye'de Syriza genelde ÖDP'ye benzetilerek düşünülmeye çalışıyor. Temenni ve umut taşıyan benzetmeler. Eğilimleri buluşturması anlamında benziyor elbette; ama birçok yönüyle de benzemiyor.
Umut dedim; hadi umutlu bir şekilde bitirelim yazımızı.
Başbakan Alper Taş.
Kulağa güzel geliyor.... Ama bir o kadar da uzak.
İşte Syriza bunun için yakın.
Anlayan anladı derim.
Syriza'ya zorlu yolculuğunda başarılar.