Hanfendi yine topa girmesini bildi. Zaten bunu hep yapar; çok iyi yapar. O bir sıfat makinesidir. O bir otomatik haklılık makinesi. İğneli, hazdan zıplatan ironik lezzetiyle içimizdeki “hınç jenaratörünün” kontağını çalıştırmayı iyi biliyor. “Besili apartman çocuklarından”, “çalı çırpı Anadolu kavrukları”na hemen şıpın işi adlandırmalar icat etmede üstüne yoktur. Ansızın sosyal-ok olur hırçın sinik diliyle. Hemen her yeri adlandırıp, kendine cool, güvenli bir “boş” alan yaratmada üstüne yoktur. Herkes bir tarafı mı seviyor; hooop öbür tarafa geçilir. Herkes bir şeyden mi nefret ediyor hoop diğer tarafa geçilir. Formül basittir yani! Kendi yanlışlığını başkasının yanlışlığı üzerinden bir doğruya çevirmek kıvraklığı.
Herkes başı kesilen Münevver için mi üzülüyor. Formül basittir: Türk vasatlığı üzerinden Cem'in tarafına geçmek. Vasat bir ülkeyiz ya.... O hemen analizini sıralayıverir: “Böylece Rusya’da Rusça, İspanya’da İspanyolca, Çin’de Çince filan öğrenerek 12 yaşından 17 yaşına kadar yurt dışında dolaşan/ yaşayan Cem, döndüğünde bu acayip Türkiye’ye, Türk Tipi İlişkiler’e hazır mıdır sizce? “
Evet hazır Perihan demek gelir içimizden... Vasat Türkiye bir katil üretmiştir.
Perihan her gün cinai hayaller kuruyormuş zaten. Cem'i anlamalıymışız. Hemen lafı yapıştırıyor Perihan: “Ben, yarım yüzyıldır buradayım; her gün tökezliyorum, her gün cinai hislere kapılıyorum, her gün bu denli çok yalan söyleyen ve tüm bu yalanları zevk alarak, iştahla, neşe içinde söyleyen insanlara karşı kendimi çaresiz ve kuşatılmış hissediyorum. “
Ah bu yurdum insanı yok mu?
Aslında 90 sonrasının en güzel tarafı buydu; kendi yanlışlığımızı başka yanlışların eleştirisi üzerinden gizlemek. Ya da temize çekmek de diyelim hadi, tam olsun! O zaman haydi bir Perihan Mağden yapıbozumu, ya da onun alaycı tanımlamasıyla sosyalok’luk yapalım. Mağden’in dili cool bir boşluk ve otomatik haklılık üreten bir cevher. 90 sonrası beyaz yakalılar tarafından en çok okunan ve forward edilen yazar olmasını da buna borçlu. O sürekli adlandırır; kod, sıfat ve kılavuz üretir. Her şeyden rahatsızdır anlayacağınız, her şey yanlış. Oğuz Atay’dan miras, kelimeleri birleştirme yöntemiyle hemen pekişir lezzetli menü.
Şöyle yani: rahatsızbiryazarbuyurmuş ki… Bak öğreniyoruz hemen. Onun öncelikle dolaştığı alan her zaman vasatın alanıdır. Vasatı, vasat olmayanlar için görünür kılar. Onun yazılarını, cüretli, alaycı ve foşeden dilini okuduğumuzda haklıyızdır hep. Anlayacağınız o bir haklılık makinesidir. Mırıldanır sürekli, 90 sonrası kültürün en önemli kıllanmasıdır. Kıllanırız her şeyden, oysa biliriz ki ideoloji ağız kokusuna benzer; ancak başkasından duyarız. Ses ve Hayat dergilerinden fırlamış, Peraja kolonyalı hatıralar denizinde, tifdruk baskı fotoğraflarda kalmıştır; masum hayatımız…
Bir kahraman üretir onun dili, hep çocuk kalmış, anlaşılmamış, kim çizdi beni buraya dedirten sinizmiyle, fakülte yılları uzaklaşmış diplomalı beyaz yakalılara… Ya da yanlışlığının farkında olan doğru bilinçlilere! Off ne entel ve uzun cümle oldu değil mi? O başkaları eleştirmeden kendini eleştirme kıvraklığıyle bazen Okan Bayülgen’i andırsa da, kalibresinin yüksekliğiyle onunla karşılaştırılamaz bile... O bir sıfat makinesidir. Kim önce adlandırırsa golü atacağını çok iyi bilir. Ben sizi çözdüm! Ne güzel özgüven değil mi?
Magazin ve medya verimli av sahalarıdır dolaşabileceği… Çünkü bilir ki hep düzeysizlik ve vasat vardır oralarda… Bize kalansa, dışarıda olmanın lezzetidir… Risk almayan bir saldırganlık vardır Perihan’ın ironisinde… Çünkü av o kadar hızlı sıfatlandırılarak ağ içine alınır ki, geriye serin bir ‘boş’ yer bulmak kalır. Yeri geldiğinde dozunda bir şirretlik de tamamlayıverir ziyafeti. Evet hepimiz haklıyız onun yazılarında, hep adlandırma mesafesindedir orası… Temiz kalmışızdır ve Excellerimizin başına döneriz kravatlarımızı gevşeterek Bütün bu kılavuz bolluğundan buram buram inançsızlık yayılırken her şey yanlış, sadece biz doğruyuzdur. Oysa biliriz ki iki yanlış bir doğruyu götürüverir.
Haklı mıyız hoca!
Ama artık yemezler!
Bence git bu cinai ülkeden. Biz sosyal-ok'lar rahat edelim.
NOT: Bu yazı 2011 yılında BirGün'e yazdığım “Perihan Mağden Okuma Kılavuzu” yazısından esinlenmiştir.