Zenginler hep haklıdır

Zenginler hep haklıdır

Küçük burjuvaların seyahat ettiği bir tramvayda, birine “Bolşevik” diye bağırmak; o kişinin devrimci, hırsız, katil yahut alt tabakadan biri olması demektir. Bolşevik düşmandır; sırf bir zengine dil uzattı diye Bolşevik etiketi yiyen bizim yoksul, devletçi Andreas da düşmandır haliyle.

Şilan Geçgel

İnsanların fiziksel engelleri, kusurları ya da kendileriyle ilgili yaraları her neyse onu sarıp sarmalayan en önemli şeydir sevgi. Elleri egzamadan dokunulamayacak kadar kötü görünen, bir uzvunu kaybeden ya da görme yetisini yitiren bir kişi ancak sevildiğinde –koşulsuz sevildiğinde- eksiklikleri tamamlanır, kusurları onu daha az incitir ve belki sevildiğine bir nebze ikna olabilir. En azından böyle yazıyor sonu mutlu biten, tüm hikâyelerin sonunda. Öyle ya, prenses kurbağadan tiksinip onu öpmeseydi, bizim yakışıklı prens tekrar insan olabilir miydi?

Bazı “eksik” karakterler, yaralarını saracak merhemi yani gerçek sevgiyi bularak tamamlanmayı bekliyor. Tıpkı Joseph Roth’un, Andreas’ı gibi.

Joseph Roth’un, geçtiğimiz aylarda Can Yayınları etiketiyle okurla buluşan romanı İsyan, çeviride Anıl Alacaoğlu imzası taşıyor. Sosyal adaletsizliğe bir itiraz niteliği taşıyan bu roman, esasen 2 ana karakter üzerinden işleniyor; insanın kendi doğruları ile çelişmesini, saf gerçeğe ulaşmanın derin ızdırabını ve yalnızlığı konu ediniyor.

Birinci Dünya Savaşı’nda bir bacağını kaybeden savaş gazisi Andreas Pum, laterna çalarak hayatının kazanabileceği bir izin belgesinin sahibidir. Sevgisizlikten olsa gerek, kaybettiği bacağı sızlayıp durur; başkalarının mutlu birlikteliklerini gıpta ile izler, kendini sürekli yarım kabul eder. Tek hayali; biçare yalnızlığına ilaç olacak, soğuk kış gecelerinde yatağını ısıtacak bir yol arkadaşı, heybetli ve hünerli bir kadındır. Andreas Pum, birçok insan gibi tamamlanmak ister.

Devrimcilere, sürekli isyan eden savaş gazilerine ve hırsızlara koşulsuz şartsız büyük bir nefret besleyen Andreas için devlet her şeyin üstünde; her şeyin sahibidir. Hele o, “Yoldaşlar” diye başlayan afişlerle sokakları donatan devlet- düzen düşmanı Bolşevikler yok mu!? Andreas’a göre; onlar, en ağır cezayı hak eden iflah olmaz kâfirlerdir!

Devlete, düzene, yasaya, hukuka canı gönülden bağlı olan sadece Andreas değildir, İsyan’da. Zengin tuhafiye tüccarı Herr Arnold da Andreas kadar devletçidir. Dünya görüşü Andreas’ın izdüşümü olan Herr Arnold, sokakta eylem yapan devrimcilerden, haklarını isteyen savaş gazilerine ve hatta sokakta kendisine çarpan getirgötürcülere… Kendi sınıfından olmayan herkesten nefret eder.

Bu nedenle Herr Arnold’un, Andreas Pum’la tanışması ve tutuştukları kavga dünya görüşü aynı olan iki devletçi, düzenci insanı iki ayrı noktaya savurur. Çünkü aralarında önemli bir fark vardır, sınıfsal konumları. Ve Andreas bunu geç idrak etse de; zenginler hep haklıdır.

Herr Arnold’un, Andreas’a “Bolşevik” diye bağırması da bundandır. Küçük burjuvaların seyahat ettiği bir tramvayda, birine “Bolşevik” diye bağırmak; o kişinin devrimci, hırsız, katil yahut alt tabakadan biri olması demektir. Bolşevik düşmandır; sırf bir zengine dil uzattı diye Bolşevik etiketi yiyen bizim yoksul, devletçi Andreas da düşmandır haliyle.

Savaş gazisi, inançlı, iyi bir yurttaş Andreas’ın, hayatı boyunca körü körüne savunduğu biricik devleti, düzeni ve yasaları alaşağı olur. İsyan, en başta Andreas’ın çığlığıdır.

Andreas içine düştüğü büyük açmazda debelenirken; okur da Andreas’la birlikte kahrolur. Joseph Roth’un, gizemli bir büyücü gibi araya serpiştirdiği duygudaşlık taneleri, roman boyunca, “devletçi Andreas’la’ empati yapmaktan kaçmaya çalışan okuru kovalar durur. Sosyal adaletsizlik arşa çıkmış ve büyük hayaller tuz buz olmuştur… Sıcak bir aile hasreti için yanıp tutuşulan bir hayat özleminin büyük bir yalnızlığa gebe oluşu ise vitrinde kullanılmak için misafiri bekleyen porselen fincan takımları gibi içimizi sızlatır durur.

 

Künye: İsyan, Joseph Roth, Çeviri: Anıl Alacaoğlu, Mayıs 2021, Can Yayınları, 118 Sayfa

 

 

DAHA FAZLA