NASA: Dünya dışı yaşamı en geç 2025'te bulmuş oluruz

NASA yetkilisi, önümüzdeki 10 yıl içinde Dünya dışı yaşamı bulabileceklerini söyledi.

Evren'de yalnız mıyız? NASA'nın üst düzey bilim insanlarının cevabı "neredeyse kesin olarak hayır". NASA'dan Ellen Stofan, 7 Nisan 2015'te Washington'da halka açık olarak yapılan bir panelde şöyle söyledi:

"Önümüzdeki 10 sene içerisinde Dünya dışında yaşam olduğuna dair güçlü belirtileri almaya başlayacağımıza inanıyorum. Günümüzden 10 ila 20 yıl sonra ise kesin kanıtlara ulaşmış oluruz. Nereye bakmamız gerektiğini biliyoruz, nasıl bakmamız gerektiğini biliyoruz ve çoğu durumda, bunu yapabilecek teknolojiye de sahibiz."
 
Evrim Ağacı sitesinin Phys.org'dan aktardığı habere göre, NASA Güneş Fiziği (Heliyofizik) Araştırmaları başkanı Jeffery Newmark ise şöyle söylüyor:
 
"Bu, kesinlikle 'Uzayda yaşam var mı?' diye bir soru değil. Bu, 'Uzayda yaşamı ne zaman bulacağız?' sorusu."
 
Ancak bu haber üzerine eğer ki aklınızda hemen uzaylı işgali senaryoları dönmeye başladıysa, unutun gitsin. Evrim Ağacı olarak bizim de durmaksızın vurguladığımız gibi, uzayda yaşam olmama ihtimali yok denecek kadar az. Çünkü yaşamın basit ve doğal kökenlerini artık biliyoruz. Cansızlıktan canlılığın kendiliğinden nasıl evrimleşebileceğine dair çok güçlü teorilerimiz var. Bunlara, Evren'in uçsuz bucaksızlığı ve akıl almaz miktarda galaksi, yıldız ve gezegen sayısı da eklenirse, canlılığın Dünya haricinde de başlamış olması neredeyse kaçınılmaz. Fakat bu yaşam, illa ki "insan-benzeri" (antropomorfik) karakterde olmak zorunda değil. Dahası, o gezegenlerdeki evrimsel süreç henüz bu düzeyde yaşamı başlatmamış da olabilir (tabii bazı diğer yerlerde, başlatmış da olabilir). 
 
Bunu şöyle izah edelim: Dünya dışında bulacağımız yaşamın büyük bir kısmının mikrobik yaşam olma ihtimali çok çok yüksek. Oralarda bir yerlerde zeki yaşam formları da olabilir; ancak ilk keşfettiğimiz yaşamın bu zeki yaşam formları olma ihtimali inanılmaz küçük gözüküyor. Dolayısıyla bulacağımız ilk Dünya dışı yaşamın mikrobik olması Evren'de Dünya harici zeki yaşam formlarının olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak aynı şekilde, bunlar varsa bile bizi işgal edebilecekleri, hatta devasa uzay boşluğunu geçebilecek teknolojileri olduğu anlamına da gelmiyor. Stofan, Evrim Ağacı olarak bu açıklamalarımızı doğrular şekilde şöyle vurguluyor:
 
"Burada ufak yeşil adamlardan söz etmiyoruz. Küçük mikroplardan bahsediyoruz."
 
1 saati aşkın bir süre boyunca yapılan sunumda NASA liderleri yakın gelecekte yapılan bir dizi keşfin Güneş Sistemi'miz içerisinde ve dışarısında yaşamın olabileceğine dair nasıl ipuçları verdiğini anlattı. Örneğin, NASA Gezegen Bilimleri Araştırmaları Başkanı Jim Green, Mars'ın kutuplarındaki buzullar üzerindeki atmosferi inceleyen bir araştırmadan söz etti. Araştırmaya göre gezegenin Kuzey Yarımküresi'nin %50'si bir zamanlar 1.6 kilometre derinliğe kadar ulaşabilen okyanuslarla kaplıydı ve yaklaşık 1.2 milyar yıl boyunca bu okyanuslar varlıklarını korudu. Stofan şöyle belirtiyor:
 
"Karmaşık yaşamın ortaya çıkabilmesi için bu kadar uzun bir zamanın gerektiğini düşünüyoruz. İnsan saha jeologları ile astrobiyologlarını Mars'a götürebilmek, en yakın gezegensel komşumuzun üzerindeki olası yaşama dair fosilleri bulma şansımızı ciddi anlamda arttıracaktır."
 
Green ayrıca yine yakın zamanda yapılmış bir diğer araştırmadan söz etti. Bu araştırmadaysa Jüpiter'in uydusu olan Ganymede'deki aurora (kutup ışıkları) analizi yapılıyor ve buzul kabuğu altında devasa bir sıvı okyanusun bulunduğu ortaya konuluyor. Yapılan araştırmalarda elde edilen sonuçlar, "yaşanabilir bölgelerin" nerelerde bulunabileceğiyle ilgili yapılan daha önceki fikirlerin oldukça kısıtlı olduğunu gösteriyor. Yani canlılığın evrimleşebileceği bir bölgede bulunan gezegenleri nerelerde bulabileceğimizle ilgili tahminlerimiz, gereğinden fazla tutucu ve sınırlı olabilir. Yaşam, sandığımızdan daha fazla noktada başlayabilir! Green şöyle söylüyor:
 
"Günümüzde artık yaşanabilir bölgelerin sadece yıldızlar etrafında değil, aynı zamanda dev gezegenler etrafında da olabileceğini düşünüyoruz. Güneş Sistemi'mizin oldukça ıslak bir yer olduğunu keşfettik. Jüpiter'in yine buzdan bir okyanusu bulunan Europa isimli uydusuna da bir araç göndereceğiz. Orada ne bulacağımıza dair hiçbir fikrimiz yok."
 
Newmark, NASA'nın yaptığı çalışmalar sayesinde Dünya'nın manyetik alanının gezegenimizin suyunu ve atmosferini nasıl koruduğunu da daha iyi anladığımızı belirtiyor. Eğer bu manyetik alan olmasaydı, Güneş Rüzgarları nedeniyle atmosferimiz ve dolayısıyla suyumuz yok olabilirdi. Bu da, yaşamın evrimini imkansız kılardı. 
 
NASA'da Astrofizik Başkanı olan Paul Hertz, şu anda üzerinde çalıştıkları geleceğin teleskoplarının uzayı nasıl tarayacağından ve uzak yıldızların etrafındaki kayalıklı gezegenlerin üzerinde yaşamın kimyasal izlerini nasıl arayacağını anlattı. Şöyle söylüyor:
 
"Sadece kendi Güneş Sistemi'miz içerisindeki su ve yaşanabilirliği araştırmıyoruz. Diğer yıldızlar etrafındaki durumu da inceliyoruz."
 
NASA Başkan Yardımcısı John Grunsfeld, Dünya dışındaki yaşamı araştırmanın aynı zamanda yaşamın neye benzeyebileceğini görmek açısından da heyecan verici olduğunu belirtiyor. Şöyle söylüyor:
 
"Dünya ile aynı malzemeden oluşan Mars'ın ötesine bir kez geçtiğimizde, Dünya'dakine benzeyen yaşam bulma ihtimalimiz oldukça azalıyor. Dünya dışı yaşamın bir sonraki nesil bilim insanları ve uzay kaşifleri tarafından bulunacağına inanıyorum. Ancak bundan daha bile erken olmasını umuyorum. Bu bilim cemiyeti inanılmaz bir gelişme kaydediyor. Ekibime de söyledim: Güneş Sistemi'nde yaşamı keşfettiğimizde, gezegensel bilimler departmanının başındaki isim ben olmak istiyorum. Ona göre..."

DAHA FAZLA