Doğada inat edenler Muğla'da buluştu

Doğada inat edenler Muğla'da buluştu

TİP üyelerinin Zeytin Yürüyüşü, Muğla'da gerçekleştirilen Doğada İnat Mitingi ile sona erdi.

İleri Haber

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılan yönetmelik değişikliği ile zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerinde kullanılmasına olanak tanıyan karara karşı, Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyelerinin başlattığı Zeytin Yürüyüşü beşinci günde sona erdi. 

Zeytin Yürüyüşü'nün son gününde Muğla'daki Sınırsızlık Meydanı'nda Doğada İnat Mitingi düzenlenirken; mitinge Zeytin Yürüyüşçüleri, siyasi parti temsilcileri, çevre örgütü temsilcileri ve yurttaşlar katıldı. 

EGE VE AKDENİZ'DEN YÜRÜYÜŞ

TİP üyeleri, Türkiye'deki yaklaşık 190 milyon zeytin ağacının madencilik faaliyetlerine kurban edilmesine karşı "Madene inat, doğada inat ediyoruz" diyerek 23 Mart Çarşamba günü Hatay ve Bursa'dan başlayarak iki ayrı koldan harekete geçmiş ve güzergah üzerinde yer alan şehirlerde yaşam savunucuları bir araya gelmişti.

Beş gün süren yürüyüş, bugün Muğla'da gerçekleştirilen Doğada İnat Mitingi ile tamamlandı.

KORTEJ, SINIRSIZLIK MEYDANI'NA YÜRÜDÜ

Muğa Sınırsızlık Meydanı'nda yapılacak Doğada İnat Ediyoruz mitingi için Zeytin Yürüyüşçüleri, Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili ve Parti Sözcüsü Sera Kadıgil, yurttaşlar ve çevreciler 13.30'da Mehmet Ali Eren Parkı'nda bir araya gelerek miting alanına doğru yürüyüşe geçti.

MİTİNG 'MADENLER GİDECEK, ZEYTİNLER KALACAK' SLOGANLARI İLE BAŞLADI

Doğada İnat Mitingi, Sınırsızlık Meydanı'na başladı. Mitingin açılış konuşmasında 1 Mart 2022 tarihinde çıkarılan yönetmelik ile 192 milyon zeytin ağacının tehlikeye atıldığı vurgulanırken, "Bizler yaşam alanlarımızı bu yönetmeliğe yedirmeyeceğiz. Kuzeyden ve güneyden yola çıkarak bu talan yönetmeliğine karşı direnişimizin ve mücadelemizin sesini Muğla'da ortaklaştırıyoruz" denildi. 

Konuşmanın devamında Zeytin Yürüyüşçüleri'nin yolculuğuna ilişkin bilgiler verilerek, "Bu ekolojik yıkıma karşı yaşam için, geleceğimiz için sesimizi yükseltiyoruz. Doğada inat ediyoruz. Madenler gidecek, zeytinler kalacak" ifadeleri kullanılırken, miting alanında toplanananlar da sloganlar ile destek verdi. 

'HALKIN GÜCÜ HER ZAMAN SİYASİ İRADEDEN GÜÇLÜDÜR'

Mitingde ilk konuşmayı TİP Muğla Ekoloji Birimi Üyesi Efe Kurdaş yaptı. "Bu talana izin vermeyeceğiz" diyen Kurdaş şunları söyledi:

"Yerelde verilen kararlı mücadeleler sayesinde sermaye ve siyasi iktidar birçok yerde çaresiz kaldı. Mesela bundan birkaç ay önce Enerji Bakanlığı'na bağlı Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), siyanürle altın çıkarmak için Çine Germencik Dağyeni köyüne geldi. Dağyeni köylülerinin sadece birkaç günlük, hep birlikte verdiği mücadele sonucunda MTA'ya "Ekipmanları toplayın, sondajları sökün, köyü terk ediyoruz" demekten başka çare kalmadı. Tam 254 gündür, 780 dönümlük Akbelen Ormanı'na göz diken Limak Holding'e karşı İkizköylüler, cansiperane bir şekilde yaşam alanlarını koruyor.

Bu mücadeleler bize gösteriyor ki halkın ve yerelin gücü, her yerde ve her zaman siyasi iradeden güçlüdür Yerel yönetimler ve merkezi yönetimler rant için ne yaparlarsa yapsınlar, bir arada, talanın olduğu her yerde yaşam alanlarımızı ve tüm canlıları korumak adına  birleşe birleşe ve direnişimizi büyüterek devam edeğiz."

'BİR AVUÇ TOPRAĞIMI MİLYARLAR VERSELER VERMEM'

Yatağan ilçesi Turgut köyünden zeytin üreticisi Tayyibe Demirel de mitingde konuşma yaptı. "Sabahları uyandığımız zaman nefes alamıyoruz" diyen Demirel, "Bir avuç toprağımı milyarlar verseler vermem, vermeyeceğim. Asla vermeceğim" ifadelerini kullandı.

'ZEYTİNİN ANAVATANI BURASI'

HDP Muğla İl Eş Başkanı Nihat Gençosman da konuşmasında, "Zeytinin anavatanı olarak bazı kaynaklarda Maraş, Antakya, Mardin üçgeni söyleniyor. Anavatanı burası zeytinin. O anlamıyla coğrafyayı daha geniş almak önemli olacaktır" mücadele vurgusunda bulundu.

HALAY VE MÜZİK ARASI

Kürsü konuşmalarına ara verilmesinin ardından miting halay ve müzik eşliğinde devam etti.

'DAĞIMIZA, KIYIMIZA SAHİP ÇIKALIM'

Marmaris Belediyesi tarafından Sinpaş şirketine inşaat için verilen ruhsatların ardından çevreciler tarafından açılan davanın avukatı Arzu Alper, yaptığı konuşmada sürece ilişkin bilgi vererek, "Kızılbük'te dağımıza, kıyımıza, ters lalemize sahip çıkalım" dedi.

'EKOLOJİ MÜCADELESİ, UZUN YILLARDIR YAŞAMA MÜCADELESİ'

Milas ilçesindeki Akebelen Ormanı'na kurulmak istenen linyit maden ocağına karşı devam eden "Akbelen Direnişi"nin avukatı İsmail Hakkı Atal da kürsüde yaptığı konuşmada "Ekoloji mücadelesi, uzun yıllardır yaşama mücadelesi. Artık bunu iliklerimizde hissediyoruz. Nöbet tuttuğumuz Akbelen Ormanı'nın yanındaki, Yeniköy Kemerköy Termik Santrali Akbelen ormanının sınırına kadar dayandı" ifadelerini kullandı.

'SORUMLULAR SAVAŞ SANAYİSİNİ ÜRETENLER VE MADEN TEKELLERİDİR'

Emek Partisi (EMEP) Muğla İl Yöneticisi Döndü Taka Çınar, yaptığı konuşmada "Birleşmiş Milletler küresel ısınmayı insan kaynaklı faaliyetler olarak açıklıyor. Öyle mi acaba?" derken, "Böyle diyerek sıradan vatandaşları suçlu kılıyor. Esas sorumlular enerji, ağır sanayi, savaş sanayisini üretenler ve maden tekelleridir" vurgusunda bulundu.

'NE ZEYTİNİN YOK ETTİRİLMESİNE NE DE BARIŞIN ENGELLENMESİNE MÜSAADE EDECEĞİZ'

Dev Yapı İş Sendikası'ndan Güney Şirin yaptığı konuşmada, "Zeytin, bolluk bereket demektir. Bolluk bereket olduğunda insanlar barış içinde yaşayacaklar.  Bizler ne zeytinin yok ettirilmesine ne de barışın gelmesinin engellenmesine müsaade edeceğiz" ifadelerini kullandı.

'ZEYTİNİN TARAFINDAYIZ'

Yeşil Sol Parti Muğla Eş Sözcüsü Süreyya Türk, kürsüde yaptığı açıklamada "Kömürün karasının değil, yeşilin, zeytinin tarafındayız" dedi ve "Zeytin ağaçlarının katledilmesinin önünü açan, Anayasa'ya aykırı yönetmelik derhal iptal edilmelidir" çağrısında bulundu.

'SIRANIN ZEYTİNE GELMESİ DEMEK ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE GELMESİ DEMEKTİR'

Aranın ardından Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Milas Meclisi'nden zeytin üreticisi Fikret Çoban konuşma yaptı ve "Sıranın zeytine gelmesi demek; emeğimize, suyumuza özgürlüğümüze gelmesi demektir" ifadelerini kullandı.

'BU MADENLERİ HEP BERABER DURDURALIM'

Maden işçisi Şenol Girgin de mitingde konuşma yaptı. Daha önce iki maden işçisi arkadaşının hastalık nedeniyle hayatını kaybettiği belirten Girgin, "Bu madenleri hep beraber durduralım. Durdurmazsak hepimiz zehirlenip öleceğiz. Başka çaresi yok" şeklinde konuştu.

'CENNETİMİZ, EYSİM MADENCİLİK TARAFINDAN CEHENNEME ÇEVRİLDİ'

Aydın'ın Çine ilçesi Topçam köyünde Eysim Madencilik tarafından yürütülen çalışmaya karşı mücadele eden ve evlerine silahlı saldırı düzenlenen Coşkun ailesinden Zeynep Coşkun da kürsüye çıkarak bir konuşma yaptı. "2016 yılında cennetimiz, Eysim Madencilik tarafından cehenneme çevrildi" diyen Coşkun, "Madenin çıktığı yere biz "Karanlık Orman" derdik. Öylesine sık ağaçların olduğu bir ormandı. Gözümüzün önünde o ağaçların hepsini tek tek kestiler. Madenden biri annemle babama ateş etti, canlarını zor kurtardılar. Gelen Jandarma delilleri toplaması gerekirken maden şirketinin yanında oldu. Köyümde ülkenin en iyi 11. kaynak suyu çıkıyor. Madende yapılan patlatma sebebiyle damarlar yok oluyor" ifadelerini kullandı.

'GENÇLER İÇİN BU ÜLKEDE BİR GELECEK BIRAKMADILAR'

TİP Sözücü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil de son konuşmayı yapmak üzere sahneye çıktı. Zeytin Yürüyüşçüleri'ne teşekkür ederek konuşmasına başlayan Kadıgil, "Malumunuz berbat günlerden geçiyoruz" ifadeleriyle AKP'nin ekonomi politikalarını eleştirdi.

"İnsanlar çocuklarına mama alamıyorlar. Yokluktan çocuklarını okula gönderemiyorlar" diyen Kadıgil, şöyle devam etti:

"Türkiye Cumhuriyeti’nin lirası tarihin en düşük dönemini yaşıyor, bakanın çıkıp al yanaklarıyla "Merak etmeyin, bundan sonra daha da düşemez" diyebileceği kadar yüzsüzleşmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Çalışacak iş bulamıyoruz, 10 milyona yakın işsiz var. Türkiye’deki her 4 gençten yalnızca bir tanesi iş bulabiliyor. Gençler için bu ülkede bir gelecek, özgürlük, okul, mezun olsalar da çalışacak iş bırakmadılar. Gençleri nerede görseler "Çıkar telefonunu göster" diyebilecek kadar utanmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Utanmıyorlar. Kadın arkadaşlarımız aramızda. Kadınların yalnızca bir anne gibi, evde erkeğe tabi bir süs, bir mal gibi görüldüğü bir ülke yarattılar. Bunun adına da fıtrat dediler. İstiyorlar ki bu ülkede bütün kadınlar erkeklere tabi olsun; onlar ne derse onu yapsın. Bunu yapmayacağız arkadaşlar. Böyle bir ülkeyi de kabul etmiyoruz. Bu ülkenin kadınlarına hiç kimse bu muameleyi yapamaz. Şanslı olup da bir iş bulabilirsek günde 10-12 saat eşek gibi çalışıyoruz. Karşılığında ekmek alacak bir maaşı boğazımızdan geçmeye çok gören bir iktidarla karşı karşıyayız."

'MECLİS'İ ANCAK KATAR'LA ANLAŞMA YAPACAKLARI ZAMAN ÇALIŞTIRIYORLAR'

AKP'ye yönelik eleştirilerine devam eden ve "Bu ülkede her gün 3 kadın neden öldürülüyor diye mi sorguluyorlar? Bu ülkede neden 2 bin emekçi iş cinayetlerine kurban ediliyor diye mi soruyorlar?" diyen Kadıgil, "Ne yiyoruz, ne içiyoruz, bu çocuklara nasıl bakıyoruz… Umurlarında bile değiliz. Ne umurlarında biliyor musunuz? O milletin Meclisi'ni ancak Katar’la anlaşma yapacakları zaman çalıştırıyorlar. Ancak yurt dışıyla ticaret yapacakları zaman, nükleer santral yapacakları zaman, HES diye JES diye, maden diye doğal kaynaklarımızı peşkeş çekmek için çalıştırıyorlar" şeklinde konuştu.

'YETMİYOR, BUNLARA YETTİREMİYORUZ'

"Tayyip Erdoğan efendi dün çıkmış, akıl veriyor. Ne yememiz gerektiğini anlatıyor. Manda yoğurduymuş, içine medine hurmasıymış, kestane balı, yulaf ezmesiymiş. Bu ülkenin insanları Halk Ekmek kuyruklarında bayat ekmek almak için bekliyor, sen Saray'ından bize ne anlatıyorsun?" sözleri ile AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a tepki gösteren Kadıgil, şöyle devam etti:

"Yetmiyor, bunlara yettiremiyoruz. Enerji Bakanı olacak hadsiz, kanuna aykırı bir yönetmelik çıkarmaya çalışıyor. Kanun, "Zeytine 3 kilometre uzaklıkta zeytinyağı yapmaktan başka hiçbir tesis kuramazsın" diyor. Bu toprakların kadim ağaçlarıdır o zeytinler. Kanunlar bunun için vardır. Fakat Saraylara bağlı olanlar, Anayasalara bizim gibi bağlı olanlar ne diyor? "Bir kanun çıkarırız, nasıl ayçiçeklerinin üstünden geçtik; nasıl buğdayın, çiftçiliğin, hayvancılığın üstünden geçtik, zeytinleri de peşkeş çekeriz" sanıyorlar. Bilsinler ki, çok yanılıyorlar. Bir avukat olarak söylüyorum: Herkes şunu çok iyi bilsin, hukuka aykırı emre karşı direnmek herkesin anasının ak sütü kadar helaldir."

'DİRENMEK ZORUNDAYIZ'

TİP Sözcüsü, "Direne direne kazanacağız" sloganları üzerine, "Aynen öyle yapacağız, çünkü başımızda artık yönetme iradesini kullanan birisi yok. Artık başımızda bir devlet yok. Başımızda bir grup harami, varımıza yoğumuza çökmeye çalışan bir iktidar var. Tam da bu yüzden direnmek zorundayız" dedi.

"Türkiye İşçi Partisi olarak çıkardıkları bu ahlağa aykırı yönetmeliğe karşı gerekirse canımız pahasına zeytinlerimizi savunacağımıza söz veriyoruz" diyen Kadıgil, sözlerini şöyle noktaladı:

"Hani diyorlardı ya; Türkiye’yi şirket gibi yöneteceklermiş. Türkiye’yi şirketlere peşkeş çekmekten bahsediyorlardı. İnsanlara bunu anlatamadık ancak ne mutlu ki şu an herkes uyanmış durumda. Bakın, 3. Havalimanı’nı yapacakları için Kuzey Ormanları’nı katlettiler. Altın madenciliği yapacaklarını söylediler, Kazdağları’nı katlettiler. Neyse ki, yürekli direnişçiler vardı da bir tarafına tekmeyi vurup o Kanadalı şirketi yolladılar. HES diye kuruttukları derelerimiz, JES diye kuruttukları topraklarımız yetmedi. TOKİ dikmek için ayçiçeklerini kuruttular, bizi Ukrayna’dan ayçiçeğini 36 ay taksitle almaya muhtaç bıraktılar. Yetmedi, şimdi de gözlerini zeytinlerimize dikmiş durumdalar. Bu kanun, hukuka aykırı bir düzenlemedir ve bunun karşısında direnmek de her ne kadar bazıları kolluk kuvvetlerini halka karşı şirketleri korumak için çalıştırsalar da en meşru hakkımızdır. Bunu biz çok iyi biliyoruz. Yaptırmayacağız, izin vermeyeceğiz diyoruz. Bu gücü biz bir yerden alıyoruz, sadece kendimizden değil. Burada birçok dostumuz var. HDP’li, CHP’li, EMEP’li, SYKP’li, KESK’li dostlarımız buradalar. Bu sadece Türkiye İşçi Partisi’nin mücadelesi değil, bu topraklarda nefes almak isteyen herkesin mücadelesidir. Destek olan tüm kurum ve kuruluşlara da teşekkür ediyoruz.

Dostlarımızdan aldığımız güçle buna izin vermeyeceğiz. Kazdağları’nda o şirketleri kovduğumuz gibi, Seferihisar’da o jeotermal şirketlerinin karşısına çıktığımız gibi, Gebze’de Anadolu Grubu’nun karşısına dikilen Yaykıl köylüleri gibi ve elbette o Topçu Kışlası’nı Gezi Parkı’na yaptırmayan milyonlar gibi o şirketlerin karşısına dikileceğiz! Yaptırmayacağız. And olsun yaptırmayacağız. Bütün bunların sorumlusu, bu ülkenin doğasını, hayvanını ve hatta insanını peşkeş çeken bu saray iktidarını ve onun ortaklarını ilk seçimde göndermezsek hepimize yazıklar olsun. İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız. Şu zeytin dalının tek bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz."

4. GÜN - GÜNEY KOLU

Yürüyüşün dördüncü gününde, dün Mersin'den yola çıkan Zeytin Yürüyüşçüleri Antalya'ya ulaştı ve Manavgat'ın Kırkkavak köyünde maden ocağına karşı direnen yurttaşlar ile bir araya geldi. Ardından Finike'ye hareket eden Zeytin Yürüyüşçüleri, burada ekoloji aktivistleri tarafından karşılanırken, mermer ocakları nedeniyle Toros sedirlerinin tehlike altında olduğuna dikkat çekildi. 

ALİ VE AHSİN BÜYÜKNOHUTÇU ANILDI, ADALET TALEBİ DİLE GETİRİLDİ

2017 yılında Kızılcık Yaylası'ndaki evlerinde katledilen doğa savunucuları Ali ve Aysin Büyüknohutçu da evlerinin önünde anılırken, adalet talebi dile getirildi. 

Antalya'daki son durak ise Kaş oldu. Zeytin Yürüyüşçüleri, burada Kaş Çevre Platformu ve Kaş Emek ve Demokrasi Platformu üyeleri tarafından karşılandı ve görüş alışverişinde bulunuldu.

RANT POLİTİKALARINA KARŞI KAPUTAŞ KANYONU'NDA MOLA

Ardından yola çıkarak Muğla'ya doğru hareket eden Zeytin Yürüyüşçüleri otoyol projesi nedeniyle viyadük yapılması planlanan Kaputaş Kanyonu'nda mola verdi. Döviz ve pankartlar ile Kanyon bölgesinde de doğayı savunmak konusundaki kararlılık vurgulandı.

BASIN AÇIKLAMASI

Dördüncü günün sonunda yapılan basın açıklamasında Antalya'da 5 milyon zeytin ağacının tehdit edildiği belirtilerek, şunlar kaydedildi:

"Yaz aylarında yanan ormanlarımızla binlerce canımızı yitirdik. Ülkenin endemik bitki nüfusu en yüksek yer olan Toros Dağları biyokaçakçılık, taş ocakları, maden baskısı ile zenginliğini yitiriyor. Özellikle mermer ocakları sebebiyle Toros sedirleri tehdit altında. Finike ve civar köylerinde mermer ocakları her bir tepede. Kırkkavak Köyü’nde de kurulmak istenen mermer ocağına karşı köylüler direniyor. Finike’de Kızılcık Yayla’sında yine mermer ocağına karşı mücadele eden ve şirketin azmettiricisi tarafından öldürülen Ali ve Aysin Büyüknohutçu’nun mücadelesini selamlıyoruz, adalet talebimizi yineliyoruz Turizm baskısı altında otoyollar, otel projeleri türlü hukuksuzlukla inşa ediliyor. Çok özel bir coğrafi yapıya sahip olan kıyılarımızda, sit alanlarımızda imar planları ile talanın zemini hazırlanıyor."

4. GÜN - KUZEY YOLU

Yürüyüşün dördüncü gününde Bursa'dan yola çıkan Zeytin Yürüyüyüşçüleri de Aydın'a ulaştı. Germencik ilçesinde jeotermal santrale karşı direnen köylüler ile görüş alışverişinde bulunuldu ve Germencik Çevre ve Doğa Derneği başkanı Halil Çetinkaya'dan bilgi alındı.

Ardından Kızılcaköy'de jeotermal enerji santraline karşı direnenişe geçen yurttaşlar direniş çadırında ziyaret edildi.

COŞKUN AİLESİ ZİYARET EDİLDİ

Zeytin Yürüyüşçüleri, Bilfer Madencilik Şirketi'ne karşı mücadele ederken silahlı saldırıya uğrayan Coşkun ailesini de Çine'ye bağlı Topçam köyünde ziyaret etti.

BASIN AÇIKLAMASI

Yapılan basın açıklamasında Aydın'da 25 milyon zeytin ağacı bulunduğu, maden ve enerji faaliyetleri nedeniyle tarım ürünleri ve toprakların verimsizleştiği belirtildi. Şirketler tarafından doğanın talan edildiği vurgulanırken, direnişe geçen yurttaşlar selamlandı ve şu ifadeler kullanıldı:

"Bizler Bursa’dan başlayan yolculuğumuzda bugün Aydın’dayız. Binlerce yıllık ölmezağaçları, meyvesi yaşam olan, toprağa bereket katan,  barışın simgesi zeytin ağaçlarını, doğamızı savunmak için yola çıktık. Adım adım yürüyerek zeytinlik alanlara gidecek, üreticileri ziyaret edecek, doğa için verilen direnişlerle dayanışacak, talan yönetmeliklerinin iptali için imza toplayacak, mücadelemizin sesini hep birlikte yükselteceğiz."

DEŞTİN KÖYLÜLERİYLE BULUŞMA

Miting sonrası Kadıgil ve TİP Ekoloji Bürosu, Muğla’nın Menteşe ilçesine bağlı Deştin’de yapılmak istenen çimento fabrikasına karşı kurulan direniş çadırını ziyaret etti.

Köylüler ve doğa savunucularından konuyla ilgili bilgi alan Kadıgil ve beraberindeki heyet, bölgeye fabrika yapılmaması için ellerinden gelen tüm imkanları ve dayanışmayı sağlayacaklarını belirtti. Ziyaret sırasında fabrikaya karşı yapılan basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

Bilimsel, hukuksal, toplumsal gerçekliklerle ilgisi olmayan, uzaktan başka bölgelerin verileri ile hazırlanan halk sağlığı, ormancılık, tarım zeytincilik, suların korunması ile ilgili tüm kanunlara aykırı olarak 12 yıl önce hazırlatılan ÇED raporu esas alınarak ve belediye yetkilileri tarafından bilimsel olarak incelenmeden, proje alanı bile görülmeden verilen yapı ruhsatı sonucu  gerekli hukuki süreçler tamamlanmadan bu alanda şirket tarafından 3 aydır faaliyet yürütülmekte suç işlenmektedir. Neden mi? Nedenlerini gerekçelerini çeşitli üniversitelerden bilim insanlarımızın ÇED dosyasını inceleyerek hazırladıkları raporlardaki verilerle açıklayacağım. ÇED raporu bilimsel, ekolojik, sosyolojik, tarımsal,  meteorolojik verilere, yöremiz  gerçekliklere  uygun değildir.

1- ÇED RAPORUNDAKİ BİLİMSEL, TARIMSAL, EKOLOJİK GERÇEKLİKLERE UYGUN OLMAYAN ÇELİŞKİLİ İFADELER

Projenin birinci derece zarar vereceği yirmi kilometrelik mesafede  Muğla merkez Menteşe İlçesi, Yatağan ilçesi, Bayır, Bozarmut, Bozüyük beldeleri Deştin, Alaşar, Şeref,Suluyer, Esenköy, Karakuyu, Doğanköy, Gökpınar,Salihpaşalar, Paşapınarı, Bahçeyaka, Madenler,Yeşilyurt,Kozağaç, İkizce, Kafaca, Akçaova köylerimizin ve bu köylere bağlı elliden fazla mahallemiz bulunmaktadır. Buralarda iki yüz binin üzerinde insan yaşamaktadır.

2- ÇED RAPORU GEÇERSİZDİR.

25 Kasım 2014 tarih, 291864 sayılı ÇED yönetmeliğinin 14.maddesine göre ‘ÇED OLUMLU’ kararı verilen proje için yedi yıl içinde yatırıma başlanmaması durumunda ‘ÇED GEÇERSİZ SAYILIR.’ ifadesi vardır. ÇED süresi 31 Aralık 2021 tarihinde dolmuştur. Dolayısıyla ÇED olumlu kararı geçersizdir.

3- ÇED RAPORU 2010’DA HAZIRLANMIŞTIR.

Geçersiz olması gereken nihai ÇED raporu on iki yıl önce hazırlanmıştır. 12 yıl önceki verilerle bu proje gerçekleştirilemez. 12 yıl öncesine göre bölgedeki fauna ve flora, yeraltı suları, ekolojik denge, iklimsel koşullar, orman ve bitki örtüş, tarımsal faaliyetler, yerleşimler, bölgede yapılan birtakım mermer ocakları gibi yatırımlar, 12 yıl öncesine göre değişmiş olabileceğinden ÇED raporu geçersizdir.

4- DEPREM, HEYELAN VE EROZYON ETKİLERİ

Entegre çimento fabrikası ve hammadde ocakları için ÇED sürecinde kümülatif değerlendirmelerin yapılmadığı, kaynak ve yeraltı sularına zararları, topoğrafyanın , morfolojinin bozulacağı, deprem, heyelan ve erozyonlara yol açacağı, ormanı ve bitki örtüsünü ortadan kaldıracağı tarıma zararları düşünüldüğünde kurulma gerekçelerinin geçerliliği olmadığından kamu yararı bulunmamaktadır.

5-İŞSSİZLİĞİN ÖNLENECEĞİ VE UCUZ ÇİMENTO TEMİN EDİLECEĞİ İDDİALARI

Projede yüz elli iki yüz işçi çalıştırılacağı bilgileri vardır. Fakat raporda da belirtildiği gibi üretimin  tamamen makinalarla gerçekleştirileceği kalifiye işçilerle yapılacağı belirtilmektedir. Yörede işsizliği sona erdireceği iddiaları doğru değildir. Çalışacak kişiler de son derece sağlıksız koşullarda toz, duman, zehir ve kimyasal maddeler arasında çalışmak zorunda kalacaklardır.

6- HAMMADDE OCAKLARI

Hammadde sahaları projenin hemen yakınındaki kızılçam ormanları olarak ruhsatı alınmıştır. 7751 dönüm orman kesilerek altından hammadde temin edilecektir.

7- HALKIN KATILIMI TOPLANTISI

23 Aralık 2010 tarihinde Bayır Beldesinde yapılan halkın katılım toplantısına Esenköy, Şeref, Alaşar, Deştin, Bayır, Yatağan ve çevre köylerden yüzlerce yurttaşımız katılmış ve sağlık, zeytincilik, ormancılık, hayvancılık, sebzecilik ve diğer tarımsal faaliyetler yönünden zararlarını anlatmış proje karşı olduklarını açıklamışlardır. Fakat fabrikanın kurulmasının yararlı olacağı yönünde halktan, köylülerden hiçbir yurttaş söz almamıştır. Fabrika karşıtı yurttaşlarımız toplantıya başkanlık eden dönemin Muğla Çevre İl Müdürünün köylülere yeterli söz hakkı tanımadığı, konuşmalarını kestiği, toplantıyı tarafsız yönetmediği şirket lehine toplantıyı yönlendirdiği, şirket yetkililerine daha fazla söz hakkı verdiği dolayısıyla toplantının objektif olmadığı, gerekçelerini belirterek toplantı salonunu terk etmişlerdir.

8- ÇİMENTO LOBİSİ

Fabrika karşıtlarının toplantıyı terk etmesinden sonra toplantının bitirilmesi gerekirdi. Fakat toplantı başkanlığını yapan dönemin Çevre İl Müdürü toplantıyı sonlandırmamış tek yanlı olarak devam ettirmiştir. Halktan, köylülerden hiçbir yurttaş söz almamıştır, fabrikanın kurulması yönünde görüş beyan eden olmamıştır. Sadece dönemin Bayır Belediye Başkanı Cumhur Çoban, önceki Bayır Belediye Başkanı Hamdi Algan ve dönemin Köyceğiz Belediye Başkanı söz alarak sadece istihdam sağlayacağı gerekçesiyle fabrikanın kurulmasının yararlı olacağını belirtmişlerdir. Bu istihdam gerekçesi sosyal ve bilimsel gerçekliklerden uzaktır. Çünkü 150 kişi sağlıksız koşullarda iş bulacak diye yörede yaşayan iki yüz binin üzerindeki halkın geçim kaynakları sağlığı hiçe sayılmıştır. Yani 150 kişi bulacak diye yörede geçimin tarım, zeytincilik ve hayvancılıktan sağlayan on binlerce köylü işsiz kalmış olacaktır.  Geçim kaynakları yok olacaktır.  

DEŞTİN ÇAYI ÖZGÜR AKACAK! TEMİZ AKACAK!

DAHA FAZLA