Latin Amerika toplumsal hareketlilik açısından oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. Bu toplumsal hareketlerin tarihi, 1492 yılında İspanyol Sömürgeciliğinin kıtaya girişinden sonra patlak veren yerli isyanlarından itibaren ele alınabilir. Aynı zamanda güncel örneklerden de söz etmek mümkündür. İçlerinde, Venezüella’dan Bolivarcı Hareketin, Meksika’dan Zapatistaların, Nikaragua Sandinistaların, Şili’de Allende iktidarının sayılabileceği bu toplumsal hareketliliklerin, belki de en önemlisi Küba’daki 26 Temmuz Hareketidir. Bu hareketin Latin Amerika’daki diğer toplumsal hareketlerden temel farkı, 1 Ocak 1959 yılında, Küba’da iktidarın sahibi olacağı ve hala elinde tuttuğu bir sürecin öznesi olmasıdır.
Küba’da, 1950lerde ülkeyi tek adamlıkla yöneten Batista rejimine karşı yaygın bir muhalefet vardır. Bu muhalefet hareketinin içerisinde Sovyetler Birliği tarafından desteklenen Küba Komünist Partisi de bulunmaktadır. Ancak Batista’yı deviren yapı, merkez sol olarak konumlandırılabilecek, Ortodoks Parti içinde bir kırılma yaratan Fidel Castro ve ekibidir. Bu toplumsal hareketi sınıflandırırken, çıkış noktasında net bir şekilde solda konumlandığı söylenemez. Hem hareketin önder pozisyonunda olan kişilerin devrim öncesi söylemleri, hem de Latin Amerika’nın yapısına özgü renkler bu çıkarımı destekler niteliklerdedir. Tüm bu detaylar, 26 Temmuz Hareketi’ni yaratan arka plan, onu yaratan konjonktür ve bu hareketin yarattığı antagonizmalar ile birlikte incelenmelidir.
2) Toplumsal Hareketler ve Latin Amerika
Toplumsal hareketler, “dikkate değer sayıdaki insanın, toplumun başlıca özelliklerinden birini ya da birkaçını değiştirmek (ya da değiştirilmesine karşı direnmek) için örgütlü çaba harcamalarını gösteren bir kavram” olarak tanımlanabilir[1]. Toplumsal hareketlerin özgül hedefleri, formel örgütlenmeleri vardır ve bir ölçüde süreklidirler. Toplumun düzenli siyasal kanallarının dışında hareket ederlerse de, çıkar grupları şeklinde siyasal iktidar çevrelerinin derinlerine nüfuz edebilirler; toplumsal hareketlerin hedeflerinin dar kapsamlı olabilmesinin yanı sıra, kapitalist dünya sisteminin hegemonyasını yıkmak kadar geniş de olabilir. Toplumsal hareketler, eski ve yeni olmak üzere ikiye ayrılır. Eski tip, iktidarı ele geçirmeye odaklı bir siyasi hat izlerken, yeni toplumsal hareketler iktidarı ele geçirmeden kültürel bağlamda bir mücadele hattı tutmuştur .
3) İlk İsyanlar
Güney Amerika’nın 1492’deki fetih sonrası toplumsal yapısı şu şekildedir: En üstte, kıtadan gelen üst düzey yöneticilerin oluşturduğu İspanyollar yer alırken, bu zümrenin bir seviye altında Amerika’da doğmuş İspanyollar, criollos yani Kreoller gelmektedir. Bu gruptakiler, kendilerini “Amerikalı” olarak tanımlıyordu. Kreoller; subaylar, alt kademe yöneticiler, yazarlar, çiftlik sahipleri, tüccarlardan oluşmaktadır. Kreollerden sonra yerliler gelmektedir. Yerliler kırsal bölgelerde yaşayıp, en yaygın şekilde madenlerde çalışarak yani emeklerini satarak hayatta kalmaktaydılar. Burada, repartimiento adı verilen, zorunlu iş gücü faktörü önemlidir. Yerlilerden sonra gelen ve toplumsal yapıda en altta bulunanlar ise siyahlardı. Siyahlar, 16. yüzyıl ortalarında kıtaya getirilmiş ve köle olarak çalıştırılmışlardır. Bütün bu grupların dışında, melezler de bulunmaktaydı.
İspanyol Krallığı kıtada yerleşik hale gelirken yerlilere çok büyük bir baskı uygulamıştır. Yerliler, baskıdan kurtulmak için kendilerini dağlara ve kırsal alanlara atarlar. Krallığın, kıtanın içlerine ilerleyişiyle birlikte, yerli nüfusunda büyük bir azalma olmuştur. Ancak bu koşullarda dahi nüfusun %70 ile çoğunluğu oluşturmaya devam etmekteydiler. Bu baskıya karşı patlak veren, yakın tarihteki ilk toplumsal hareketlilik, 1780 yılında Peru’da kendini göstermiştir. Eski İnka soyundan gelen Tupac Amaru önderliğindeki silahlı isyan, egemen İspanyolları endişeye düşürmüştür.
Bu yerli isyanlarından sonra, kendini “Amerikalı” olarak tanımlayan ve kıtadaki hâkim güç olan Kreollerin, bağımsızlık istekleri ile başlayan toplumsal hareketlilikler yaşanmıştır. Kreoller, yönetim ve toplumsal hayatın her alanında etkin konumdaydılar ve Krallık tarafından atanan yöneticilere karşı ayaklandılar. Bu ayaklanmanın en önemli nedenlerinden biri ise, Krallığa ödemek zorunda oldukları vergilerdir. Kreol isyanlarının en tanınmışı, Simón Bolívar’ın önderlik ettiği isyanlardır. Bu isyanlar sonucunda, Kolombiya, Peru ve Bolivya bölgelerinde büyük bir birleşik devlet kurulmuştur.
Yukarıda gördüğümüz iki toplumsal hareketlilik de açıkça İspanyol İmparatorluğuna karşıdır. Ancak İspanya’nın 20. yüzyılda güç kaybedip, Güney Amerika’daki boşluğu Amerika Birleşik Devletleri’nin doldurmasıyla birlikte ortaya çıkan toplumsal hareketler ABD karşıtı bir hal almıştır.
4) 26 Temmuz Hareketi ve Küba Devrimi
Küba 1898 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve İspanya arasındaki savaştan sonra bağımsızlığını kazanmıştır. Ayrıca Küba, İspanya’dan en son ayrılan kolonidir. Küba’da 1895-1898 yılları arasında Jose Marti liderliğinde başarısızlığa uğrayan bir bağımsızlık mücadelesi süreci de yaşanmıştır. 1898 yılındaki İspanyol Krallığından kazanılan bağımsızlıktan sonra, Küba fiilen ABD denetimine girmiştir.
1933 yılında Fulgencio Batista tarafından Gerado Machado’ya yapılan darbeye kadar yine ABD denetiminde iki başkandan söz etmek gerekir. Bu başkanlardan birincisi 1902-1908 yılları arasında görev yapan Tomas Estrada, bir diğeri de 1909 ve 1913 arasında görev yapan Jose Miguel Gomez’dir. 1913 ve 1921 yılları arasında, Garcia Menocal; 1921 ve 1925 yılları arasında Zayas Alfonso; 1925 ve 1933 arası ise Gerardo Machado y Morales görev yapmıştır. 1933’ten itibaren kısa dönemli bir çok başkan görev yapmıştır. 1940’ta göreve başlayan Batista da bunlardan biridir. Batista, 1952 yılında tekrar rol almak üzere 1944 yılında politika sahnesinden çekilir ve bu süre zarfında görevini Ramon Gray San Martin’e bırakır.
Küba’nın gelir kaynaklarından en önemlisi şeker pancarı, ikincisi ise turizmdir. 1952 yılında daha önce feragat ettiği iktidarı yeniden ele geçiren Batista, şeker pancarını ABD’ye ucuza ithal etmiş, turizmi ise daha çok kumarhanecilik üzerine kurmuştur. Ekonomik durumun kötü olmasının yanında, ulusal onurları da incinen Küba halkı bu gidişata tepki göstermiştir. Köylüler genel olarak hareketsiz durumda iken, şehirlerde öğrenciler ve orta sınıf gruplar tarafından etkili eylemler yapılmaktadır. Küba siyasetinde Batista’nın yanında öne çıkan iki özne bulunmaktadır: Ortodoks Parti ve Küba Komünist Partisi. Ancak, Batista’nın 1952 yılındaki darbesinden sonra bu partiler kapatılmıştır. Bu partilerin kapatılması öğrenci eylemlerini sönümlendirmeye yetecek bir hamle haline gelmemiştir. 1 Ocak 1959 tarihinde Küba Devrimi’ni gerçekleştirecek hareketin önderi olan Fidel Castro, 1952 yılındaki bu darbeden sonra suç duyurusunda bulundu. Başvurusu reddedilen Fidel Castro, kardeşi Raul Castro ile birlikte Movimiento (Hareket) adında bir organizasyon kurmuştur. Bu organizasyon tarihe, 25 Temmuz 1953 yılında stratejik öneme sahip Moncada Kışlasına tasarladıkları baskın sonucunda uğradıkları başarısızlıkla geçmiştir. 26 Temmuz Hareketi de ismini işte bu olaydan almaktadır. Castro, bu hareketin kurulmasından önce uzun yıllar Ortodoks Parti içinde siyaset yapmıştır.
Castro, Moncada Kışlası baskınından sonra çıkarıldığı mahkemede 26 Temmuz Hareketinin programını “yoksul köylülere toprak dağıtmak, fabrikalardaki kârın %30’unu işçilere vermek, haksız kazanç sağlayan zenginliklere el koymak” olarak açıklamıştır. Castro, 15 yıl ceza almıştır. Ancak, daha sonra afla serbest kalmış ve Meksika’ya gitmiştir. Bu süreçte, 26 Temmuz Hareketi’nin ülke içinde yakaladığı kitlesellik ve toplumsal hareketliliğin yükselişi 20 bin kişinin Batista rejimi tarafından öldürülmüş olması ile anlaşılabilir. Baskıların sonucu, Batista rejimine duyulan tepkinin artmasına ve aynı anda 26 Temmuz Hareketi’ne duyulan sempatinin artmasına sebep olmuştur. 1956 yılında tekrar ülkeye giren Castro ve arkadaşları, 25 aylık bir mücadeleden sonra 1 Ocak 1959 tarihinde başkent Havana’yı ele geçirmişlerdir. Bu olaydan hemen önce Batista ülkeyi terk etmiştir.
Sonuç olarak 26 Temmuz Hareketi Küba Devrimi için dikkate değer sayıdaki insanın, toplumun başlıca özelliklerinden birini ya da birkaçını değiştirmek için örgütlü çaba harcamalarını gösterdikleri ve özgül hedeflere, formel örgütlenmelere, sürekliliğe sahip olması; sürecin sonunda da iktidarı ele geçirmesi açısından güçlü bir toplumsal harekettir. ABD’ye karşı olması bakımından anti-emperyalist ve ulusal bağımsızlıkçı karaktere sahiptir. Halkın iktidar sürecine katılımı bağlamında halkçı bir niteliğe ve iktidarı alan öznenin iktidardaki kaldığı süreçte ise eşitlikçi bir hatta sahip olduğu söylenebilir.
[1] Newman, D. M. (2013); Sosyoloji Günlük Yaşamın Mimarisini Keşfetmek (Doç. Dr. D. A. Arslan, Çev.) Nobel Akademik Eğitim Danışmanlık.