Metin Abinin ardından…

Metin Abi kendisini itibarsızlaştırmaya çalışan, kendisini “iptal etmeye” kalkan hatta siyasetten paralize etmeye çalışanlara karşı bile o mağrur, soğukkanlı, bilgece duruşunu koruyabilmiştir.

Metin Abinin ardından yazılan onlarca yazı bize şunu gösteriyor: Metin Çulhaoğlu sadece yazdıklarıyla, düşünceleriyle, yol göstericiliğiyle değil, yapıcı, olumlu kişiliğiyle, “doğruda durmanın felsefesiyle” bizlere “abi” olmuş. Çok özleyeceğiz…

Metin Abi’nin aramızdan ayrılışının üzerinden tam 40 gün geçti. Eski Şaman inanışlarına göre ruhun bedeni 40. gün terk ettiğine inanılırmış. O yüzden 40 günlük bir yas süreci belirlenir, ölen kişinin ruhu da evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın diye 40. gün ayin töreni yapılırmış. İslam’da buna dair hiçbir uygulama olmamasına rağmen şaman köklere sahip bu ritüel Anadolu’da biraz da dinselleştirilmiş bir şekilde hâlâ devam eder.

Bu ayin aslında “yas”ın da sona erdiğini betimler. Aslında ölenin ruhunu değil, ardında kalanları “yas”tan azat etme durumu vardır.

“Yastan azat olma” yaş arttıkça, özellikle bir de orta yaşı geçtikçe öğrenilen şeylerden biridir. Doğanın döngüsü gereği yaşımız arttıkça kayıplarımız da artıyor. Karşıyaka Mezarlığı Ankara’da en sık ziyaret ettiğiniz yeşil alan oluyor. İnci Abla’yı sanki daha dün yolcu ettik. İlhan Abi’nin acısı o kadar yeni ki, Ali Abi, bir de tabii parti üyesi benim Bıdık Teyzem… Son darbe ise Metin Abi’nin ölümüyle geldi.

Yas sürecini bir şekilde atlatmayı tecrübe ede ede öğreniyoruz. İşte, atalarımız 40 günlük bir süre belirlemiş. Nazım Hikmet daha bonkör davranıp bir seneye çıkarmış: “En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.”

Yas sürecini bir şekilde atlatabiliyoruz ama unutmak çok zor. Gerçekten çok zor…

Bir yerlerde de şunu görmüştüm: “Öldüğün an, kimsenin ismini anmadığı andır.”

Metin Abi geride koca bir külliyat bırakarak ayrıldı aramızdan. Sadece siyasî kuramsal formasyon oluşturmada değil, “doğruda durmayı” hatta “doğruda hareket etmeyi” öğrenmeye devam edeceğimiz kılavuz eserler.

Tam 30 yıl önce tanıştık Metin Abi’yle. Ben 16 yaşında bir lise öğrencisiydim, o da neredeyse benim şimdiki yaşımdaydı. Gelenek’in Ankara Mithatpaşa’daki ofisindeki ilk tanışmamızı, ilk sohbetimizi daha dün gibi hatırlıyorum. Bir lise öğrencisinin bıktırıcı sorularına büyük bir sabırla verdiği yalın ama çok değerli yanıtlar bu satırların yazarının aldığı siyasî formasyonun en önemli kilometre taşlarıdır. Metin Abi’nin eserlerinin bizlere kattığı en büyük değer ise basit olanı zenginleştiren, karmaşık olanı da basitleştiren yazım ve düşünce tarzıdır. Cenk Saraçoğlu bu katkıyı henüz dumanı üstünde, yeni yazdığı “Metin Çulhaoğlu'nun Hiç Girmediği Akademiye Mirası” başlıklı makalesinde özetliyor. Metin Abi’nin “…hem fikri üretiminin yöntemi ve niteliği hem de çalışma tarzı/ahlakı itibariyle eleştirel bir sosyal bilimciye yol gösterecek kuşatıcı bir düşünsel mirasa sahip olduğu”ndan bahsediyor. (1) Doğrudur. Metin Abi’nin düşünsel ve yöntemsel katkıları sadece politik mücadeledeki yoldaşları tarafından değil, akademik camia için de çok önemli katkılar sunuyordu.

Bunun ötesi de var. Organik bir aydın olarak Metin Abi sanat, sinema, spor ve birçok konudaki çözümlemeleriyle çok farklı çevrelerden birçok insanın hayatına dokunmuştur. Metin Abi’nin aramızdan ayrılmasıyla, herkes kendince Metin Abi’yi anlattı.

Çok seveni vardı… Fakat çok seveninin olması üretken bir aydın olması, çok farklı konularda bilgi ve düşüncesinin olması ve düşüncelerini anlaşılır bir yalınlıkta aktarabilmesinde değil sadece. Cenk bunu da çok güzel ifade etmiş:

“O, kendisiyle aynı örgüt içinde bulunmuş veya bulunmamış, sosyalizm mücadelesi veren hiçbir siyasal muarızını, kendisiyle aynı siyasal konumda değil diye karakter olarak itibarsızlaştırma çiğliğine düşmemiş, kendisine bunu yapmaya yeltenenler de dahil olmak üzere hepsini “iyilikle, güzellikle” anmıştır.” (2)

Metin Abi kendisini itibarsızlaştırmaya çalışan, kendisini “iptal etmeye” kalkan hatta siyasetten paralize etmeye çalışanlara karşı bile o mağrur, soğukkanlı, bilgece duruşunu koruyabilmiştir.

Metin Abiyi Metin Abi yapan en önemli özelliği de budur.

Otuz yıl önce postmodern tartışmaların bulanıklığında Metin Abi’nin yazıları, çözümlemeleri bizlere kılavuz olmuştu. Bugün ise başka bir “post”un tahribatıyla cebelleşiyoruz: Post-truth (gerçek sonrası). Nasıl ki post-modernitenin kendine özgü manipülatif teknikleri varsa, bugün “post-truth”un da yeni manipülasyon teknikleri geliştirdiğini ve aynı otuz yıl önce post-modern zevzekliğin yaptığı gibi sinsice devrimci değerleri likidasyona uğrattığını görüyoruz. Yan yana yürüyen insanların dedikodu ve iftiralarla daha dün bir arada yürüdüğü insanları itibarsızlaştırmaya, iptal etmeye, hatta paralize etmeye çalıştığını görüyoruz.

Post-truth’un tahribatı ne kadar devam eder bilemiyoruz, ama buna karşı “doğruda durmak” için kılavuzumuz Metin Abi. Yazdıklarıyla değil, anlattıklarıyla, duruşuyla…

Sağ olasın Metin Abi…

(1)          Saraçoğlu, C. (2022) Metin Çulhaoğlu’nun Hiç Girmediği Akademiye Mirası, Mülkiye Dergisi, 46(3), 931-935.

(2)          Saraçoğlu, Cenk, Metin Abiden Öğrenmek, Gazete Duvar, 17 Ağustos 2022. https://www.gazeteduvar.com.tr/metin-abiden-ogrenmek-haber-1577742