Kapitalizmin neoliberal kentsel dönüşümünün gündelik yaşamlarımıza müdahalesi, içinden geçtiğimiz dönemde hızla belirgin hale geldi. Bu döneme damgasını vuran söz konusu dönüşüm “sınıf imtiyazı ve tahakkümüne” dayalı ilişkilerin kent peyzajına radikal müdahalelerle taşınmasıyla daha da açığa çıkmıştır, doğru. Mimarlar, rant politikaları ve çılgın projelerin bazen açıkça görülemeyen tarihsel, ekolojik, sosyal, kültürel yıkımını ve olası sonuçlarını deşifre etmede özellikle Mimarlar Odası öncülüğünde önemli rol üstlendiler. Şehir plancıları, mimarlar, peyzaj mimarları, mühendisler ve hukukçular bu müdahalelere meslekleri gereği vakıf olabilirler, bu da doğru.
Fakat tam burada önemli bir noktaya işaret etmek lazım. Meslek insanı, ne dünyayı kurtarma misyonuyla kent mücadelesinin başat aktörüdür ne de sadece emeğini öyle ya da böyle satarak geçinen ve mesleki bilgisini kullanarak bu alanda bir şey değiştiremeyecek olandır. Ancak ve ancak kolektif bir mücadelenin parçasıdır. Yani bu iki uca çekmemek ve daha da önemlisi mücadele eden yurttaşlar açısından “ben kent alanında, doğa konusunda birşey bilmiyorum” türünden sıkışmaların yaşanmaması kritik öneme sahip.
Bir yerde yaşayan, havasını koklayan, yapılanlara birebir maruz kalan yurttaşların bilgisi, çıkarımları son derece gerçek ve önemli. Asıl bilgi mücadeleyi yürütenlerde, onların yaşanmışlıklarında. Mücadelelerinin gücü beraberliğimizde. Örneğin bir kent dayanışması etrafında bir şeyler yapmak için bir araya gelip mücadele edenlere baktığınızda büyük çoğunluğunun mimar ve benzeri meslekten olmadığını; duyarlılığı, kararlılığı, tak etmişliği ve yaşayarak öğrendikleri/öğrenmeye mecbur kaldıkları ile yan yana duran yurttaşları görürsünüz. Kentteki sayısız neoliberal-islamcı-muhafazakar müdahaleyi meslek insanlarına rahatlıkla devredemeyecek ve daha da önemlisi bu türden bir devretmenin yaratacağı geriye çekilme/pasiflik/bekleme halini kaldıramayacak kadar ciddi bir mücadelenin içindeyiz. Öte yandan meslek insanlarını da toplumsal sorumlulukla eylemeye çağırmanın, bu talebi de yükseltmenin zamanıdır bu da bir diğer önemli mesele.
Öyle ya da böyle mücadele eden insanların oluşturduğu yapılanmaların varlığına kent alanında da kayıtsız kalmak ve imdada yetişecek meslek insanlarını beklemek gibi bir lüksümüzün olmadığını söylemiş olduk. Oluşan tepkiyi ve parçalı mücadeleyi daha ileriye taşımak, bir araya getirerek akacak mecralar yaratmak, Haziran’da ayağa kalkan, Haziran’a destek veren yurttaşların tümünü bekleyen, oldukça gerçek bir hedef.
Gezi Parkı ve daha fazlası demek olan kazanımımızı en başa yazabiliriz. Validebağ Korusu mücadelesini, Yeşilbahar Ortaokulu kazanımını, Akün ve Şinasi Sahnesi ihalesinin mücadeleler sonucu 4 kez iptal edilmesini, geçtiğimiz aylarda 5.kez satışa çıkarılmasına direnenleri, Galataport Projesi’nin ÇED toplantısının durdurulmasını hatırlayalım. Geçmişten bir ilk örnek olarak 1990’ların başında İzmir şehir merkezine Alsancak Limanı ve Konak Meydanı arasındaki kıyı şeridi için dayatılan altı şeritli otoyol projesini düşünelim. Mimarlar, şehir plancıları ve hukukçuların deşifrasyon ve anlama/anlatma çabalarıyla yalnızca “güçlenen” bir ortak alan mücadelesinin geniş emekçi yurttaş katılımıyla siyasi bir sürece dönüşmesi ve projenin durdurulması başarılı bir başka örnek olarak anımsayalım.
Yaşanabilir kent hakkı başlığına dahil olanlar ile emekçi kesimlerin tarihsel çıkarlarının birbirine bağlı olduğunu daha önce de söyledik. Sermaye tarafından dışlanan çoğunluğun, yaşanabilir bir kentsel çevre hakkını savunmak için bir projenin daha durdurulması, dolayısıyla çoğunluğun geleceğinde hayati önemde olan kaynakların katlinin önlenmesi, müşterek kamusal alanlara, tarihsel kazanımlara, kültürel değerlere ve özgürce yaşama hakkına sahip çıkma çabası hafife alınamayacak kadar hayati başlıklardır.
Yani kent mücadelesine içkin olarak yalnızca yukarıda sıralanan başlıklar bile sadece meslekten insanlara bırakılamayacak kadar ciddi bir işe kalkıştığımızı işaret ediyor. Kentsel alanda mücadele ve taleplerin bir yerlerde taşları yerinden oynatma ve daha yaşanılası olan için rota belirleyici potansiyeli çok gerçek. Bu nedenlerle bulunulan her yerde var olan mücadeleyi büyütmek için insiyatif almanın, en başta yanındakine güvenmenin, birlikte hareket etmenin ve tereddütsüz yola koyulmanın zamanı değil mi?
* Hiç kuşkusuz bu yazının başlığı ve içeriği, kent mücadelesinin “yalnızca” mimarlara, “yalnızca meslekten” insanlara bırakılamayacak kadar önemli ve büyük olduğunu anlatmayı hedefliyor. Yoksa mimarların (toplumsal sorumluluk ile eylemeyenlerini hiç unutmadan, sorumlu davranmaya çağırma çabasını ayrıca gözeterek) bu alandaki mücadelelerini, birikimlerini azımsamak söz konusu olamaz.