Farabundo Martí Ulusal Kurtuluş Cephesi (Frente Farabundo Martí para la Liberación Nacional - FMLN); 10 Ekim 1980’deki kuruluşundan sonra El Salvador’daki iç savaş sürecine damgasını vurmuş, uzun süren müzakerelerden sonra 1992’deki barış anlaşmasından sonra ivme kaybetse de, nihayetinde 2009 yılındaki genel seçimlerde iktidara gelebilmiştir. FMLN, daha sonra demokratik süreçlerde iktidardan düşse de, ülkede önemli bir siyasal güç olmaya devam ediyor.
El Salvador, Orta Amerika’da yer alan, 7 milyon nüfuslu, ekonomisi kahve ve muz ihracatına dayanan, bölgenin en küçük ülkesidir. El Salvador’un siyasi tarihi ise oldukça ilginç. 1920’lerde ülkedeki kahve ve muz tekellerinde ABD hakimiyeti görülüyor, bunun yanı sıra ABD’nin ülkede toprak imtiyazları da söz konusu. Bu durum Nikaragua, Honduras gibi diğer bölge ülkelerini düşündüğümüzde pek de şaşırtıcı değil aslında. Parantezi biraz kapatarak, 1930’lu yıllara gelelim. 1929 yılındaki Büyük Buhran sonrasında ekonomik krizler Orta Amerika’yı da vuruyor, kahve fiyatları yükseliyor ve bu da El Salvador’da ekonomik kriz kaynaklı toplumsal hareketliliklere yol açıyor. Bu durum üzerine 1931 yılında General Hernández, ordu adına iktidara el koyuyor. Seçilmiş başkan Arturo Araujo’yu deviren Maximiliano Hernández Martínez, ülkedeki toplumsal hareketlere yönelik büyük bir saldırı başlatır.
1932 yılında Nikaragua’da Augusto Sandino ile birlikte savaşan ve albaylığa kadar yükselen Farabundo Martí, kendi ülkesi El Salvador’da da General Hernández’in askeri cuntasına karşı mücadeleye liderlik eder. 1920’lerde Latin Amerika’nın en güçlüsü olduğu iddia edilen El Salvador Komünist Partisi’nin lideri olan Martí, ülkenin batısında, yerlilerin yoğun olarak yaşadığı bölgede bir isyana önderlik eder ve askeri cuntaya karşı bir ayaklanma başlatır. Bu ayaklanma, giderek büyük ve askeri kışlalara yönelir. Ancak ordu bu isyanı kanlı bir şekilde bastırır ve “La Matanza” olarak bilinen kanlı katliama yol açar. İsyan sonrası yerlilere yönelen katliamda, en az 25 bin yerli köylü öldürülmüştür. Bu katliamdan sonra, askeri yönetim, kilise ile anlaşır ve böylece El Salvador siyasetinde sular bir süreliğine durulur.
Ancak 1940’lara gelindiğinde huzursuzluk yine artar, ekonomisi kahve ve muz ihracatına dayalı ülke, en ufak fiyat artışından kolayca etkilenir. 1943 yılına gelindiğinde Hernández, ekonomik krize önlem olarak yeni vergiler dayatır ve bu da ülkede kendisine yönelik tepkinin giderek yoğunlaşmasına yol açar. Ülkedeki oligarşi ile kurduğu ittifak, bu vergilerden sonra bozulur. 2 Nisan 1944’te ise, ordu içerisinden kendisine yönelik bir ayaklanma başlar. Hernández buna 1 ay kadar dayansa da, Mayıs ayının başında köylüler yeniden ayaklanır. Bunun üzerine Hernández daha fazla dayanamaz ve 9 Mayıs’ta ülkeyi terk etmek zorunda kalır; Hernández El Salvador’un komşusu Guatemala’ya sığınır. Bunun üzerine ülkede asker ve sivillerden oluşan Devrimci Hükümet Konseyi kurulur. Bu konseyin kurulmasıyla birlikte ülkedeki iktidar krizine bir çözüm bulunmuş olsa da, El Salvador’daki kitle hareketliliğin sonunun geldiğini söylemek için çok erkendir.
1960’lı yıllara gelirken, bölgede önemli bir kırılma olarak görülen, El Salvador’u da fazlaca etkileyen bir gelişme olur: Kurtuluş Teolojisi. 1960’lı yıllarda Latin Amerika Katolik Kiliseleri içerisinde başlayan bu hareket, “yeniden yoksullara yönelmeyi” önüne bir hedef olarak koyar ve bu yıllarda ortaya çıkan gerilla hareketleriyle oldukça yakın temas içerisindedir. El Salvador’da, 1930’lu yıllarda asker ve kilise arasındaki ittifak da, Kurtuluş Teolojisi’nin El Salvador kilisesinde hakim hale gelmesiyle birlikte sona erer. 1960’lı yıllarda yeniden kitlesel bir kabarış ortaya çıkar; gerekçe ise yine kahve ve muz fiyatlarındaki düşüştür. Bu dönemde, Honduras ve El Salvador arasında bir göçmen krizi de vardır. Bu göçmen krizi, daha sonra “Futbol Savaşı” da anılacak olan, iki ülke arasında yaklaşık 4 gün süren savaşa da yol açacaktır. Bu savaş, bir başka yazının konusu olsa da, Honduras ve El Salvador arasındaki göçler ülke ekonomilerini etkiler. Honduras’tan göç etmeye zorlanan El Salvadorluların ülkeye gelişi, kötü durumdaki ekonomiyi daha da bozar. 1970’li yıllara bu tabloda girilirken iki önemli gelişme olur. İlki, ülkede 1948 darbesinden sonra alınan bir karara göre demokratik seçimlerin yapılmasıdır. Bu karara göre, 1972 yılında yapılan seçimlerde Ulusal Uzlaşı Partisi (PCN) adına katılan Arturo Armando Molina seçimleri kazanır. Diğer aday ise Hristiyan Demokratların adayı José Napoleón Duarte Fuentes’tir. Seçim sonucuna gerek sağdan, gerek soldan büyük itirazlar yükselir çünkü Molina’nın seçimlerde hile yaptığını düşünürler. İkinci önemli gelişme ise, bu yıllarda ülkede gerilla faaliyetlerinin ortaya çıkmasıdır. Başa gelen Molina, askerlerin desteğine sahiptir ve 70’lerde ülkede başlayan gerilla eylemlerine karşı kontrgerilla faaliyetleri ile tanınır. Bu kontrgerillalar, “Ölüm Mangaları” olarak anılmaktadır. Örneğin Ölüm Mangaları, 1981 yılında El Mozote adında bir köye girip, kadın, erkek, yaşlı, çocuk herkesi öldürmüştür. Bu mangalar, diğer yandan ülkedeki Kurtuluş Teologları’nı da hedef almıştır. Mangaların sloganlarından birinin, “Yurtsever ol, bir rahip öldür” olduğu söylenir.
1980’e gelindiğinde ise ülkedeki baskı ve katliamların boyutu artmıştır. Ülkedeki 5 büyük gerilla grubu birleşerek bir cephe kurarlar ve adına da 1932’deki katliamda hayatını kaybeden komünistin adını koyarlar: Farabundo Martí Ulusal Kurtuluş Cephesi. Ülkedeki muhalefet de, FMLN çatısı altında birleşmiştir. FMLN, kurulduktan sonraki 2 genel saldırısıyla bilinir. Bunlardan ilki 1981 yılındaki saldırıdır. FMLN bu saldırıda iktidarı ele geçirememiştir ancak büyük bir alanda “kurtarılmış bölgeler” kurmaya başlamıştır. İkinci büyük saldırı da 1989 yılınan Kasım ayında başlamıştır. İlk saldırıdan itibaren FMLN ile devlet arasında müzakere süreci de başlamıştır. FMLN’nin ikinci büyük saldırısı esnasında ise Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 1990’da pratik-teorik anlamda birçok ortak noktasının olduğu Nikaragua’da FSLN’nin seçimleri kaybetmesi moral anlamda kadrolarında bir çöküşe yol açtı. Bu ikinci genel saldırıdan sonra, FMLN ile devlet arasındaki barış görüşmeleri hızlandı ve 1992 yılında barış anlaşması imzalandı. Buna göre, gerilla silah bırakacak ve mücadele demokratik alana taşınacaktı. FMLN, daha sonraki deneylere bakıldığında (örneğin FARC) ilk demokratik sınavından (1994 seçimleri) küçümsenmeyecek bir oy oranıyla çıktı: yüzde 25.
Sonuç olarak FMLN’nin gerilla savaşıyla başlayan deneyimi, barış anlaşmasıyla birlikte demokratik alana taşındı. 2009 yılına kadar sağcıların yönettiği ülkede, FMLN’nin adayı Mauricio Funes, seçimleri yüzde 52 ile kazandı ve ülkenin ilk “sol” başkanı oldu. Bitirirken, FMLN’ye soldan yönelik eleştirilerin olduğu da atlanmamalı. Örneğin kuruluşunun aslında liberal burjuvaziyle bir anlaşmanın sonucu olduğu, kuruluşlarından sonra ABD’ye karşı olmadıklarını beyan etmeleri, kendilerine yönelen eleştirilerden öne çıkanları…