Yılın ilk iki ayı, krediler stop edip turizm ve inşaat sektörleri darboğaza girdiğinde ortalığı bir telaş sarmıştı. Ancak makro verilere bakıldığında Şubat ayı sonuna doğru bazı dengeleme mekanizmaları devreye girerek inişi yumuşatmış görünüyor. Ayrıntıları ancak sonradan ortaya çıkabilecek ‘bavulla Arap parası’ türünden ihtimal dahilindeki boyutları şimdilik bir kenara bırakalım. Yılın ilk çeyreğindeki bu ara sonuçta tablonun siyasi açıdan en önemli kısmı, bankacılık sisteminin yılın ilk yarısında kredilerdeki yavaşlamaya rağmen kârlılığını kurtarmış olması.
Hem faiz maliyetleri hızlı düşüyor, hem enflasyon ve kura endeksli pozisyonlar kazanç sağlıyor, hem de mevcut kredi müşterileri (toplam kredi hacminin yaklaşık yarısına gelen kurumsal kredilerde şirketler yıllık vadelerle kredi kullandıklarından) yüksekçe bir faiz ödüyorlar. Bütün bunlar, dış politikada sıkıntıları artan, içeride ise paralel operasyonları ve başkanlık hazırlıkları peşinde koşan AKP’nin malî tekellerden almakta olduğu desteğin sağlam kalmasını sağladı.
Şubat sonundan itibaren birbuçuk ayda yaklaşık iki tam puan düşen gösterge faiz, eskisi gibi kredi veremeyen bankalara çok değerli bir nefes aldırmış oldu. Bunun temelinde global büyüme tahminlerinin aşağı çekilmesi, ABD merkez bankasının güvercinleşmesi, gibi şans faktörleri yanında, bir de çok tehlikeli bir siyasi faiz düşürtme operasyonu var. Tehlike, olağanüstü koşullarda dövize talebin boyutunun artmasından kaynaklanacak ki, henüz test edilmediği için bu riskin ne kadar artmış olduğu konusunda bir fikir sahibi değiliz.
Takipteki kredilerde yıllık yüzde 13 civarı yükseliş var. Tek başına bakıldığında panik yaratmaması doğal. Takipteki kredilerin oranı kriz yıllarındakinin yarısı kadar bile değil. Ama atlanan önemli bir sorun var: İlk kez kredi hacmi reel olarak küçülürken batık büyüyor.Bu tablonun bir kısmı, “paralelci” ilan edilen şirketlerin kredilerinin kesilerek iflas ettirilmesi kaynaklı. Özellikle gıda gibi kimi sektörlerde bu çok belirgin. Ama biliyoruz ki örneğin inşaat ve turizmde "elle gelen düğün bayram." Şimdilik kötü kredilerdeki artışın selektif olduğu inancı hakim. Şimdilik.
Bu geçtiğimiz iki ay, aynı zamanda hem petrol piyasasında hem de Çin gibi varlık fiyatları daha önce çok gerilemiş ülkelerde fiyatların yukarı doğru düzeltme safhasına girdiği bir döneme denk geldi. Yani uluslararası sermayenin gündeminde "nereden kaçmak lazım?" türünden bir madde yoktu.
Tüketime gelirsek, olumsuz kredi koşullarına rağmen hiç de olumsuz etkilenmediğini görüyoruz. Seçim sonrasında tüketici güveni dalgalansa da ısrarlı bir düşüş göstermedi, yatay kaldı. Anlaşılıyor ki tüketimin kredi büyümesinin durduğu koşullarda artışa devam etmesi tamamen Suriyeli göçmenlerle ilgili. Çünkü kredilerle tüketim arasındaki bağlantı ilk kez kırılıyor ve, şayet veri tahrifatı yoksa, değişen başka bir büyük parametre yok!
RTE'nin Suriyeli göçmen sorunu üzerinden Avrupa'dan aldığı kredinin sınırları belli. Ama İleri Haber'in diğer pek çok yazarı gibi ben de, bölgede çıkarı olan büyük devletlerin "beğenmedikleri" bir despotu indirme operasyonlarıyla yeni belirsizliklere yol açma riskini alabilecekleri bir dönem yaşamadığımızı düşünüyorum.
Esas yöntem, Zarrab vakasında gördüğümüz gibi, mümkün olduğunca koz toplama, baskı altına alıp istediğini yaptırma gücünü artırma şeklinde olacaktır. Tabii istek listesinde demokrasi - düşük bir ihtimalle varsa bile - son sıralarda gelmektedir.
Son günlerde hızlanan paralel operasyonları, çoğu kamu kurumunda isim listeleri üzerinde çalışıldığı söylentileri, hükümetin "tam kontrol" hırsından çok, karşısına çıkacağını anladığı yeni güçlüklere karşı açıklarını kapatma paranoyasından kaynaklanmaktadır. Aslında bu ikisi arasındaki fark giderek kapanmakta, iktidarda teknik bazda güçlenmeyle psikolojik bazda zayıflamanın aynı anda geliştiği görülebilmektedir.
Evet ekonomide işler tıkırında değil, ama Merkel’le danstan önceki kırılganlık havası, yerini ısrarlı durgunluğun devam edeceği ama koşulların daha fazla kötüleşmeyeceği beklentisine bıraktı. Israrlı durgunluğun yakın tarihte yaşadığımız diğer tür şoklara göre daha hafif bir vaka olarak görülemeyeceğini ve nedenlerini daha önce aktarmıştım. Üstelik tarihimizde ısrarlı, yıllara yayılan durgunluğa daha önce rastlanmamış olması, ekonomik ve siyasi sonuçları (özellikle bir başkanlık referandumu hazırlığı esnasında) büsbütün öngörülemez hale getirmekte.
2001 krizi sonrası emperyalizmin AKP'ye kayyumluğunu yaptırdığı İMF reçetesinin faiz dışı bütçe fazlası ve bağımsız merkez bankasına dayalı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bence merkez bankası bağımsızlığının çöpe gitmesi - ısrarlı durgunluğun kasaba kurnazlığı ürünü bir çaresi olarak - faiz dışı bütçe fazlasının da çöpe atılmak üzere olduğunun habercisidir.
Özetle, kırılganlıkların kısa vadede iki ay öncesine göre daha rahat idare edilebilir şekilde kısmen yumuşadığı, ama bunun muhtemel şoklara karşı genel dayanıklığı artırma yolunda hiçbir işe yaramadığını söyleyebiliriz. RTE açısından bakıldığında kısa vadede mali tekellerin desteğini azaltmamanın her şeyden önemli olduğu ve ne yaman çelişkidir ki bu uğurda tüm iktidarını borçlu olduğu iki İMF direğinin çöpe atılmak üzere olduğu notuyla birlikte...
@ErgunCagl